HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Tek adam rejimine karşı en etkili fren yerel demokrasidir

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar: Tek adam rejimine karşı en etkili fren yerel demokrasidir

Diyarbakır'da bir otelde düzenlenen toplantıda sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelen HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, 'yerel demokrasi' vurgusu yaptı. Sancar, "Eğer bu zorbalığı, tek adam rejimini değiştirmek istiyorsak kuvvetler ayrılığına dayalı, yargı bağımsızlığını içeren ve güçlü parlamentonun bulunduğu bir sistem merkezde kurulmalı. Tek adam rejimine, otoriterliğe karşı en etkili fren yerel demokrasidir. Yerel demokrasiden kastımız, yerel denetimlerin güçlü olmasıdır. Kaynakların ve yetkilerin güçlü bir şekilde kullanılmasının güvence altına alınmasını kastediyoruz." ifadelerini kullandı. 

Sancar, konuşmasında, bu buluşmanın kendileri için önemli olduğunu söyledi.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP Eş Genel Başkan Yardımcıları Şaziye Köse ve Tuncer Bakırhan, MYK Üyesi Raci Bilici, milletvekillerimiz ve parti yöneticileri Diyarbakır’da sivil toplum örgütü temsilcileriyle bir araya geldi. Mitannia Otel’de gerçekleşen buluşmada konuşan Sancar, şunları söyledi:

"Demokrasi güçleri ile görüş alışverişinde bulunmak temel yöntemlerimizdendir"

"Değerli STK temsilcileri, aydınlarımız, Barış Annelerimiz hepiniz hoş geldiniz. Gerçekten önemli bir buluşma bu. Çünkü bizim tarzımız istişare, müzakere ve mücadele denklemi üzerine kurulmuştur. Toplumun bütün kesimleriyle müzakereyi esas alıyoruz. Demokrasi güçleri ile görüş alışverişinde bulunmak, onlara kulak vermek bizim temel yöntemlerimizdendir. Müzakere de aynı işlevi görüyor. Toplumun farklı kesimleriyle ortak bir iletişim dili kurmak için çabalıyoruz.

"Zorba rejimi geriletmekte mücadelemizin büyük bir payı var"

En çok yaptığımız şeyin mücadele olduğunu söylememe gerek yok. Zorbalığa, talana, savaşa karşı her alanda mücadele yürüten bir partiyiz. Eksiklerimiz olabilir, yetmediğimiz anlar olabilir ama ana doğrultumuzdan ve bu yolumuzdan vazgeçmediğimizi söyleme hakkımız var. Eğer bugün bu zorba rejimi geriletebilmişsek, yeni başlangıç umudunu tartışabiliyorsak bunda bizim mücadelemizin büyük bir payı olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye çoklu ve çok boyutlu krizler aşamasından geçiyor ve bir çıkış arayışı var. Toplumun büyük kesimi bir umut peşinde. Buradan nasıl çıkılabileceği tartışılıyor, alternatifler konuşuluyor, çeşitli alternatifler dilendiriliyor. Ancak gerçek çıkışın ne olduğuna dair etkili bir siyasetin bugüne kadar ortaya konulduğunu söyleyemeyiz. Bizim önerdiğimiz yöntemlerin gerçekten etkili bir çıkış için en doğru, en etkili adres olduğu kanımız var. Bunu da sizlerle istişare ederek destek vermenizi istiyoruz.

"Devletçi restorasyonu reddediyoruz, yeni bir başlangıç öneriyoruz"

Bu rejimin bu ülkede yarattığı yıkımı ayrıntılı olarak anlatmaya gerek yok. İş dünyası, emek ve meslek örgütleri, onların tabanları yoksullaşmayı en iyi gözlemleyebilen kesimlerdendir. Bir ekonomik çöküş, siyasal tıkanma var. Bu çok boyutlu krizlerden ve çöküşten çıkmak gerekiyor. Bu zorba, soyguncu, talancı, savaşçı iktidarı, inkarcı zihniyeti durdurmak istiyoruz. Bu rejimi değiştirmek istiyoruz. Bunun Türkiye’yi zaten çok boyutlu çöküşe getiren ana faktör olduğunun farkındayız. Baskı, zulüm, ekonomik sömürü ve talan politikalarıyla ve yandaşlara rant uygulamalarıyla toplumun ekonomik siyasal ve sosyal dokusunda ağır tahribatlar yarattılar.

Bu rejim ve iktidar değişmelidir. Mevcut rejimin devamı senaryosunu açıkça reddediyoruz ama bu rejimin yerine eski zihniyeti farklı bir ambalajla getirme çabalarına da karşıyız. Yani eski rejime dönüşü, devletçi restorasyonu da reddediyoruz. Yeni bir başlangıç öneriyoruz. Bu başlangıç demokratik dönüşüm programıyla mümkün olabilir. Bunun için imkanlar mevcuttur. Krizler yeni imkanların ortaya çıktığı dönemlerdir. Bu dönemin imkanlarını yeni bir başlangıç ve demokratik bir dönüşüm için değerlendirmek gibi hayati bir hedefimiz var. Bu konuda üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Yeni başlangıç, demokratik dönüşüm, yeniden inşa adına ne dersek diyelim bu programın birkaç noktasını aktarmak istiyorum.

 

"Tek adam rejimine karşı en etkili fren yerel demokrasidir"

Öncelikle biz göstermelik değil güçlü demokrasi istiyoruz. Sadece parlamentonun güçlendirilmesinden ibaret bir programın Türkiye’nin sorunlarını çözmeye yetmeyeceğini söylüyoruz. Bunun için katılımcı, denetim mekanizmalarının güçlü ve toplumsal kontrolün etkili olduğu bir demokratik sistem istiyoruz. Bunun da en önemli ayağı yerel demokrasidir. Eğer bu zorbalığı, tek adam rejimini değiştirmek istiyorsak kuvvetler ayrılığına dayalı, yargı bağımsızlığını içeren ve güçlü parlamentonun bulunduğu bir sistem merkezde kurulmalı. Tek adam rejimine, otoriterliğe karşı en etkili fren yerel demokrasidir. Yerel demokrasiden kastımız, yerel denetimlerin güçlü olmasıdır. Kaynakların ve yetkilerin güçlü bir şekilde kullanılmasının güvence altına alınmasını kastediyoruz.

"Yerel demokrasinin imhası rejimini temelden reddediyoruz"

Yerel demokrasi, sadece yerel yönetimlerden ibaret değil; yerel demokrasi yerelin iradesinin ülkenin yönetimine yansımasını sağlayacak sistemdir. O nedenle bizler bugün kayyım rejiminde ifadesini bulan yerel demokrasinin imhası rejimini temelden reddediyoruz. Bunu reddetmeden merkezde de yerelde de demokrasiyi inşa etmek mümkün değil. Yerel demokrasi yerelde ortak demokrasi mücadelesini gerektirir. Yani yerelde olabilecek en geniş ittifakların ve ortaklıkların kurulmasını gerektirir. Yerelde mücadeleyi birlikte yürütme arayışında samimi olmayı gerektirir. Sizlerle buluştuğumuz bu programların amacı da yerel demokrasiyi yerel mücadeleyle var edecek yolları bulmaktır.

"Kürt sorununa demokratik çözümün önünü açacak asgari mutabakatlar gereklidir"

Elbette Türkiye’nin en kilit sorunu olduğu kabul edilen Kürt sorunu vardır. Kürt sorununun çözümü demokratikleşmeyle doğrudan ilişkilidir. Demokrasinin inşası ve yeni bir başlangıç da Kürt sorununun demokratik çözümü ile mümkündür. Bunları birbirinden ayıramayız. O nedenle bizler hem Kürt sorununun demokratik çözümü hem de Türkiye’nin bütününde demokratikleşmeyi iç içe ele alan bir program ve mücadele yürütüyoruz. Şu anki hakim senaryolar Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerini toplumsal alandan dışlamaya dayanıyor. Bütün senaryoların çıktığı temel nokta Kürt sorununda yüz yıllık zihniyetin küçük rötuşlarla devam etmesini öngörüyor. Bu iki yaklaşım içinde esasta bir fark yoktur. Ne mevcut rejim ne de devletçi restorasyon Kürt sorununda çözüm gibi bir derde sahip değildir. O nedenle bizler bu senaryoların ana hedefinin ve sonucunun Kürt halkının bir siyasal özne olmaktan çıkarılmasına. Kürtlerin siyasal ve toplumsal alandan etkisizleştirilmesine çıktığını görüyoruz. O nedenle diyoruz ki yeniden başlangıç olacaksa Kürt sorununa demokratik çözümün önünü açacak asgari mutabakatlar gereklidir. Burada saymak gerekirse öncelikle Kürtlerin kendi olarak var olmaları için ihtiyaç duyulan ve evrensel kabul gören hak ve özgürlüklerinin tanınmasıdır. Anadilinde eğitim şüphesiz ilk akla gelendir. Bunların dışlandığı senaryoların yeni bir başlangıç getirme imkanı yoktur. Eskiye dönüşün ne anlama geldiğini 90’lardaki konseptin Susurluk’a, 2015 konseptinin şimdiki suç imparatorluğuna dönüşmesinde açıkça görebiliriz. Biz yeniden aynı kirli ve kanlı döngünün yaşanmasını istemiyoruz.

"Esas olan yeni dönemde Kürtlerin toplumsal talepleri ile siyasal iradesinin nerede yer alacağı meselesidir"

Kürt halkının özgürlük ve hak taleplerinin toplumsal alandan dışlanmasıyla birlikte iradesinin de siyasal alanda tasfiye edilmesi çabaları en üst noktaya ulaşmış durumda. Bunun somut örnekleri partimize yönelik baskılarda görülebilir ama sadece bunlardan ibaret değildir. Esas olan Türkiye’nin yeni döneminde Kürtlerin toplumsal talepleri ile siyasal iradesinin nerede yer alacağı meselesidir. Tartışmanın özünün bu olduğunu söylemek yanlış olmaz.

"Savaş politikalarına karşı çıkmak iktidarın bütün politikalarına karşı çıkmanın kilididir"

Bizler bu iktidarın esas olarak savaş politikalarıyla ayakta kaldığını uzun süredir söylüyoruz. Düşmanlaştırma, nefret, kutuplaştırma ve şiddet. Bunlar bu iktidarın ayakta kalmak, varlığını sürdürmek için en sıkı şekilde kullandığı yöntemlerdir. Bunlara karşı çıkmadan bu iktidara muhalefet etme iddiasının bir karşılığı olmaz. Eğer gerçekten bu iktidara ve rejime karşı çıkıyorsak, eğer bunlara muhalif olduğumuzu iddia ediyorsak öncelikle bu politikaları reddetmemiz gerekiyor. Kürtlere karşı yürütülen savaş, inkar, imha politikasının en ince şekilde yürütüldüğünü görmemiz, bunun Türkiye’nin tamamının yoksullaşmasında ve krize girmesinde en önemli faktör olduğunu akıldan çıkarmamamız lazım. Savaş politikalarına karşı çıkmak bu iktidarın bütün politikalarına karşı çıkmanın kilididir. Bunu nasıl yapacağız? Bir barış politikasına, demokratik çözüm programına ihtiyacımız var.

"Kürt barış inisiyatifi başlatılsaydı Ortadoğu'da büyük bir adım olacaktı"

Bundan iki yıl önce Diyarbakır'da STK’larla buluşmamızda bir çağrı yapmıştım. “Türkiye’nin tamamında büyük bir barış hareketine ihtiyaç var. Eğer bu Türkiye'nin tamamında oluşmuyorsa güçlü ve kapsayıcı bir Kürt barış inisiyatifi oluşturulabilir” demiştim. Çağrının gereklerini o günden başlayarak yerine getirmiş olsaydık bu savaş politikaları belki bu noktaya gelmeyecekti. Bizim de bu konuda eksiklerimiz olabilir, hepimiz bu konuda kendimizi sorgulamalıyız. Türkiye’de büyük bir barış inisiyatifi olmadı diyelim, bir Kürt barış inisiyatifi başlatılabilirdi. Bunun büyük bir barış hareketinin oluşmasına güç vermekle kalmayacağını görürdük, Ortadoğu'da büyük bir adım olacaktı. Bu konuda çalışmaların devam etmesi gerekiyor.

"Türkiye’nin gerçek anlamda yeni bir başlangıç yapması için anahtar aktörüz"

Bizler siyasal bir dönüşüm programı için uğraşıyoruz. Genellikle sayısal gücümüz üzerinden tartışılıyoruz. Bunda bir yanlışlık yok. Cumhurbaşkanlığı seçimleri bu sistemde yüzde 50 artı biri gerektirdiği için kilit veya anahtar durumundaki oylar öne çıkıyor. HDP bu sayısal gücü üzerinden konuşuluyor. Eğer sayısal gücümüz bu noktaya gelmişse halk desteğinin büyük olduğunu gururla söyleyebiliriz. Bütün kuşatmalara, baskılara, her türlü operasyona rağmen bugün HDP bir çözüm gücü olarak görülüyorsa, halk desteği önceki dönemlere göre ciddi bir şekilde yükselmişse bu bizim mücadelede haklı ve inancımızda samimi olduğumuzun teyididir. Her şeyimizi doğru yaptığımızı buradan çıkarmayın ama genel bir teyit halktan geliyor. Bizim esas iddiamız, sayısal gücümüzü siyasal rolümüze doğru bir şekilde dönüştürmektir. Biz Türkiye’nin gerçek anlamda yeni bir başlangıç yapması için anahtar aktör olduğumuzu iddia ediyoruz. Mevcut seçeneklerin hepsinden farklı olan demokrasiye, özgürlüğe, adalete giden yolu açacak asıl adresin burası olduğunu söylüyoruz. Sadece sayısal gücümüzle bunu yapabilir miyiz? Böyle bir iddiamız yok. Biz istiyoruz en geniş ittifakla yapalım, mücadeleyi birlikte yürütelim. Seçimlere giderken de nasıl bir tutum takınmamız gerektiğini yine halkımızla ve toplumun örgütlü temsilcileriyle tartışalım.

"Temel hedefimiz demokratik dönüşüme giden yolu açacak yeni bir başlangıç yapmaktır"

Politikamızı daha önce ilan ettik, 27 Eylül deklarasyonumuz var. Oradaki politikalarımızda bir değişiklik yok. Fakat dönemin şartlarının gereklerine uygun yeni yöntemler veya yeni politikalar ihtiyacı vardır ve olacaktır. Bunları da birlikte tartışacağız. Bizim temel hedefimiz bu ülkede demokratik dönüşüme giden yolu açacak yeni bir başlangıç yapmaktır. Bu ülkenin yönetiminde etkili gücü ortaya çıkarmaktır. Bu sizlerle olacak. Cumartesi günü Emek ve Özgürlük İttifakını kamuoyuna duyuracağız. Bu politikalarımızın ve çabalarımızın ilk önemli ve somut örneğidir. Ama bu mücadelemizin en geniş kesimlere ulaşması için çalışmaları her alanda sürdürmek gerekiyor. Demokrasi, adalet ve barış isteyen her kesimle birlikte yürüyeceğimiz zeminler yaratmak gerekiyor. Bunun için bu toplantıları yapıyoruz, halk buluşmaları gerçekleştiriyoruz.

"Halkların ortak gücünü, ezilenlerin iradesini en güçlü şekilde ortaya çıkaracak birlikteliği hedefliyoruz"

Burada ülkenin yönetiminde etkili güç olmayı, koalisyon ortağı ya da bakanlık gibi sığ tartışmalara bağlamayı da reddediyoruz. Bunu aslında konuşmaya değer bile bulmadığımızı söylüyoruz. Biz halkların ortak gücünü, ezilenlerin iradesini en güçlü şekilde ortaya çıkaracak birlikteliği hedefliyoruz. Bu da toplumsal alanda ortak mücadeleyi ve parlamentoda anahtar güç olmayı gerektiriyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde üzerimize düşen sorumlulukların farkındayız. Bu sorumlulukları da aşama aşama halklarımızla, toplumun temsilcileriyle somutlaştıracağımız tartışmalara devam edeceğiz.

"İktidarın provokasyonları ve restorasyoncu güçlerin tahrikleri bizi yolumuzdan çeviremez"

İktidar bir yandan provokasyonlar ve operasyonlar yapıyor. Ama bu provokasyonlar bizi demokratik siyasette ısrardan vazgeçirmiyor, çözüm gücü olma kararlılığından vazgeçirmiyor. Bir de başka çevrelerden tahrikler yapılıyor, onlar da bizi yolumuzdan alıkoyamaz. Ne iktidarın provokasyonları ne de restorasyoncu ve devletçi güçlerin tahrikleri bizi kendi yolumuzdan çevirebilir. Biz yolumuzda kararlıyız. Neyi hedeflediğimizi ana hatları ve özü itibariyle gayet açık söylüyoruz.

"Çözüm gücü olma konusunda kararlılık bizim düsturumuzdur"

Demokratik siyasette ısrar ve çözüm gücü olma konusunda kararlılık bizim düsturlarımızdır. Bu konuda üzerimize düşeni, elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz ama eksiklerimizi toplumun çeşitli kesimleriyle tartışarak giderme arzusundayız. Bu istişareler giderek mücadelede ortak iradeye dönüşürse yeni başlangıcın yolunu açacak. Masalardaki derin çelişkilerine ve derin mahfillerdeki siyasi mühendislik hesaplarına değil; hayatın kendisine bakıyoruz ve hayatın gerçekleriyle buluşarak yürümeye çalışıyoruz. Baktığımız yer hayatın kendisi, toplumun kendisi, talepleri ve ihtiyaçlarıdır. Bu yolda en geniş birliktelikle yürümeye devam edersek eminim ki bu ülkeye barışı, demokrasiyi, adaleti getirecek yolu da mutlaka açacağız. Buna inancımız var. Hiçbir saldırı, hiçbir operasyon bizi bu yoldan ayırmadı, ayıramayacak. Tıpkı Musa Anter’in Apê Musa’nın doğru bulduğunu her şart altında o dönemin dilini ince zeka ile yok etmesi gibi. Apê Musa’nın mücadelesi yolumuzu aydınlatıyor. İbrahim Ayhan'ı andık ama, artık bu bedellerin ödenmemesi gerekiyor. Bundan sonra yeni bir başlangıç, demokratik dönüşüm ve büyük barışa giden yolun açılması gerekir. Bunu da hep birlikte yapacağız.

(Haber, hdp.org.tr'den alınmıştır)