HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli partisinin Meclis grup toplantısında konuştu. Yargı reformunun 'kimseye hayrının olmadığını' söyleyen Temelli, "Reformdan yararlanan yegane insanlar yeşil pasaportu olan avukatlar" dedi. Kayyımlara karşı çıkılmadığı için her yere yayıldığını belirten Temelli, Urla'ya atanan kayyımı hatırlatarak, muhalefetin tavrını eleştirdi. Temelli, "Kayyum hiçbir yere yakışmaz. Kayyuma karşı çıkıyorsak Van'da da karşı çıkacaksın, Amed'de de karşı çıkacaksın Mardin'de de karşı çıkacaksın. Eğer karşı çıkmıyorsan siyaseten o cüzde senin adın artık yoktur" ifadelerinin kullandı.
Sezai Temelli'nin konuşması şu şekilde:
"Ocak ayı içinde yine hüzünlü tarihlerimiz var. Öncelikle Metin Göktepe’yi anmak istiyorum. 8 Ocak 1996'da, dönemin emniyeti duvardan düşerek öldüğünü açıkladı. Metin'in şahsında katledilen tüm gazetecileri anmak istiyorum ve bugün cezaevinde bulunan özgür basın çalışanlarını anmak istiyorum
"Ve yine Paris’te katledilen 3 Kürt kadın siyasetçiyi anmak istiyorum. Sakine Cansız’ı, Fidan Doğan’ı ve Leyla Şaylemez’i… Fransa yargısı yargılama yapmadı, suçlular hala aramızda.
"Yine 3 kadını; 3 Kürt kadını anmak istiyorum. 4 Ocak 2016’da Silopi’de katledilen Seve Demir’i, Pakize Nayır’ı, Fatma Uyar’ı anmak istiyorum. Bu katliamların sorumluları yargılanana kadar mücadelemizi yürüteceğiz.
"Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan ne diyor 2012 yılında, o zamanın başbakanı: “Ne Uludere ne de Hrant Dink davası Ankara’nın derin dehlizlerinde kaybolmaz.” 2012’de bunu söylüyor. Bugün Ankara’ya baktığınızda dehlizden geçilmiyor. Ankara’nın her yeri dehliz olmuş. Hrant Dink katledileli tam 13 yıl olmuş. 19 ocak'ta Hrant'ı anacağız. Hrant’ı saygı ile anıyorum.
"Meclis neden kapalı? 2 Ocak'ta Meclis'i açmışlar, tezkere geçirmişler, sonra kapatmışlar. Bugün Meclis'i açacaklar, eminim yarın yine kapatacaklar, yine tatile. Neden meclis kapalı? Meclis'ten kaçıyorlar, siyasetten kaçıyorlar, HDP'den kaçıyorlar. Fizan'a kadar kaçsanız peşinizdeyiz.
"Dış politika bildikleri yok, politika bildikleri yok. Ateşkes için masaya oturdular, Hafter döndü gitti; Hafter bir anda terörist oldu. Dış politikaları Suriye’de, tüm dünyada olduğu gibi aynı klişeye dayalı. Nedir o klişe? 'Sahada olmayan masada olmaz'. Sahada nasıl oluyorlar? Askeri güçleriyle. Yani bütün savaş politikalarıyla Orta Doğu sahasında olmak istiyorlar. Neden çünkü Kürt düşmanıdırlar. Kürtlerin kazanımlarına karşı bir siyasetleri olduğu için nasıl içeride bir çöktürme politikasına dayalı bir siyasetleri varsa sınır dışında da, kaldı ki ülkelerin toprak bütünlüğüne çok saygılıdır bunlar, Suriye’de, Irak’ta da, şimdi Libya’da aynı şekilde sahada olma peşindeler. Buradan uyarıyorum; bu saha, masa işine çok kendinizi kaptırmayın. Sonra bu ülkeyi de masada bulabilirsiniz.
"Evet, 'uluslararası politika' deyince bunların iki meseleleri var. Bir; Kürt annesini görmesin. Kürtlerin bütün kazanımlarına karşı bir dış politika daha doğrusu bir politikasızlık var ediyorlar. 'İç politikaya uygun nasıl bir dış politika geliştiririz' diye bir mantıkla hareket ediyorlar. Suriye'de bunu tüm çıplaklığı ile yaşadık. İkincisi ise İhvan çizgisi. Aynı şekilde hem Suriye'de hem de Libya’da, daha önce Mısır'da İhvancı çizgiyi büyütmek için bir strateji geliştirdiler. Suriye Milli Ordularıyla, ÖSO'larıyla bu İhvancı çizgileriyle hareket etmeye devam ediyorlar.
"Libya’da mesele Türkiye ile ilgili değil Erdoğan'ın şahsıyla ilgili. Bütün ülkeleri tek tek sayıyorlar Türkiye’ye gelince “Erdoğan” diyorlar. O denli şahsileşmiş bir mesele ile karşı karşıyayız. Buradan bir dış politika çıkmaz.
"Bugün Orta Doğu’ya baktığımızda gördüğümüz şey otoriter rejimlerin barbarlığıdır. Tüm otoriter rejimlerin örtülü ittifakı ile karşı karşı karşıyayız. Bakmayın birbirleriyle savaştıklarına. Aslında vekalet savaşları ya da bu zamanın 3’üncü Dünya Savaşı diyeceğimiz dünya savaşını Orta Doğu’da bu otoriter rejimler kendi bekalarını sürdürmek uğruna sürdürüyorlar.
"İşte son örneği Kasım Süleymani’nin öldürülmesidir. İran için çok önemli bir kişi ve figür. Katledildi. İran ertesi gün ABD üslerini roketle vurdu. Tam o sırada bir Ukrayna uçağı düştü. Tam 176 masum insan öldü, katledildi. Açıklama şu: Yanlışlıkla oldu. Biz biliyoruz bu yanlışlıkları; Suriye’den, Yemen’den, Afganistan’dan biliyoruz. Bu yanlışlıkların nasıl olduğunu çok iyi biliyoruz. Özellikle Suriye’de bu yanlışlıkların başını bu iktidar çekiyor. Aynı şey İran için de Suriye için de Türkiye için de Rusya ve ABD için de geçerli.
"Bakın diyor ki; "Bir masa kuruyoruz şimdi Berlin'de". Ülkeleri sayıyor sayıyor, Libya yok. Libya için masa kuruyorlar, masada Libya yok. Daha önce Suriye için masa kurmuşlardı, Suriye yoktu. Tam bir yanlışlıklar karmaşası. Yanlışlıklar bitmiyor, bitmeyince zulümden şiddetten başka bir şey kalmıyor.
"İdlib’ten bahsediyorlar. İdlib nasıl oluştu? Geride bıraktığımız 10 yıla baktığımızda İdlib bütün çıplaklığı ile ortada. Şimdi sınırımıza gelmiş insanlar var. 600 bin insan var o kamplarda. İnanılmaz bir insanlık dramı var. Vicdan dayanmaz, o 600 bin insanın 400 bini kadın ve çocuklardan oluşuyor. Şimdi kalkmışlar İdlib’e yardım kampanyaları düzenliyorlar. Bütün bu zulmün, yaşananların müsebbibi sizsiniz. İşte bugün yaşanan tablo budur. Bütün bu tablonun arkasında o ittihatçı kafa var, o Kürt düşmanlığı var.
Suriye’de bu denli müdahale etmeselerdi, Suriye siyasetine yaklaşımları bu eksende olmasaydı bugün Suriye’de siyaset başka bir eksende olabilecekti. Siyasi çözüm mümkün olabilecek, siyasi çözümün önü açılabilecekti. Evet IŞİD ile mücadele edilebilseydi, IŞİD ile ortaklık yapılmasaydı, ondan fayda elde etmeye kalkmasalardı, Kobanê’de direnenlere destek verselerdi bugün Orta Doğu’da bir demokratik çözüm mümkün olabilirdi. İdlib gibi bir vahşeti yaşamazdık, oradan çıkmak zorunda kalan insanların dramı yaşanmazdı.
Ne yaptılar Afrin’e girdiler zeytin çaldılar, Girê Spî’ye girdiler buğday çaldılar. İşte bunların zihniyeti budur; işgal etmek, ele geçirmek, çalmak çırpmak, talan etmek, tam bir çete hukuku. Zihniyetleri bu. Diyorlar ki terör koridorunu temizliyoruz. Bütün koridoru terörize ettiniz. Afrin’de, Girê Spî de; bölgede her tarafı terörize ettiler.
Çözüm Kürt meselesinin çözümündedir. Çözüm siyasi ve demokratik çözümdedir. Bunu yapmanın yolu militarist zihniyetten kurtulmaktır, diplomasiyi öncelemektir. Uluslararası kamuoyu ve kuruluşların bu konuya müdahale zamanı gelmiştir. Orta Doğu’daki bu köhnemiş zihniyetle bir çözüm mümkün değildir. Aksi halde bu savaş büyür yayılır her yeri kaplamaya devam eder.
"Bugün Türkiye'nin diplomasisi, olmayan dış siyasetinin biçimlendiren şey aslında iç siyaset. İçeride iktidarda kalabilmenin yolu işte böyle bir savaş politikasına dayanıyor. Çünkü içerideki rejimleri aslında bir hukuksuzluk rejimidir. Meşru hukuku askıya alanı, gayrimeşru bir hukuk sistemiyle ayakta durmaya çalışan bir iktidardan bahsediyorum. Bir istisnai durumu, olağanüstü durumu yaygınlaştıran, tecriti mutlaklaştıran bir iktidardan bahsediyorum. Bu hukuk anlayışı Türkiye'yi çürütmektedir, tüketmektedir. Beraberinde sınırlarının ötesine de savaşı şiddeti yaygınlaştırmaktadır. Ciddi bir yargı sorunuyla karşı karşıyayız. Bu tecrit hukukundan kurtulmadan bu yargı sorunu, felaketi devam edecektir.
"Yargı reformu yapıyorlar, reformdan yararlanan yegane insanlar yeşil pasaportu olan avukatlar. Başka kimseye bir hayrı yok reformun. Hâla yargı reformu yapacağız diyorlar. Dün sevgili Eş Başkanlarımız Sabahat Tuncel ve Gülten Kışanak'ın davası vardı. O olmayan yargı reformuna karşı, o olmayan hukuka karşı orada bir direniş vardı. Bir adalet mücadelesi vardı. Buradan, Sabahat Tuncel'e de Gültan Kışanak'a da sevgilerimi saygılarımı yolluyorum.
"Bakın neyin üzerinde çalışıyorlar? Çocuk istismarına af peşindeler. çocuk evlilikleri meşrulaştırma peşindeler. Zihniyet bu. Yargı reformu dediğiniz şeyde atılacak ilk adım, bunun sözünü tüm halklarımıza veriyoruz, Terörle Mücadele Kanunu'nu kaldırmak olmalıdır. Bunu da mutlaka kaldıracağız.
"Kanun bile tanımıyorlar artık. Kendi çıkarttıkları yasaları bile tanımıyorlar. Bunu adı kayyum rejimidir. Kayyum zihniyetidir. Bizim belediyelerimize kayyum atıyorlar ama yargıya atıyorlar, Merkez Bankası'na atıyorlar. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi dediğimiz şey bir kayyum rejiminden başka bir şey değildir.
"Bakın Hakkari'de eylem ve etkinlikler yine yasaklanmış. Uzatılmış yasaklar. Her yerde eylem ve etkinlik yasakları getiriyorlar. Çünkü Kayyum rejimidir. Belediye eş başkanlarını yasalara aykırı bir şekilde görevden alıyorlar ama belediye meclislerini de feshediyorlar. Belediye meclislerini de işlevsiz hâle getiriyorlar. Çünkü demokrasinin kırıntısına bile tahammülleri yok. Bunu değiştirecek olan bu ülkenin muhalefeti, demokratları olmalı. Bu ülkenin aslında toplumsal muhalefeti olmalı. İlk günden söyledik; Bu kayyum rejimi dedik, olağanüstü hal aklı dedik darbe mekaniğinin yansımasından başka bir şey değildir. Buna karşı çıkmazsanız her yere sirayet eder. o yüzden siyaseti özgürce kayyum rejiminin karşısın dikilmeli dedik. Bu iktidarın karşısına dikilmeli dedik. Kayyum her yere yayılıyor. Biraz önce kurumları saydım. Urla'ya da kayyum atandı. Siyaset bugün içine sürüklendiği yerden dedi ki; 'Urla'ya kayyum yakışmıyor' dedi. Öyle muhalefet olmaz, Kayyum hiçbir yere yakışmaz. Kayyuma karşı çıkıyorsak Van'da da karşı çıkacaksın, Amed'de de karşı çıkacaksın Mardin'de de karşı çıkacaksın. Eğer karşı çıkmıyorsan siyaseten o cüzde senin adın artık yoktur.
"Bu ülkede şiddet, kayyum rejimi, olağanüstü hal hukuku yaygın bir hukuk. Bunun en büyük mağdurları da KHK ile ihraç edilmişler, emekleri aşları elinden alınmış insanlar. 135 bin insandan bahsediyorum. Bunlara yönelik zulüm bitmiyor. Aslında 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidarın bizzat başlattığı cadı avından bahsediyorum. Bu 135 bin insanın geleceği dair bütün hakları gasp ediliyor, ellerinden alınıyor. Banka hesabı açamıyorlar. Engelli çocuğuna yönelik aylık kesiliyor. Bu nasıl bir düşmanlıktır. Bu nasıl bir zihniyettir. Bu nasıl bir acımasızlıktır. Gözleri artık iktidarda kalma uğruna hiçbir şeyi görmüyor. Gözlerinin karartmışlar. Bugün 36 OHAL Kararnamesiye ihraç edilmiş 135 bin kişiye yönelik yaptırımların hepsi hukuk dışıdır, yasa dışıdır.
"Anayasanın en temel maddelerinin bile ihlal ediyorlar. Anayasa ihlalinde zaten aslında sınır tanımıyorlar. Bakın bugün İçişleri Bakanı olan zat, 38 kez Anayasayı ihlal etti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı görmüyor, duymuyor. Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum; senin birinci görevindir Anayasa ihlallerine karşı harekete geçmek. Benim söylememem gerek yok yok, sen resen harekete geçmelisin. 38 kes ihlal etti ve hiçbir adım atılmıyor. Bu nefret bu vicdansızlık,bu saldırılar devam ediyor. Şiddet devam ediyor. Çünkü ancak şiddetle o korunaklı iktidar alanlarında tutunabiliyorlar."
"Kadına şiddet hiç hız kesmiyor. Cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren politikaların müsebbibi bu iktidardır. 17 yıldır iktidardalar. 2003 yılında kadın cinayeti sayısı, yani iktidara geldikleri yıl, 83'müş. Şimdi 2019'da bu rakam 474'e çıkmış. Dehşet verici bir artış. >İnsanın aklı almıyor. Ve her geçen gün kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri artıyor. Dersim'de bir sürü vakayla karşılaştık. En son Gülistan Doku, 10 gündür kayıp bulunamıyor. Bir şiddet mağduru. Bunu herkes söylüyor. Ama daha dün polisler, arama çalışmalarına lütfederek katıldılar. Kadına şiddet devam ediyor. O sırada Adalet Bakanlığı bir genelge yayınlamış. Genelgeyi niye yayınladı diye merak ettik. Beşinci maddesinde espri saklı. Diyor ki; 'basın bu davaların artık üzerine gitmesin'. Yani kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri, kamuoyundan, toplumdan saklamaya çalışıyorlar. Tabi İçişleri Bakanlığı durumu. O da bir genelge yayınladı bu konuda. Çıktı konuştu, atıyor, tutuyor. Biliyorsunuz çok seviyor atıp tutmayı. yeni dedi. Yeni hiçbir şey yok genelgesinde. Yeni diye kalktı bunu halka insanlara halka anlattı. Ve onun üzerine bir iki gün sonra, Berfin Özek'in yüzünü asitle yakan ve bir gözünü kaybetmesine neden olan Casim Ozan'a verilen 13 yıl hapis cezası üzerinde önce Aile Bakanı sonra da AKP Başkanı konuştu. Yasa tanımaz, hukuk normlarının dışında bir konuşma. İşin o kısmı bir tarafa fakat konuşmasının tam metnine baktığınızda, araya şunu sıkıştırmış; 'Batı'da daha çok kadın öldürülüyor'. Buradaki Batı Edirne'nin batısı. Sonra devam ediyor, 'Daha çok çocuk yapın'. Bunu da batıya söylüyor ama Osmaniye'nin batısı. Yani bu batı meselesi üzerinde içindeki kadın düşmanlığı, kadına yaklaşımını, ırkçı yaklaşımını bir kez daha ifşa etmiş oluyor. Çünkü kendisi demişti, 'Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum'. Evet inanamıyor. Bunda samimi. Ben zaten dünya tarihinde hiçbir faşist zihniyetin kadın erkek eşitliğine inandığını görmedim.
"Şiddet bitmiyor. Sanata şiddet devam. Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek açlık grevinin 210. gününde. Ne istiyor Grup Yorum üyesi İbrahim? Konser vermek istiyor. Konser yasağı var. Sanata yaklaşımları bu. Neden? Çünkü Grup Yorum protest müzik yapıyor. Yani sanatın muhalifine karşıyız. Yasaklarız. Bir an önce o konser yasağını kalkmasını istiyoruz.
"Sevgili Kadir İnanır'a yönelik bir saldırı gerçekleşti. Çünkü sevgili Selahattin Demirtaş'ın bir eseri sahnelenmiş tiyatroda. Buna tahammül edemeyen iki satır komposizyon ödevi yazmaktan aciz. İki cümle kuracak olsa promptera muhtaç olan zihniyet kalktı Kadir İnanır'a da Selahattin Demirtaş'a da saldırdı. Sen önce bir okumayı yazmayı öğren. Sanat senin neyine. Sanata laf etmek senin ne haddine. Ve onun arkasına da Kobani'yi sıkıştırdı. Oradan aklınca aba altından soba gösteriyor.
"Oradan aklınca aba altından sopa gösteriyor. Kobanê meselesi tam da bizim meselemiz. Aydınlatılması gereken bir mesele. Kobanê sürecinde katledilen o insanların hesabını biz soruyoruz. Belgeleri ortada, Meclis'te araştırma önergelerimiz bellidir. Her seferinde o önergelerini AKP-MHP oylarıyla reddettiniz. Açsaydınız o zaman, araştırılsaydı gerçekler ortaya çıksaydı. Kobanê düştü düşecek diyerek her türlü provokasyonu yaptınız, insanları katlettiniz, şimdi de kalkmışsınız bunun üzerinden bize saldırmaya devam ediyorlar. Ama sana kötü bir haberim var. Biliyor musun Selahattin Demirtaş bir kitap daha yazdı. Arkadaşlarımız kitap yazıyorlar. Yazdıkları kitaplarla direniyorlar arkadaşlarımız. Bir onur kütüphanesi kuruyorlar. Bu da size dert olsun.
"Basına da şiddet devam ediyor. Özgür Gündem'in davası görülüyor Sevgili Necmiye Alpay’a ve Eren Keskin’e akıl almaz cezalar isteniyor. Ancak böyle bütün özgürlük alanlarına saldırarak demokratik siyaset alanlarına saldırarak, basına saldırarak, ayakta durmaya çalışıyorlar.
"Şiddetin bir boyutu da ekonomide. İşsizlik rakamları bütün müdahalelere rağmen yükselmeye devam ediyor. En son işsizlik rakamları 13.4 tarım dışı 15.7, genç işsizlik 20.1, evlenecek olanlar 25.3. Yoksullaşma, işsizlik devam ediyor. Her 3 üniversite mezunundan biri işsiz. Üniversite mezunlarının bugün en büyük derdi kredi yurtlar kurumundan aldıkları kredileri nasıl ödeyecekleri. İşleri yok güçleri yok, işe girseler bile o borçları ödeyecek gelirleri yokken gençlere evlenin diyor. Diyanet de hemen peşinden “Gençler evlensin, 2-3 çocuk yapsın” diyor. Diyor ki Allah rızkını verir. Allah rızkını verir de çalmazsalar verir. Sen bir de kalk bu çalanlara laf et ey Diyanet. Bir de hırsızlara laf et. Allah rızkını tabi ki verir ama rızk hırsızlardan evin içine giremiyor ki. Üniversite mezunları işsiz, yoksulluk inanılmaz yaygınlaştı.
"Türkiye’de asgari ücret 2324 TL oldu. Türkiye’de açlık sınırı şimdi 2163 lira, iki aya kalmaz asgari ücreti yakalar. 3 ay sonra da geçer. Yoksulluk sınırı 7 bin 45 lira. Hiç yüzleri kızarmadan asgari ücretlilere diyorlar ki size 75 lira jest yapacağız diyorlar. Jest! Bu ne ya. Jest yapmak ne demek? İşçinin, emekçinin hakkını çalmışsın, çırpmışsın, gasp etmişsin 75 lira yani günde 2.5 liralık yani günde bir ekmeklik jest yapıyorsun. Bravo. Diyor ki 'evlenin'. Memleketi cenaze evine çevirmişsiniz buradan düğün çıkar mı? Ama sizin gittiğiniz gün, sizi süpürdüğümüz gün bu ülkeyi düğün yerine çevireceğiz.
"Ortalama ücret 3 bin lira, asgari ücret 2324 lira. Ortalama emekli maaşı 2.500 lira. En düşük emekli maaşı 1250 lira. Hala bu ülkenin yüzde 8’i yeşil kartlı. Hala bu ülkenin yüzde 18’i sosyal güvenlik hakkından yoksun. Kara delik büyük, kara deliği örteceğiz diye bu SGK yasasını çıkardılar. Kara delik, kara çukur oldu. Sosyal yardım ile yaşamak zorunda kalan aileler toplam ailelerin üçte 1’i ve bu sosyal yardımların ortalama asgari ücretin yarısı. İşte sefalet tablosu işte yoksulluk tablosu. İşte hakların nasıl gasp edildiğinin tablosu. Ne için gasp ediyorlar hakları çünkü yoksulluk ekonomisi lazım. Bir rant ekonomisi, bir yolsuzluk ekonomisi var. Bundan beslenen bir Saray onun etrafında silah tüccarları ve beton müteahhitleri var.
"Bir yasa düzenlemesi geliyor meclise. Yüksek binaları kaldıracaklarmış. Huylandım tabii. Bu bunların yapacağı bir şey değil. Meğerse arada bir örtülü kayyım hikayesi var. Yani belediyelerin imar planlarına ve imar hukukuna müdahale var. Araya başka bir şey daha sıkıştırmış Ahlat Sarayı. Anayasa Mahkemesi iptal etti. Bunlar yine torbanın içine koydu. Biliyorsunuz bunlar torbacı, torbaya Ahlat Sarayı’nı koymuş. Saraysız yapamıyor. İstanbuI’a gidiyor Dolmabahçe, Moskova’ya gidiyor Kremlin, Amerika’ya gidiyor Beyaz Saray, İngiltere’de Buckhingam, saraysız yaşayamıyor. Saraylı çünkü.
"Hep diyor ki biz yapıyoruz, yaptık. Kamu projelerinde nasıl yaptığın önemlidir tabii ki yapılır bu kadar kaynağı kime verseniz yapar ama nasıl yaptığın önemlidir. Bu kaynakları çarçur ederek toplumun ihtiyaçlarını karşılayarak değil toplumu yoksullaştırarak yaptığınız şeylerin maliyetlerine hem bugün yaşayanlar hem de doğmamış bebekler katlanıyor, katlanacaklar. Bir başka proje Kanal İstanbul. Ekolojik yıkımın farkında değil, diplomasi bilmedikleri gibi ekolojiyi de bilmiyorlar. Bildikleri tek şey inşaat, dolayısıyla sanki bilgisayar oyunuymuş gibi oturmuşlar çizmişler orada bir kanal. Bunu öyle bir anlatıyor ki (onların isimlerini sakladığı 200 bilim insanı dışında kalan) bütün bilim insanları itiraz ediyorlar.
"Marmara ölür, ölmez. Karadeniz ölür, ölmez. Risk artar, artmaz ama o kadar uyanıklar ki bu arada Montrö meselesini de halletmek için Saros Körfezi ile Gelibolu yarımadası üzerinden de bir kanal çalışması başlatmışlar. Bunu saklıyorlar hani bir Çanakkale Köprüsü yapıyorlar ya bir de Kanal Çanakkale gündemlerinde var. Neden çünkü biliyorlar ki Kanal İstanbul açılırsa Montrö kadük kalır. Önlem alıyorlar, hepsi uyanık ama esas mesele ekolojik yıkımdır. Bu sadece bölgesel anlamda da sınırlı kalmayacak. Küresel iklim krizine zaten en büyük katkıyı yapan ülkelerden biri Türkiye'dir. Küresel iklim krizine çok büyük katkı yapacaktır.
"Fakat bu arada Ulaştırma Bakanı var. Ben yeni tanıdım bu arkadaşı. Ulaştırma Bakanı diyor ki -bakın zihniyetin ifşa edilmesidir bu- oadan geçecek gemilerle yılda 5 milyar dolar hasılat elde edeceğiz, hemen bakmışlar gemi başına 100 bin dolar gerekiyor. Şimdi nasıl acayip gemi şirketleri var ki Ulaştırma Bakanın rakamlarını tutturmak için gemi başına 100 bin dolar verip oradan geçecekler. Bir kere bu gemi şirketleri nerede merak ediyorum? İki; bugünkü ortalamanın iki katına çıkmalısınız. Bu kanaldan geçiş trafiği bedava olan İstanbul Boğazını tercih etmek yerine bu kanala kayacak ve 5 milyar dolarlık ciroya ulaşacaklar. Bu mümkün mü değil. Buna kendileri inanıyor mu hayır, peki bu ısrar niye? Çünkü bu devran dönsün diye ekonomideki dinamizm devam etsin diye bu projelere sarılmaya devam ediyorlar.
"Öncelikler önemli, halkın toplumun kaynaklarının nasıl kullanıldığı önemli. bütün bunlara son vermek elimizde bu düzene katlanmak zorunda değiliz. Bütün toplumsal muhalefete emekçilere kadınlara sesleniyorum, bu düzene son verebiliriz. Unutmayın zulüm ile abad olanın sonu berbad olur. Bunlar gitti gidiyor. Tarihin onlara ayırdığı dönemin sonuna geldik. Bunu biz başardık siz başardınız HDP başardı.şimdi yeni bir yaşamı yeni bir cumhuriyeti inşa etme zamanı. Türkiye halklarını, işçileri, yoksulları, iradesi gasp edilenleri, Alevileri, kadınları bu istibdat rejiminden kurtulmaya çağırıyoruz.
Hem İttihatçı anlayıştan hem 90’ların karanlık yapılarından hem de Saray rejiminden kurtulmak için herkesi ortak demokratik ittifaka bir kez daha çağırıyoruz. Gayesi demokrasi, hedefi barış olan bir ittifak bugün Türkiye halklarının ihtiyacıdır. Gerçek siyaset, hakikat budur. Toplumsal mutabakat için tüm kesimlerle, nasıl bir Türkiye nasıl bir sistemi konuşma zamanıdır, geç kalmamalıyız. Eşit yurttaşlık temelinde demokratik bir anayasa için buluşmalıyız. Anayasal bir hukuk devleti için yan yana gelmeliyiz. Sivil, sosyal ve siyasal hakların eşitlikçi bir düzende hayata geçmesi için çabalamalıyız. Siyasal toplumsal ve iktisadi barışı var etmeliyiz yerel demokrasi ile güçlendirilmiş parlamenter sistemi var etmeliyiz. Bu sebeple Demokratik Cumhuriyet diyoruz, HDP diyoruz ve yeni yaşam yeni iktidar için erken seçim diyoruz.