HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Bahçeli anayasal düzeni ortadan kaldırma çağrısı yapıyor ve büyük suç işliyor” dedi.
Beştaş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi.
Beştaş şu ifadeleri kullandı:
“Ülke gündemi amirallerin basın bildirisi. Biz de onunla başlayalım. AKP-MHP iktidarı yeni bir sörf tahtası buldu, bununla sörf yapacak, uzunca bir süre bu gündemin etrafında dönecek. Öyle görünüyor. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan grup toplantısında bir sinevizyon yayınladı. Uzunca bir sinevizyon. Aslında seçim dönemlerinde yaptığı bir uygulamaydı. Fakat nedense bu dönemde bir sinevizyon ihtiyacı duymuş. Seçim döneminde vizontele gibi bir tespitimiz vardı. Galiba gene vizonteleye ihtiyaç duymaya başladılar.
İzledim ama sinevizyon eksikti Türkiye’deki darbeler tarihi açısından. 7 Haziran 2015'ten bu yana ve hatta öncesinden başlayan süreci bu sinevizyona eklemeleri gerekiyor. Eğer eklerlerse sinevizyon Türkiye’deki darbeler tarihini hakikaten anlatıyor diye bir kabulle hareket edebiliriz. O sinevizyonda kayyımlar yoktu, o sinevizyonda 100 binlerce insanın KHK’larla ihracı yoktu, milletvekillerinin hukuk dışı işkence yöntemlerle gözaltına alınması yoktu, Kürşatgiller yoktu. O sinevizyonda AKP iktidarının başını çektiği darbelerin hiçbiri yoktu. Bu nedenle o sinevizyonun bir kıymeti harbiyesi olduğunu söylemek mümkün değil.
AKP darbeleri seviyor. “Darbe girişimi” diye nitelendirebileceği bazı açıklamaları, bildirileri de çok seviyor. Çünkü onları bahane edip ülkeyi yangın yerine çeviriyor ve kendi iktidarının bekası için her türlü hukuksuzluğa başvurmakta sakınca görmüyor. 15 Temmuz darbe teşebbüsünü hatırlarsanız, ardından hemen OHAL ilan edildi, toplamda 36 milyonun yaşadığı yerlere kayyım atandı. STK’lerin yüzde 70’i tasfiye edildi. Toplumsal dinamikleri, demokrasi güçlerini adeta felç etmek istediler. Yine İstanbul Sözleşmesini bir gece yarısı, aslında bu ciddi bir darbeydi, yürürlükten kaldırdığını söyledi. Şunu unutmasınlar biz Montrö tartışmasının çıkmasıyla İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesinin arada kaynamasına asla izin vermeyeceğiz ve gerçek darbeleri her daim teşhir edeceğiz ve darbecilerin kim olduğunu topluma anlatacağız.
Darbeciliklerini ve darbe yöntemlerini anlatmakla bu basın toplantısını tüketmek istemiyorum. Bunu her gün söylemeye devam ediyoruz. Ama birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. Darbeci dedikleri amiraller arasında 2019’dan bu yana AKP iktidarının sahiplendiği "Mavi Vatan" doktrini öncüleri var. Erdoğan’ın kendisi de 6 Mart 2021’de Mavi Vatan tatbikatına canlı olarak bağlanmış ve konuşma yapmıştı. O sahiplendikleri, 15 Temmuz darbesine karşı işbirliği yaptıkları kişilerin şimdi hangi amaçla bu bildiriye imza attıkları uzun süre daha tartışılacak. Ama AKP içerisinden de çatırdağını, bunun sinyali olduğunu dikkatten kaçırmamak gerekiyor. Çünkü biz yıllardır darbe mekaniğin Türkiye’de her zaman işler olduğunu ve bunun asıl sebebinin de demokrasizlik olduğunu söylüyoruz. Hatta İmralı’dan Abdullah Öcalan da darbe mekaniği konusunda sık sık zamanında uyarılar yapmıştı ve uyarıları gerçek çıktı.
Asıl meselemiz bu darbe mekaniğinin ve darbe isteğinin ortadan kaldırılmasıdır, bunun için ülkenin şeffaf bir yönetime ihtiyacı vardır. Demokratik ve adil bir yönetime ihtiyacı vardır. Yani cumhuriyeti demokratikleştirmemiz gerekiyor, yoksa bu darbe dinamikleri, tıpkı kanser hücresi gibi teşebbüsler her zaman tartışılmaya devam edecek.
Bildiri üzerinde ciddi bir tartışma ve tepinme hali var. Ama asıl tartışılması gereken Türkiye’nin diğer gündemleridir. Darbe bildirilerini okumayı, okutmayı TV’lerde saatlerce yayın yapmayı çok seviyorlar ama açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten intihar eden yurttaşların mektuplarını bir okusunlar. Türkiye’nin gerçeklerini orada görecekler. Aksi halde diğeri suni gündem ya da yaratılan gündem olmaya devam edecektir.
Darbe bildirisi diye nitelendirdikleri bildiriye karşı tüm kurumlar sıraya girdi, Tapu ve Kadastro Müdürlüğünden Yargıtay'a kadar açıklama yaptılar. Artık gülünç durumdalar. Uzun süredir bu gülünçlük durumları devam ediyor. Boğaziçi kayyımı, ki kendisi irade gasp eden bir şahıs, bu bildiriye karşı çıkıyor. Sen darbecisin, sen kayyımsın hangi hak ve yetkiyle konuşuyorsun?
Vekilliklerimizin düşürülmesine sebep olan Yargıtay, en son Gergerlioğlu vekilimizin vekilliğini düşürdü, partimize mesnetsiz kapatma davası açan Yargıtay, siyasi konuşmalara o iddianamede yer veren Yargıtay nasıl bir açıklama yapıyor? Önüne gidecek dava dosyalarına ilişkin açıkça önceden iradesini beyan ediyor.
Bizler HDP olarak uzun süredir savunduğumuz Üçüncü Yol çizgimizi tam da burada savunmaya devam edeceğiz. Ne askeri ne sivil darbe. HDP darbeci zihniyetten en fazla mağduriyet yaşayan, bedel ödeyen hem askeri hem sivil darbelere karşı bütün yaşamı boyunca en net tutumu sergileyen partidir. Bu konuda sicilimiz tertemizdir, alnımız açık başımız diktir.
AKP-MHP koalisyonundan kurtulmanın yolu demokrasi barikatını kurmaktan geçiyor. Muhalefet de bu konuda olanca özeniyle dikkatli olmalı ve demokrasi barikatını genişletecek girişimlere destek vermelidir. Darbeden medet uman iktidarı her yönüyle teşhir etmelidir. Yoksa bu amiraller bildirisi de AKP’nin ülkeyi çektiği karanlık çukura inen bir merdiven olacaktır. Bu bildiri geleceğimizi karanlık iklimlere taşıyacak diye bunun üzerinde tepiniyorlar. Gelin hep beraber özgür ve aydınlık Türkiye'yi örelim.
Sivil darbeciler dün ve önceki gün ve her gün boş durmadılar. Ne yaptılar Diyarbakır’da 22 kadını, kadın hakları aktivistini gözaltına aldılar. Şu anda gözaltında işkence görüyorlar. Bu kadınların savunduğu ne? Sadece kadının özgür bir yaşamda eşit haklara sahip olmasıdır. Kadın özgürlüğüdür. Kadına yönelik şiddete karşı mücadeledir. Kadın kırımına karşı sözleri ve mücadeleleridir. Bir yandan amiraller bildirilerini televizyondan tartışılırken diğer yandan Diyarbakır’da sivil darbe kesintisiz şekilde devam ediyordu.
Şimdi darbe yok diyorlar ama askerin sokakları tutan tankları yok. Doğru, ama sokağı halka yasaklayan valiler var. Sıkıyönetimler yok ama askeri darbe dönemlerinde olmayan kayyımlar var. Darbeci generallerin bilmem kaç numaralı bildirisi ile oluşturulan listeleri yok ama binlerce kişiyi işinden eden KHK’lar var. Mamak yok belki ama artık Silivri var. Şu anda kesintisiz bir darbe sürecinin içinde olan bunun mimarları olan AKP-MHP, darbe var diye kendilerine alan açmaya çalışıyor. Biz bunu hep birlikte boşa çıkarmalıyız. Bu bizim boynumuzun borcudur.
Mavi vatanı kırmızı vatana çevirdiler. Pandemi gündemi çok önemli bir yerde duruyor. 84 milyonun yaşamını doğrudan ilgilendiren bir mesele. Şu anda pandemi ile birlikte Türkiye'de diplerde olan 3 sistem çöktü. Sağlık, eğitim ve ekonomi çökmüş durumda. Salgının yayılma hızı o kadar arttı ki dünyada artık Türkiye birinci sıraya yükseldi. Bu, dehşet verici bir durum. Fakat birinci sıradayken nasıl oluyorsa ölüm sayılarında 19. sırada gözüküyor. Bu ne demek? Ölümler gizleniyor. Yeniden pandemi konusunda yalan üzerine bir algı yaratılıyor. Mezarlıklar dolup taşmış durumda, hastanelerde yatak yok. Aşı dedikleri şey zaten boş bir hikaye. Bu artışın sebebi iktidarın politikalarıdır. Kendi gündemlerine göre keyfe keder kısıtlamaları istedikleri zaman getirip istediklerinde kaldırmalarıdır. Biliyorsunuz kapalı salonlarda tıklım tıklım kongreler yaptılar ve yeni yasakları kongreler bittikten sonra getirdiler. Ekonomik veriler kötüye gidince restoranları açıyorlar, şimdi Ramazan ayında kapatacağız diyorlar. Bütün bu tablo AKP iktidarının ülkeyi yönetemediğinin başka bir resmidir. Mavi vatanı kırmızı vatan yaptılar dedik ama sadece kırmızı vatan da yapmadılar. Çok küçük istisnalar dışında harita şu anda kırmızı evet. Ancak Türkiye’yi aynı zamanda yolsuzluğun, hırsızlığın, işsizliğin, intiharların vatanı haline getirdiniz.
MHP uzun süredir konuşuyor partimize karşı. AKP zaten kesintisiz bir HDP karşıtı politika içinde. Dün bir anket yayınlandı şirketin ismini vermeyeyim. Orada AKP’liler ve MHP’liler büyük oranda ne cevap vermişler biliyor musunuz, temel gündeminiz ne diye sorduklarında; HDP’nin kapatılması demişler. O kadar anlatmışlar ki bu iktidarın başka gündemi yok. HDP’yi kapatarak yollarına devam edeceklerini zannediyorlar. Ama Bahçeli’nin bu çağrıları büyük bir suçtur. Anayasal düzeni ortadan kaldırma çağrısı yapıyor. Dün de grup toplantısında AYM’yi kaldırın diye en üst perdeden konuşmaya devam etti. Hatırlarsanız Devlet Bahçeli daha önce fiili durumu anayasal hale getirelim demişti. Referandumdan sonra bunu kendilerince yaptıklarını düşünüyorlar. Şimdi de diyorlar ki anayasayı takmayalım, Anayasa Mahkemesini de kapatalım. Dükkan sanki. Senin oyların her gün erirken, yüzde 6’lara kadar gerilemişken seçimden sonra oyların yüzde 5’in altına düşecekken sen hangi gücünle, hangi desteğinle Anayasa Mahkemesi’ni kapatıyorsun.
Herkes biliyor ki Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması ya da değiştirilmesi anayasal çoğunluğu gerektirir. Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görürmüş. Şu anda Bahçeli de AKP ile birlikte anayasasızlığı, hukuksuzluğu, darbeciliği fiili durum haline getirdiler. Kamuoyu şu anda Kürşatları tartışırken kendileri de Kürşat düzeniyle yollarına devam etmek istiyorlar. Kürşatgiller yine yürürlükte onlara bir şey yok ama AYM’yi kapatma temel gündem.
Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun durumuna değinmeden geçemeyeceğim. Bu arada milletvekilimizin vekilliği düşürüldü. Bir tweet sebebiyle önce yargılandı, dosyası durdurulmadı sonra istinaftan, Yargıtay’dan alelacele onaylandı aynı acele ile Meclis'te okutuldu. Büyük bir yalanla Genel Kuruldan çıkışta slogan atıldı diye bir yalanla Meclis'e sabah baskını yapıldı. Türkiye tarihinde bir ilktir ve namaz kılmasına abdest almasına müsaade edilmeden pijamaları ile gözaltına alındı. Meclis Başkanı da savcının bu yalanına ortak oldu. Sonra da infaz adı altında işkence ile cezaevine götürüldü. O sırada ne yaşandı? Evinden götürülürken milletvekillerimiz oradaydı, hepsi kayıtlarda var. İşkenceyle, darpla ve tehditle cezaevine götürüldü. Dün Ankara Valiliğinin aklına gelmiş ve işkence yoktur, her şey usulüne uygundur diye açıklama yaptı. Hayır Ankara Valisi, işkence var. Bu işkence sen yok deyince ortadan kalkmıyor. Hepimizin gözü önünde işkence yaptınız, darp ettiniz ve canına kast ettiniz. Biraz duyarlılığınız varsa hemen istifa edin. Bu yalanlara karnımız tok. Tabii ki bu büyük bir zavallılık ve acziyet örneğidir.
Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun onlara tuttuğu ayna kendilerini çok rahatsız etti. Yaptıkları işkenceleri, haksızlıkları, hukuksuzlukları ve şiddeti her gün anlattığı ve kamuoyunda büyük bir destek gördüğü için onu cezaevine kapattılar. Ömer vekilimiz hakkında 20:40’ta Ankara Gazi Mustafa Kemal Hastanesinde kalp krizi teşhisi konuyor. Kolluk canına kast ederek onu Sincan Cezaevi’ne koyuyor. 5 saat sonra bu sefer Ankara Şehir Hastanesine getiriliyor. 5 saat boyunca biz vekilimizin nerede olduğunu öğrenemedik. 5 saat sonra Ankara Şehir Hastanesinde anjiyo yapıldı. Sabah da 10’u aşkın vekilimiz oradayken kaçırılarak cezaevine götürüldü. Ama bütün bunların karşısında Gergerlioğlu’nun mücadelesi HDP mücadelesi olarak devam ediyor. Kendisi içeride bizler dışarıda bu mücadele bayrağını en yüksekte tutmaya devam edeceğiz. Bu AKP’ye dert olsun. Cezaevine dört duvar arasına atabilirler ama sesleri, sesimiz o duvarları aşar milyonlara ulaşır. Dün kendisi bize enerji göndermişti biz de sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz.
Ekonomi gündemi yakıcılığını devam ettiriyor. Dünyada istisna olan Türkiye’de kural. Bu cümle demokrasiden sapmayı hukuku ayaklar altına almayı değil aynı zamanda işçilerin haklarının gasp edilmesini de anlatıyor. Türkiye’de resmi veriler saklansa da çalışanların en az yarısı asgari ücretle çalışıyor. Belçika’da bu oran yüzde 1. Bu ülkede emek sömürüsü ile milliyetçi hamaset arasında bir ters orantı var. Kim daha fazla tekçi, milliyetçi ise kim daha fazla bu toprakları sevdiğini iddia ediyorsa iddiasının aksine bu ülkenin insanını halkın alın terini en fazla onlar sömürüyor. Bu ters orantının adı AKP+MHP’dir. Son kullanma tarihi geçmek üzere olan, sönecek olan ampulleridir. Bugün Türkiye'de asgari ücretle çalışan emekçinin brüt ücretinin yüzde 33.4’ü vergi ve diğer kesintilere gidiyor. Bu durumda asgari ücretli bir işçi 365 günlük bir yılın tam 122 günü vergi ve kesintiler için çalışıyor. Peki emekçinin 122 günlük emeği ve alın teri nereye gidiyor?
Pandemide 3’üncü dalga henüz başlamışken kısa çalışma ödeneği sonlandırılarak Saray ahalisine yüzde 33 zam yapıp çoklu maaş sistemine geçenler alın terine kul hakkına el koyanlardır. Kendileri tekçi ama ekonomi uygulamaları çoklu. Her bürokratları 3’lü maaş alıyor. Kürşatlar çok bu düzende. Sadece açığa çıkmıyor. Kürşat düzeni varlığını devam ettiriyor.
Biz HDP olarak AKP-MHP ittifakının Türkiye ekonomisini yönetme ehliyeti ve yeteneğinin artık kalmadığını düşünüyoruz. Gerçi siyasi ehliyetleri de kalmadı. Bu ittifakın ortaya çıkardığı karanlık tabloya karşı Türkiye haklarını ve demokratik siyasete inanan herkesi memur ve emekli maaşlarına enflasyona karşı koruyacak şekilde zam yapılmasını, israf ve lüksün son bulmasını Kürşatlardan kurtulmak için temiz eller operasyonu yapılmasını, Saray'da lale devri sokakta açlık oyunları oynanan ülke görüntüsünden çıkarmak için birlikte ses vermeye ve çalışmaya çağırıyoruz.
İki önemli konu daha var. Biri tecrit. Ülkenin hiç değişmeyen gündemi. Türkiye’deki hukuksuzluk, darbecilik, işkence İmralı’da start alıyor. Orada başlayan işkence ve tecrit tüm topluma yayılıyor. Çünkü Kürt sorununun çözümünün anahtarı İmralı’da bulunuyor ve o anahtarın kapıyı açmaması için tecrit en ağır haliyle uygulanıyor. 27 Kasım 2020’de başlatılan ve bugün 132’nci gününe giren bir açlık grevi var. Burada binlerce tutsak açlık grevini devam ettiriyor tek taleple biri tecrit ve diğeri de cezaevindeki koşullar. Mahmurda 111 Yunanistan’da 94 gündür devam ediyor. Bu aynı zamanda Türkiye’nin siyasi fay hatlarına yapılan bir itirazdır. Tecrit insanlık suçudur dedik, demeye de devam ediyoruz. Bu tecridin hukuki ahlaki hiçbir tarafı yoktur, biz hep uyarıcı olduk. Ülkede mevcut rejimin karakterini, savaş siyasetini de maalesef tecrit belirlemeye devam ediyor. Darbe mekaniği konusunda asıl uyarıyı Sayın Öcalan yapmıştı. Darbe mekanikleri canlılığını koruyor. CPT ve uluslararası kurumlar da görevlerini yeterince yerine getirememektedir.
22 yıldır İmralı’da tutulan Öcalan tarafından yangın oyunu olarak ifade edilmişti. Tecrit üzerinden oyun oynamayın diye uyarmıştı. Bu yangını söndürmek hepimizin elinde. Bu yangın sadece içinde bulunanı değil hepimizi yakıyor. Canlar toprağa düşmeye devam ediyor. Bu hukuksuzluk zemininde barış isteyenler hedef gösteriliyor, suçlu kabul ediliyor ama savaş isteyenler el üstünde tutuluyor. Buna toplumun hep birlikte itiraz etmesi lazım. Çünkü bunun bedelini 84 milyon olarak ödüyoruz.
En son geçen hafta ‘görüş’ adı altında 4 dakikalık bir telefon konuşması oldu. Bu asla bir telefon görüşmesi ve iletişim hakkı değildir, kabul etmiyoruz. Bu telefon görüşmesinin Sayın Öcalan’ın “Devlet yanlış yapıyor, avukatlar gelmelidir” dedikten sonra kesilmesi aslında nasıl bir aklın işlediğini gösteriyor. Bu yöntemi kabul etmek mümkün değildir. Bu siyasetten vazgeçilmelidir. 4 dakika telefon görüşmesine bile izin vermeyen akıl, tecridi uçsuz bucaksız derinleştirmektedir. Biz HDP olarak demokratik uzlaşı, özgür bir siyaset ve evrensel bir hukukun çözüm olduğunu ifade etmekten vazgeçmeyeceğiz.
Adalet Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kurum ve kişiler, görüşmenin önünü açmalı ve engeller kaldırılmalıdır. Böyle 4 dakika 3 dakika ile yılda bir kere büyük bedeller ödendiğinde yapılacak görüşmenin adı yasak savma günü, günü kurtarma yaklaşımıdır. Bunun kabulü mümkün değildir. Türkiye’nin en önemli meselesinin çözümünün bulunduğu bir adadır. Bunun deneyimlendiği bir siyasal iklimden geldik. Bu nedenle Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalıdır.
Güvenlik soruşturması görüşmeleri devam ediyor. Bu bir toplumla mücadele kanunudur. Güvenlik soruşturması AKP’nin kendisini aklama kanunudur. Saadet zincirlerini devam ettirme kanunudur. Kamuyu 84 milyonun ortak hakkı olmaktan çıkarıp sadece AKP’lilere ve MHP’lilere açma kanunudur. Orayı babalarının çiftliği gibi görüyorlar. Bu aynı zamanda ülkeyi bölme yasasıdır. AKP’lilerin her biri bu güvenlik soruşturmalarına girmiş olsaydı15 Temmuz’un ayağı, topuğu, parmağı olarak cezaevinde olurdu. Bu güvenlik soruşturmasıyla AKP’lileri aklayıp kamu kurumlarına yerleştirip geleceklerini garanti altına almaya çalışıyorlar.
Ama onları anlıyoruz, bu güvenlik soruşturması aklını cemaatle birlikte uyguluyorlardı. Bu esasen cemaatin fikriydi. Geçmişte beraber yürümüşlerdi, şimdi yürümüyoruz diyorlar ama aslında yürüyüşleri devam ediyor. O dönemde, cemaat döneminde, kebapçılar bile fişlenmişti. Şimdi kendileri ileride yargılanacakları yasaları çıkardıklarının farkında değiller. Onlara naçizane bir görüş; bu yasalarla sizler yargılanacaksınız."
"Demirtaş HDP öncülüğünde 3’üncü bir ittifak oluşabileceğinden bahsetti. Bu mümkün müdür? " sorusuna, "Bizim bir seçim ittifakı gündemimiz söz konusu değil. HDP’nin hiçbir partiye ihtiyacı yok. Tek başına barajın üzerinde ve giderek oyunu arttırıyor. Sayın Selahattin Demirtaş tabii ki bu ülkede bilinen, tanınan çok sevinen bir siyasetçidir. Görüşlerini kamuoyu ile paylaşıyor. Biz de özellikle demokrasi güçlerinin ve toplumsal dinamiklerin bu baskı rejimi karşısında ittifaklarının, seçim ittifakı demiyorum, önemli olduğunu ve bu karanlıktan çıkmanın, toplumu düzlüğe çıkarmanın en önemli araçlarından olduğunu söylüyoruz. Bunun üzerinde her akşam yandaş kanallarda günlerce saatlerce tartışmalar yapılıyor. Bu da AKP ve MHP’nin kendi bulundukları konumdan duydukları kaygıdan başka bir şey değil." yanıtını verdi.