HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, torpil listeleriyle gündeme gelen TÜGVA'ya ilişkin olarak, "TÜGVA paralel devlet yapılanması mı?" diye sordu.
Beştaş Meclis'te yaptığı açıklamada, "Devam eden bir dava ile başlamak isterim. Kobanî Kumpas Davası Sincan Adliyesinde 5. duruşması ile devam ediyor. Partimizin önceki dönem eş genel başkanları, Diyarbakır Büyükşehir Eşbaşkanımız, DBP Eş Genel Başkanı, birçok MYK Üyesi arkadaşımız, Kadın Meclisi Üyesi arkadaşımız bir kumpasla yargılanıyor. Kobani Kumpas Davasını aslında dakikalarca değil saatlerce, günlerce Türkiye toplumuna anlatmak gerekiyor." dedi.
Beştaş şu ifadeleri kullandı:
Çünkü bu dava ile aslında HDP’nin siyaset yapması, demokratik siyasete olan katkıları önlenmek isteniyor. En önemlisi de iktidar bu davayla kendi işlediği suçların üstünü örtmek istiyor. Öncelikle bu davada arkadaşlarımızın yargılanan değil yargılayan olduğunu, orada bütün hakikatleri ifade ettiklerini her ne kadar sözleri Türkiye kamuoyuna duyurulmasa da bunun kısa sürede açığa çıkacağını ifade etmek istiyorum. Bugün Bekir Kaya, Selçuk Mızraklı, Sebahat Tuncel, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve daha yüzlerce arkadaşımız rehin olarak tutuluyor. Neden, siyaset yaptıkları için, barış mücadelesi verdikleri için, ayrımcılığa karşı çıktıkları için. Üstelik önümüzde soruşturulması ve kovuşturulması gereken yüzlerce suç ilişkisi, çete ilişkisi ve cinayetler ortada dururken yargılananlar siyasetçiler oluyor.
Pandora Belgelerinde isimleri çıkanlar yargılanmıyor ama Selçuk Mızraklı tutuklu. Vergi kaçakçılarına dokunulmuyor ama Selahattin Demirtaş 5 yıldır içeride. Mann Adalarına para kaçıranlar tutuklanmadı, haklarında soruşturma açılmadı ama Sebahat Tuncel içeride.
Büyük yolsuzluklar, rüşvetler ortada dururken Peker’in iddiasıyla tek bir kişi açığa alınmazken Sevgili Gültan Kışanak içeride tutuluyor. Mafya-çete ilişkileri ve bürokrasideki ilgililer hiçbir şekilde yargılanmıyor ama kadına karşı şiddetle mücadele edenler, Ayla Akat, Gülser Yıldırım içeride tutuluyor. Panzerle çocukları öldürülenler hakkında hiçbir soruşturma açılmıyor, Miraç’ın anmasına katılan Silopi İlçe Örgütümüz ve partililerimiz yargılanıyor. İşte, Kobanî Kumpas Davası sadece HDP’ye yönelik olarak görülüyor, böyle gösteriliyor ama bugün Türkiye’nin büyük 3’üncü partisine böyle kumpas davası açanlar yarın bu haksız hukuksuz davaları herkese yöneltebilirler, zaten bunun işaretleri de güçlü bir şekilde veriliyor.
Biz Kobani Kumpas Davası konusunda özellikle söylemek istiyoruz: 6-8 Ekim’de cinayet işleyenleri, paramiliter güçleri kimler eğitti? SADAT’ın işlediği suçları, silahlı eğitimleri görünmez kılanlar neyi gizliyorlar? 6-8 Ekim’de gerçekten saldırı, cinayet ve katiller varsa, ki var, katledilenlerin 27’si partilimiz diğeri de tabii ki yurttaşlarımız ve onların katilleri ortaya çıkarılmadan 6 yıl sonra tamamen düzmece bir iddianameyle arkadaşlarımız yargılanıyor. SADAT’ın derin yapılarla ilişkileri nedir, 6-8 Ekim’de sokağa çıkanları, paramiliter güçleri SADAT mı eğitti? Bu sorularımızın yanıtını istiyoruz. Deniz Poyraz’ı İzmir’de katledenlerin faillerinin bağlantıları kimlerle var? Bunun açığa çıkmasını istiyoruz. Konya Meram’da 7 kişilik aileyi öldürenlerin SADAT ile bağlantısı nedir? Bu soruların cevabını vermeyerek aynı zamanda suçun da ikrarını yaptıklarını ifade etmek istiyorum. Etkin bir yargılama, adil bir yargılama yok. Çünkü yol iktidara çıkıyor. Bu nedenle adil yargılamadan kaçıyorlar. Oluşturdukları paramiliter yapılara çıkıyor bu soruşturmalar. Bu davalar açılırsa, bu kirli çete ilişkileri ortaya çıkacaktır. Biz araştırma önergelerimizde bütün bunları soruyoruz, araştırılmasını istiyoruz; soru önergelerimizde ayrıntıların ortaya çıkarılmasını istiyoruz ama bunu engelleyen karşımızdaki iktidar blokudur. Araştırılmasını isteyen biz, engelleyen onlar. Rehin alınan biz, rehin alanlar onlar. Peki suç kimde? Tabii ki engelleyenlerde, tabii ki düzmece yargılamalarla, sözde iddianamelerle arkadaşlarımızı rehin olarak tutanlarda. Biz bunu kabul etmiyoruz, ama anlıyoruz. Bir iktidarın kim olursa olsun, işlediği suçların açığa çıkmaması için gösterdiği bu tutumu tarihten biliyoruz.
Son haftaların en önemli gündemlerinden biri TÜGVA. TÜGVA ne yapıyor gerçekten? Paralel bir devlet yapılanması mı, devlet içinde bir devlet organizasyonu mu? Bunun bütün ayrıntılarıyla, çıplaklığıyla açığa çıkması gerekiyor. Ortaya çıkan belgelerden çok net bir şekilde görünüyor: Devlet içinde ayrı bir oluşum var. Tıpkı Gülen Cemaati gibi paralel bir yapılanmaya tanıklık ediyoruz. Kadrolara tamamen yandaşlarını aldıklarına, devletin tüm kurumlarına çöreklendiklerine ve onların deyimiyle “FETÖ” tarzı uygulamalar her başvuranın istediği yere yerleştirildiği bir sistemde bu kadar kurumsal ve profesyonel bir şebeke halinde yaptıklarına dair yeni bilgiler kamuoyuna yansıdı. Bu da şunu gösterdi. AKP iktidarı, paralel yapılanmaya devam ediyor, paralel yürümeye devam ediyor. Talan yollarında kurumlara kayyımları atıyor ve TÜGVA gibi paralel yapılara halkın kaynaklarını da transfer etmekten geri durmuyor.
Her ne kadar Cumhurbaşkanı her konuşmasında tek tek tek diye teklese de tekli bir sistem yok. Tek devlet, tek millet, tek bayrak naraları atıyor ya aslında her şey çiftleşti, çoğullaştı. Devlet içinde devlet var, TÜGVA işte bunun en önemli göstergesi. Çifter çifter götürüyorlar bu memleketten. Çift devlet var. Bir paralel devlet, bir asıl görünen devlet. Çift anayasa var. Bir Saray anayasası diye ifade edebileceğimiz kurallar manzumesi var bir de sözde yürürlükteki anayasa var. Çift maaş değil, çok maaşlar artık herkesin bilgisi dahilinde. İkili bir ekonomi var. Bir çökertilen ekonomi var, bir de yolsuzluk ekonomisi var. Kendi şatafatlı hayatları var. Her şeyin paralelini kurdular ve bunu vatandaşa yutturmak için her türlü hileyi ve yalanı kullanmaktan da geri durmuyorlar. Şimdi açıkçası TÜGVA’nın kayyım atadıkları belediyeler eliyle neler yaptığına dair birkaç örnek vereyim. Genel tartışmalar çok yapıldı ama bir de Kürt illerinde neler yapıldı, halk iradesi nasıl gasp edildi bakalım. TÜGVA’nın oralarla bağlantısı ne, çok dikkat çekici bilgiler var. Milyonluk tespihleri bakanlar, baklavaları kayyımlar ve belediye kadrolarını ve ihaleleri de TÜGVA ve TÜRGEV gibi kurumlar alıyor ve sömürmeye devam ediyorlar. İktidarın tamamen kolladığı bu kurumlar aslında halk yararına hiçbir şey yapmıyor.
Sadece halkı sömürüyor, iliklerine kadar sömürüyor. Paralel devlet kurarak ekmeğimize, işimize el atıyor. Ahmet Arif’in o ünlü dizeleriyle söylersek: "Bunlar engerekler ve çıyanlardır, bunlar ekmeğimize aşımıza göz koyanlardır". Bunları attıkları her adımda iliklerimize kadar hissediyoruz. 2016 yılında Cizre Belediyesine kayyım atandı ve kentteki otogarın ihalesi TÜGVA İl Başkanın şirketine verildi. Belediyelere bağlı gençlik ve kültür merkezleri ile parkları da vakfa devrettiler. Şırnak Belediyesinin eski kayyımı, belediyenin Engelsiz Yaşam Parkını 15 yıl ücretsiz TÜGVA’ya kiraladı. Silopi Belediyesine atanan kayyım, Laleş Kültür ve Sanat Merkezi’nin bir bölümünü aylık 200 TL karşılığında 3 yıllığına TÜGVA’ya kiraladı, TÜGVA'ya Şırnak Üniversitesinde okuyan öğrencilerin üyesi olması dayatmasında bulundu.
AKP Şırnak İl Yöneticisinin akrabası Fırat Somun, döneminde vakıf üyelik formunu imzalamayan öğrencilerin notlarını düşürmekle tehdit etti. Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Kayyımı Ofis’teki 810 parsel alanını 25 yıllığına vakfa tahsis etti. Mardin ve ilçeleri de bundan payına düşeni aldı. Büyük yolsuzluklarla gündeme gelen Mardin Büyükşehir Belediyesinin kayyımı vakıfta çalışan bir kişiyi belediyelerde işe aldı. Hakkari'de bir ses kaydı ortaya çıktı ve vakıf yöneticilerinin karıştıkları yolsuzluklar gündeme geldi. 2 ses kaydında AKP İl Başkanına her ihale için rüşvet verildiği ortaya çıktı. TÜGVA Van İl Başkanına kulak verelim ne diyor; "Yöneticilik yaptığım süreçte Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesinde bulunan kişilerin tamamen TÜGVA’nın referansı ile işe alındığını gördüm diyor. Bekçi alımları da tamamen TÜGVA'nın referansı ile yapıldı. TÜGVA'nın referansları ile alınıyor". Bunu biz değil TÜGVA Van İl Başkanı söylüyor. Bu örnekler bütün yaşananları tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Her gün "beka, vatan, millet" diyerek aslında bu memleketin her kuruşunu, vatandaşın boğazından geçmesi gereken her lokmanın bedelini ceplerine indirenlerdir. Biz ise ekmek ve iş mücadelesi yürütüyoruz. 81 ilde örgütlenen bir yapılanmadan söz ediyoruz. Binlerce kişi üye, tıpkı TÜRGEV, EDEV, Ensar, İlim Yayma gibi iktidarın sözde dindar nesil yaratma projesi kapsamında el konulmuş, kurumlara kendi yandaşlarını yerleştirmiş bir yapılanma ile karşı karşıyayız. Sayıştay'ın 2019 raporunda Samsun Büyükşehir Belediyesinin, TÜGVA ve TÜRGEV’in kiralarını ödediği ve belediye kasasından 1 milyon TL'nin harcandığı belirlendi. Bunu Sayıştay'ın raporları söylüyor. AKP döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bazı vakıflara yaptığı tahsislere baktığımızda durumun vahameti ortaya çıkıyor. TÜGVA’ya 12 ilçede temsilcilik binası, TÜRGEV’e 4 ilçede yurt binası, Ensar’a 7 ilçede yurt binası, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfına 6 adet yurt binası. Bunlar AKP’nin arka bahçesi haline gelen, kamusal kaynakların kullanıldığı kurumlar olma özelliğini taşıyor.
Bu vakıflarla birlikte yüzlerce tarikat şirketi çalışıyor
Üniversiteliler "barınamıyoruz" diye isyan ederken, TÜGVA’nın işlediği bu suçlar ve paralel yapılanma görülmüyor, çünkü bunu iktidarı kendisi yapıyor. TÜGVA’nın yandaş kanal ATV'deki "Kim Milyoner Olmak İster?" yarışmasına kadın üyelerini yarışmacı olarak gönderdiği ortaya çıktı. Ortaya çıkanlardan görünen tek şey eğitim ile uğraştığını iddia eden bir vakfın bulaşmadığı hiçbir suçun kalmadığıdır. Aldatıldık diyenler aynı yolda ilerlemeye devam ediyorlar. Biz aldatılma lafına hiçbir zaman itibar etmedik. TÜRGEV ve TÜGVA, tarikat şirketlerinin çatısı durumunda ve milyarca liralık ciroya sahip. Yüzlerce tarikat şirketi bunun altında faaliyet gösteriyor. Milyonlarca genç üniversite sınavına hazırlanırken, yoksulluk içinde eğitimlerine devam ederken yandaş olmadıkları için işe alınmıyorlar. 3 dakikalık mülakatlarda geçemiyorlar çünkü bu kurumlarla bir bağları yok. Bu durumda şunu mu diyelim: Niye bu kadar üniversite açtınız, öğrenciler boşuna mı dirsek çürütüyor? Hakikaten yazıktır, özellikle gençlere yazıktır! Gençler büyük hayallerle yola çıkıyorlar ama yandaşlara iş veren yasa dışı organizasyonlar önlerini kesiyor. TÜGVA ve benzeri yapılarla ilgili araştırma önergelerimiz, soru önergelerimiz ve mücadelemiz kesinlikle devam edecek. Bu haksızlığı kabul etmeyeceğiz.
Konya Meram’daki katliamın ardından yaşananlar
Konya Meram’da 7 kişilik Kürt ailesi katledildi. Hunharca, vahşice bir katliam gerçekleşti. Bunun arkasından garip açıklamalar yapıldı. İçişleri Bakanı kediye bile bağladı. 11 yıllık husumet olduğunu söylediler. Soylu şunu söyledi, “Etnik köken üzerinden yapılan değerlendirmelerin tamamı provokasyona, istismara ve bu ülkenin birliğine yönelik anlayışın ta kendisidir dedi”. Valilik, Fahrettin Altun ve İbrahim Kalın ve daha nicesi aynı mealde sözler sarf etti. Fahrettin Altun da “İdeolojik saiklerle işlendiği propagandası tam bir provokasyon ve yalandır” dedi. Hakikaten ne söylesek yetmez, ırkçılıkla mücadele ırkçılığı reddetmekle olmaz. Irkçılıkla mücadele ırkçılıkla asıl mücadele edenleri provokatör ilan etmekle olmaz. Irkçılıkla mücadele olayları engellemektir. Barış dilini kullanmaktır, nefret iklimini sonlandırmaktır. Toplumu kutuplaştırmamaktır. Bu toplumu dillerine, kültürlerine, kimliklerine ayrıştıranlar bu ırkçılığı yapanlardır. Dedeoğluları Ailesinin katliamı ile ilgili yazışmalar ve ses kayıtları çıktı. Ben bunun ayrıntılarına değinmeyeceğim. Türkiye’de maalesef geçmişteki cezasızlık politikası ve inkar siyaseti bu katliamları teşvik ediyor. Roboski failleri yargılansaydı, ceza alsaydı Konya Meram’daki cinayet işlenmezdi. Ceylan Önkol’un, Taybet Ana’nın, Cemile Çağırga’nın katilleri yargılansaydı Konya Meram’da bu aşamaya gelinmeyecekti. Irkçılıkla mücadele örtbas ederek olmaz. Suçun tespiti yapılmalı ve cezasızlık politikasına son verilerek yargılamalar yapılmalıdır.
Bu katliamlar, bu politikalarla engellenmiyor aksine tetikleniyor. Bunun çok iyi farkında olmamız lazım. "Kürtler uslandı mı?" diyenler şunu unutmasınlar. Kürtler uslanacak bir şey yapmadı, Kürtler bu ülkede ırkçılık yapmadı. Başkalarını bu nedenle suçlamadılar. Kürtler değil bütün Türkiye toplumunun bu tehlikeye göre hareket etmesi ve barış ikliminde bir arada yaşam için bu katliamlar karşısına tek ses ve tek yürek olması gerekiyor. Konya'da katledilen, ırkçı saldırıyla yaşamını yitiren ailenin bütün üyelerine rahmet diliyorum ve tekrar başsağlığı diliyorum. Bu katliamın kesinlikle takipçisi olacağız ve bunun bütün boyutlarının ortaya çıkması için de var gücümüzle mücadelemizi sürdüreceğiz.
Mezopotamya Kültür Merkezi’nin konseri yasaklandı, bunu kınıyorum. "Bizim Kürtlerle sorunumuz yok" diyenler. Numan Kurtulmuş gibi "ben bundan mutluluk duyuyorum" diyenler ne düşünüyor. İstanbul’un göbeğinde MKM gibi 30 yıllık geçmişi olan bir kurumun konserinin saçma sapan sebeplerle yasaklanması kabul edilemez. Konser kamu güvenliğini tehdit edecekmiş. Ne alakası var ya? Daha dün Dario Fo’nun tiyatro oyununu yasaklayanlar da aynı mantıkla yasaklamıştı. Bugün MKM konserini yasaklayanlar, çatışmalara, savaş iklimine can ve kan verenlerdir. HDP olarak bunun karşısında barış, adalet ve özgürlüğün dilini kullanmaya devam edeceğiz.
SORU: Kılıçdaroğlu’nun bürokratlar ve memurlarla ilgili açıklamaları tartışılıyor. İktidar bunu tehdit olarak değerlendirdi. Siz bu konuya ilişkin değerlendirmeniz nedir?
"Bunu tehdit olarak değerlendirmek mümkün değil. Biraz önce TÜGVA örneğinde de anlattım; tamamen hukuksuz, usulsüz, rekabet kurallarına aykırı, aynı koşullar arasında mezun olanlar arasında seçim yapılmayan bir düzende yaşıyoruz. Bizim de bu yönlü çok çağrımız oldu. Bu iktidar bu hukuksuzluklara kamu görevlilerini de maalesef alet ediyor. Bu konuda sorumlu olmadıkları kanunsuz bir emri yerine getirmekle onların sorumlulukları da ortaya çıkıyor. Bu iktidar gidicidir. Sandıkta bu iktidar gönderilecek ama bu suça ortak olanların bunun farkında olması yönünde bir çağrıdır. Bu çağrıyı biz de HDP olarak farklı zamanlarda, farklı şekillerde de olsa defalarca yaptık. Mesela benim bir çağrım da yargıyadır. Ben de yargıya ilişkin bir çağrı yapmak istiyorum: Lütfen sadece Anayasaya bakın, Türkiye’nin taraf olduğu evrensel sözleşmelere bakın; bağlı olduğunuz iktidardaki partinin sözcüsünün ya da genel başkanlarının talimatları değildir. Bu nasıl tehdit olarak algılanabilir ki? Bunu yüzlerce kez ifade ettik. Bir kez daha sorunuz vesilesiyle bu çağrıyı tekrarlamış olayım. "
TIKLAYIN - İmamoğlu'ndan TÜGVA açıklaması: İstanbulluların hakkını, bir avuç insana yedirmeyeceğiz
TIKLAYIN - İBB, TÜGVA’ya bedelsiz tahsis edilen Edirnekapı’daki bina için ihtar çekti
TIKLAYIN | TÜGVA'nın yönetim kurulundan üç kişinin daha seçimlere kadar İBB'de çalıştığı ortaya çıktı