HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink suikastının bütün yönleriyle açığa çıkarılması için Meclis araştırması istedi.
Hrant Dink cinayetinin üzerinden 14 yıl geçmesine karşın henüz aydınlatılmadığını, olaya karışan kamu görevlileri ve onların cinayetteki sorumluluklarının açığa kavuşturulmadığını belirten Garo Paylan, Meclis araştırması açılmasını talep etti.
Hrant Dink cinayetinin aydınlatılması için TBMM’nin sorumluluk alması gerektiğini belirten Paylan, Meclis Başkanlığına sunduğu teklifte "Toplumsal vicdanı rahatlatmak ve 'bir bebekten katil yaratan karanlık' ile hesaplaşmak için Hrant Dink cinayeti hakkında bir Meclis Araştırması açılmasını talep ediyoruz" dedi.
Meclis araştırmasının gerekçesinde Paylan şöyle dedi:
"Hrant Dink, Agos’ta yayımlanan 6 Şubat 2004 tarihli Sabiha Gökçen’e ilişkin yazısından sonra ırkçı çevreler tarafından hedef haline getirilmeye başlanmıştır. Yazının yayımlanmasından sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından Dink’i hedef gösteren bir açıklama yapılmış ve takip eden süreçte Dink, İstanbul Valiliğince çağrılarak, “uyarılmıştır”. Yanı sıra 16 Nisan 2005 tarihinde, Dink hakkında “Türklüğe hakaret” suçlamasıyla (TCK 301) dava açılmıştır. Dink hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş. Karar, bilirkişi raporuna ve Yargıtay Başsavcılığı’nın itirazına rağmen Yargıtay tarafından onanmıştır. Cinayete varan süreç boyunca Dink, sahip olduğu Ermeni kimliği üzerinden, medya aracılığıyla ırkçı, milliyetçi kesimler tarafından hedef haline getirilmiş, “Türk Düşmanı Ermeni!” gibi pek çok nefret söyleminin hedefi kılınmıştır. Hükümet tarafından, Dink’in hedef gösterilmesini engelleyecek, medyadaki nefret söylemlerini kınayan bir tutum alınmamış, tam tersine hükümet temsilcileri cinayetin şartlarını yaratan nefret söylemlerinde bulunmuştur.
Hrant Dink cinayeti örgütlü bir suç niteliği taşımaktadır. Cinayete giden süreçte, devletin çeşitli kademelerindeki kamu görevlileri suikast planı ile ilgili bilgi sahibi olmalarına rağmen harekete geçmemiştir. Ayrıca, Dink’in katil zanlısının Samsun Emniyeti’nde emniyet mensuplarınca bir “kahraman” edasıyla karşılanmasına ilişkin basına yansıyan görüntüler, Hrant Dink cinayetine ilişkin “kirli ilişkilerin” ipuçlarını veren, toplumsal hafızada silinmeyecek derin bir iz olarak değerlendirilebilir.
Bu anlamda Devlet, Hrant Dink’in “yaşam hakkının ihlali” konusunda koruma ve önleme sorumluluğunu yerine getirmediği gibi çok sayıda kamu görevlisi cinayetin şartlarının oluşmasında rol almıştır. Cinayetten sonra da yeterli ve etkili kovuşturma/soruşturma süreci gerçekleştirmemiştir. Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlileri görevlerine devam etmiş, hatta terfi ettirilmiştir.
Hrant Dink’in katillerinin yargılanmasına 20 Nisan 2007’de İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlanmıştır. Yargı süreci, üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen cinayetin gerçek sorumlularını açığa çıkarma iddiasından çok uzaktadır. Devlet içindeki karanlık güçlerin Ermeni bir yurttaşı milli mutabakatla öldürtmesi, Dink davasında siyasi sebeplerle önce Ergenekoncu denilenlere, sonra FETÖ’cü denilenlere yıkılmaya çalışılmış, ancak gerçek sorumlular ortaya çıkarılmaktan kaçılmıştır. Hrant Dink davası AİHM’e de taşınmıştır. AİHM, Dink Kararı’nda Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı (madde 2), ifade özgürlüğü (madde 10) ve mahkemeye etkili başvuru hakkını (madde 13) ihlal ettiğine oy birliğiyle karar vermiştir.
Hrant Dink davasında ihtiyaç duyulan adalet, temsili bir yargılama ve belli kişilerin ceza almasıyla değil; cinayetin şartlarını hazırlayanların, “öldür” diyenlerin ve sonrasında sorumluları bir tür cezasızlık zırhıyla kuşatarak bu nefret suçunun üstünü örten zihniyetin tüm aktörlerinin ortaya çıkarılması ile sağlanacaktır."