T24 Haber Merkezi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle hazırladığı raporda Türkiye toplumunun yarısının "belli bir ideolojiyi desteklemediği için sistematik olarak hak ihlallerine maruz bırakıldığını" söyledi.
Tutuklanan milletvekilleri, belediye eş başkanları ve kayyım atamalarına da yer verildiği raporda "24.07.2015 tarihinden bu yana HDP'li 16 bin 490 kişinin gözaltına alındığı, aralarında eş genel başkanları, milletvekilleri , il-ilçe eş başkanları, yöneticileri ve parti üyelerin bulunduğu 3 bin 695 kişi tutuklandığı" belirtildi. Raporda sadece 2020 yılında en az 1750 üye, yönetici ve destekçinin gözaltına alındığı, 172’sinin ise tutuklandığı vurgulandı.
Raporda şu anda eski 7 milletvekilinin cezaevinde olduğu belirtildi.
|
Raporda ilgili bölüm şöyle:
'"Ceza alan milletvekilleri Mahmut Toğrul, Ayşe Sürücü, Tayip Temel, Pero Dundar, Filiz Kerestecioğlu, Dilan Dirayet Taşdemir, Kemal Bülbül halen milletvekilliği görevlerine devam etmektedirler.
Figen Yüksekdağ, Nursel Aydoğan, Ferhat Encü, Besime Konca, Osman Baydemir, Selma Irmak, İbrahim Ayhan, Ahmet Yıldırım, Leyla Zana, Faysal Sarıyıldız, Tuba Hezer, Musa Farisoğulları ve Leyla Güven’in vekillikleri düşürülmüştür.
AİHM, Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğuna ilişkin ihlal kararı verdi ancak Demirtaş halen Edirne Cezaevinde tutuklu bulunmaktadır.
4 Kasım 2016 tarihinden bu yana toplamda 18 vekil tutuklanmış, 13 vekilin vekillikleri düşürülmüştür. 27. Dönem milletvekillerinden Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın milletvekillikleri düşürülmüş ve tutuklanmışlardır. Dokunulmazlıkları 26. dönemde kaldırılan ve 27. dönemde de milletvekillikleri devam eden vekillerin; dokunulmazlıkların kaldırıldığı dönemde açılan davalarının hiçbiri hakkında, dokunulmazlıklarını yeniden kazandıkları halde, durma kararı verilmemiş, halen milletvekili olan yedi HDP’li vekile yerel mahkemeler tarafından ceza verilmiştir.
Yine ilk defa, 27. dönemde milletvekili seçilen vekillerin de, vekil seçilmeden önce açılan dosyalarında, dokunulmazlıklarını kazandıkları halde durma kararı verilmemiştir. Bu nedenle, HDP’li milletvekilleri hakkındaki yargılamalar, halen devam etmektedir."
31 Mart yerel seçimlerinden sonra seçilmiş belediye eş başkanlarının görevden alınarak yerine kayyım atanmasına da raporda yer verildi. Raporda 37 belediye eş başkanının tutuklandığı, 48 belediyeye ise kayyım atandığı belirtildi. Şu anda 17 HDP'li belediye eş başkanı tutuklu bulunuyor.
Raporda ayrıcı son yerel seçimde Yüksek Seçim Kurulu tarafından adaylıkları onaylanan KHK’lı adaylara, seçimden sonra mazbatalarının verilmemesi de yer aldı. HDP’li 6 belediye eş başkanı ve 50’den fazla belediye meclis üyesine KHK’lı oldukları gerekçesi ile mazbataları verilmediği vurgulandı.
Tutuklu Belediye Eş Başkanları: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Adnan Selçuk Mızraklı, Erzurum Karayazı Belediyesi Eşbaşkanı Melike Göksü. Hakkari Belediyesi Eşbaşkanı Cihan Karaman, Yüksekova Belediyesi Eşbaşkanı Remziye Yaşar, Van Erciş Belediyesi Eşbaşkanı Yıldız Çeti, Van İpekyolu Belediye Eşbaşkanı Azim Yacan, Van Özalp Belediye Eşbaşkanı Yakup Almaç, Van Muradiye Belediye Eşbaşkanı Yılmaz Şalan, Mardin Savur Belediye Eşbaşkanı Gülistan Öncü, Mardin Derik Belediye Eşbaşkanı Mülkiye Esmez, Mardin Kızıltepe Belediye Eşbaşkanı Nilüfer Elik Yılmaz, Muş Bulanık Belediye Eşbaşkanı Adnan Topçu, Iğdır Belediye Eşbaşkanı Yaşar Akkuş, Iğdır Halfeli Belediye Eşbaşkanı Hasan Safa, Batman Belediye Eşbaşkanı Mehmet Demir, Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen, Kars Belediye Eşbaşkanı Şevin Alaca
|
"Cezaevlerinde uygulanan tecrit, işkenceye varan boyutlarda işkence iddiaları günümüzde cezaevlerinin en baştaki sorunları haline gelmiştir. Parti genel merkezimize, grubumuza, milletvekillerine, insan haklarını inceleme komisyonu ve cezaevi alt komisyonuna ulaşan çok sayıda başvurularda yer aldığı üzere mahpusların tek kişilik hücrelere konulması; süngerli oda uygulamaları; cezaevi görevlilerinin uyguladığı darp ve kaba dayak; yiyeceklerin oldukça az ve hijyene uygun olmayışı; disiplin cezalarının keyfi bir biçimde uygulanması; cezaevine gönderilen mektupların mahpuslara ulaştırılmaması; kalabalık olan koğuşlarda yatacak yer bulunmaması; hasta mahpusların tedavi süreçlerinin aksatılması, kelepçeli muayene dayatması ve ilaçların verilmemesi; kitap ve yayınların verilmemesi; sohbet hakkı, spor ve kültürel faaliyetlerin kısıtlanması; kaloriferlerin yanmaması; anneleri ile birlikte kalmak durumunda olan çocukların ihtiyaçlarının gözetilmemesi; ziyaretçilere yönelik onur kırıcı muameleler ve çoğu kez ziyaret hakkının engellenmesi; çıplak arama uygulamaları; mahrem alanlara kameralar konulması; havalandırma boşluklarının tel örgülerle çevrilmesi gibi kişilerin en temel hakları ihlal edilmektedir. Yine çok sayıda mahpus tarafından iletilen önemli bir diğer husus da can güvenliği kaygısının yoğun biçimde yaşandığına ilişkindir. Cezaevi görevlileri tarafından yoğun şekilde darp edilen ve tek kişilik hücrelere konulan mahpuslar, görevlilerin kendilerini ölümle tehdit ettiklerini de ifade etmektedirler. Ayakta sayım uygulamaları, askeri tekmil dayatması, kantin alışverişlerinin sınırlanması, avukat görüşlerinde gardiyanların da bulunması gibi uygulamalar da yoğun ihlaller arasındadır. Elbette cezaevlerinde söz konusu olan bu ağır hak ihlallerinin bir nedeni de uzun bir süre hüküm süren OHAL dönemi ve KHK’lerle gündeme gelen uygulamalardır. Ancak OHAL’in kaldırılmış olmasına rağmen bu ihlallerin artarak devam etmesi son derece çarpıcı ve iktidarın yurttaşlarına bakış açısının da bir tezahürü niteliğindedir."
AİHM’in sağladığı istatistiklere göre, 1959-2019 yılları arasında AİHM’de Türkiye’nin taraf olduğu tam 3,645 başvuru hakkında karar vermiştir. Bu başvuruların verilen karara göre dağılımı ise şöyle
AİHS’in en az 1 maddesinin ihlal edildiği hükmü verilen dava sayısı : 3,224
AİHS’in hiçbir maddesinin ihlal edilmediği hükmü verilen dava sayısı: 87
Dostane çözüm ile sonlanan/ Kayıttan düşürülen dava sayısı: 218
Diğer hükümler: 116
Raporda "Türkiye’de öteden beri cezasızlık zırhının koruması altında insanları katleden güvenlik güçleri, iktidarlar tarafından korunmakta ve kahraman olarak tasvir edilmekte, haklarında gülünç cezalar verilerek sırtları sıvazlanmakta, başka katliamlar için adeta teşvik edilmektedirler. Oysa kolluğun görevi yaşamı korumak ve buna ilişkin önlemleri almaktır" denildi ve kimi örneklere de yer verildi:
"2015 yılından itibaren özellikle artarak devam eden işkence ve işkence yöntemlerinin, tüm ülkenin gözü önünde gerçekleştirilerek, halklara karşı bir tehdit aracı olarak kullanıldığı aşikardır. Şerali Dereli ve Servet Turgut’un maruz bırakıldıkları işkence ve bunun bir biçimde devlet organları tarafından üstü örtülü de olsa kabulü, işkenceyi uygulayanlar açısından cezasızlık politikasının ötesinde işkencenin, meşru bir zemine taşınması riskini ortaya çıkarmaktadır. Yine, Rojbin Çetin örneğinde olduğu üzere köpekle yurttaşlara işkence edilmesi ve bu yöntemin idarece savunulması hak ihlalleri anlamında önü alınamaz bir yolda olduğumuzun göstergesidir.
Kuşkusuz işkence ve güvenlik güçlerinin orantısız şiddeti ile meydana gelen ölüm vakalarında devletin refleksi, kolluğun korunması şeklinde kendini göstermektedir. Bunun son örnekleri 2020 yılında Kemal Kurkut, Helin Şen, Gülistan Doku ve İpek Er davalarında yaşanmıştır. Kemal Kurkut’u katleden polis memuru hakkında beraat kararı verilmiş; Helin Şen’i katleden polis memuru hakkında bir günlük dahi olsa tutuklama kararı verilmesine gerek görülmemiştir. Batman’da İpek Er’i kaçırıp günlerce cinsel saldırıya maruz bırakıp intihara sürükleyen uzman çavuş hakkında, açık tüm delillere rağmen tutuklama kararı verilmemekte, uzman çavuş bizzat İç İşleri Bakanı tarafından korunmaktadır. Aynı şekilde, Dersim’de 5 Ocak'tan bu yana kendisinden haber alınamayan Gülistan Doku’nun son görüştüğü kişi olan ve babasının polis olduğu ifade edilen dosya baş şüphelisi Zaynal Abarakov hakkında da, dosya kapsamındaki tüm delillere rağmen tutuklama kararı verilmemiştir."