Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Osman Baydemir, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün resmen AKP'ye üye olmasına ilişkin olarak "İyi de kurban sen ne zaman partiden ayrıldın ki? Kimse seni partiden ayırmamıştı ki zaten. Tamı tamına cumhurbaşkanı seçildiği günden bugüne değin zaten partiyi sen yönetiyordun. Ancak hukuk dışı yöntemle Figen Yüksekdağ'ın partiden üyeliği düşürüldü. Gün gelecek Yüksekdağ yine HDP'ye üye olacak, bunun sözünü veriyoruz" diye konuştu.
"Benim grup toplantılarında yapmış olduğum en uzun konuşma. Ve inşallah yaptığım son konuşmadır" diye söz başlayan Baydemir, "Eş genel başkanlarımız Sayın Figen Yüksekdağ, Sayın Selahattin Demirtaş ve Parti Sözcümüz Ayhan Bilgen en kısa zamanda olmaları gereken yer olan Parlamentoda olacaklar" dedi.
HDP Sözcüsü ve Urfa Milletvekili Osman Baydemir, partisinin grup toplantısında konuştu. Baydemir’in konuşmasından satırbaşları şöyle:
Ülke büyük bir ekonomik dar boğazın içinde. Krizlerden çıkışın bir tane yolu var; zulüm kimden gelirse gelsin zulme hayır diyebilmek. Mazlum kim olursa olsun, kimliğine bakmadan onun yanında olabilmek. 16 Nisan'da milyonlar tekçiliğe hayır dedi, milyonlar KHK’lere, OHAL’e hayır dedi, milyonlar zulme hayır dedi. Ne diyorlardı, ‘OHAL rejimi sadece devlete sızmış örgütlenmelere karşıdır’. Oysa ki OHAL rejimi bir bütün olarak eşitlik talebinin sesini kısmaya yönelik olduğu ortaya çıktı.
Bundan 10 yıl önce yoksullukla, yasaklarla, yolsuzluklarla mücadele edeceğiz dediler. 3 Y dediler. Bugün gırtlaklarına kadar yolsuzluğa batmışlar. OHAL rejimiyle, bu ülkenin görmediği yasakları dayatıyorlar. Yetmedi, yoksulluğu derinleştiriyorlar. Bunların yaptığı yolsuzluk, yasak ve yalanla bütün bunları örtmenin çabası içindeler.
Yalan da yetmiyor, kendilerine en yakın insanları şatafat içinde yaşatıyorlar. 2002’de işsizlik % 6-7 düzeyindeydi bugün ise 7 milyon 100 bin insan işsiz. Türkiye’de her 5 kişiden biri işsiz. Kürt coğrafyasında ise, her 5 gençten 4’ü işsiz. 40 bin insan işsizlikten, yoksulluktan dolayı, intihar etti. Murat Akar Diyarbakır Ergani’de canına kıydı. Cebinden çıkan notta işsizlik nedeniyle olduğu yazıyordu. 2004’te 181 bin taşeron işçi vardı, bugün ise en az 1 buçuk milyon. Yani taşeron işçi sayısı %700’ü aşkın bir tırmanışa geçti. Taşeronluk nedir? 21. yüzyılın köleliğidir. İşte bu nedenle ‘hayır’ımız bitmedi. Köleliğe hayır diyoruz.
Belediyelerimizde biz toplu iş sözleşmesi yaptığımızda, hakkımızda soruşturma açılıyordu. Hükümetin en büyük vaadi taşeron işçiliğe 4B ve 4C’ye kadro vermekti, yerine getirilmedi. İşte yalana bir kez daha hayır demek için hayır mücadelesi daha bitmedi.
Ne demektir 21. yüzyıldaki kölelik sistemi? Zafer Açıkgözoğlu. 29 yaşındaydı. Çapa Tıp Fakültesi’nde taşeron işçi olarak çalışmaya başladı. Eline iğne battı, Hepatit B oldu. Çalışmaya devam ederken, kanalizasyon patladı, müdahale etmesi istendi. Hastalık kaptı. Çalıştığı hastanede bile kendisi tedavi edilmedi. Yaşamını yitirdi. Tek bir sorumlu hakkında dava açılmadı. İşte taşeron budur.
Ülkenin borcu neredeyse haddi hesabı olmayan şekilde artmış. 2002’de borç 366 milyar iken 2016’da 2 katrilyon olmuş. Yani sadece bugün yaşayanlar değil, henüz doğmamış çocuklar bile, bu hükümet döneminde borçlandırıldı. Güneş balçıkla sıvanmaz. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. O mum, 16 Nisan’da hayır yüreğiyle söndürüldü.
Son bir kale kalmış emekçinin elinde, kıdem tazminatı. Ona göz dikmişler. Emekçinin alın terini fona devretmek istiyorlar. Kıdem tazminatı da elinden alınırsa, işveren dilediği zaman emekçinin işine son verecek. Bunlar engerekler ve çıyanlardır, bunlar aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır. Tanı bunları emekçi kardeşim.
Çalışanların, işsiz kaldıklarında kısmen de olsa fayda sağlayacak bir işsizlik fonu oluşturuldu ve 104 milyar lira birikti. Sadece 14 milyar işsizler için harcandı. Diğer kaynak nereye gitti peki? O şatafat kesimine gitti. Sömürü düzenin devam etmemesi için, emekçilerin 'hayır’ı ile özgürlük talebindeki Kürtlerin hayırlarının buluşmasının zamanı gelmiştir.
15 Temmuz’da 4 siyasi parti ortak bir tavır ortaya koydu. Gelin görün ki, o 4 partinin sözcülerinden İdris Baluken şu anda cezaevinde. Darbeye karşı irade ortaya koyan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ 180 gündür cezaevinde. Dönemin Başbakanını, ana muhalefet liderini, Meclis Başkanını, o deklarasyona sahip çıkmaya davet ediyorum. 20 Temmuz akşamı, Erdoğan canlı yayında, bizim partimizin de ismini anarak siyasi partilere teşekkür etti ve demokratik parlamenter sistem içerisinde kalıyoruz dedi. Yalanınız batsın!
Ne yaptılar? OHAL rejimini getirdiler ve KHK’lerle, muhalefet edecek kim varsa susturma arayışına girdiler. Çok açık ve net; AKP müttefiki olan, ortağı olan şer cephesiyle devlete bir format veriyor. Yeni bir formatla, toplum mühendisliğini hayata geçirmeye çalışıyor. Ve bu format, sanki bir yenilikmiş gibi sunuluyor. Oysa bu, ittihatçılıktır. Bugünün AKP’sini görmüş ki AKP’ye tam 200 yıl önce, Hegel şöyle seslenmiş: “Bunların tarihten öğrendiği tek şey, hiçbir şey öğrenmedikleridir.”
Öyle bir hukuk anlayışı kuruyorlar ki, bir gecede bir KHK çıkıyor ve anne ile baba birlikte işinden ediliyor. Tek bir soruşturma bile yok. Oysa 657 sayılı kanuna baktığımızda, herkesin kendini savunma hakkı vardır. Ekmeğine, rızkına el koyuyorlar. Rızkı veren Allah’tır.
Zulüm düzeni ilelebet değildir. Bu zulüm düzenine verilecek tek bir yanıt var, bütün bunlar bir gün mutlaka aldıkları bu ahların cezasını çekecekler. Misliyle, bu acıyı tadacaklardır.
28 Nisan akşamüstü, 21. KHK yayınlandı. 4 bin kamu emekçisinin ekmeğine el konuldu. 15 Temmuz’dan bugüne 135 bin insanın ekmeğine ele konulmuş oldu. On binlerce kamu emekçisi, neden ihraç edildiklerini bile bilmiyor. Peki, hani suçların şahsiliği ilkesi? Hani mazlumiyet? Milyonlarca mağduriyet yarattılar. Barış için imza atan 378 akademisyen üniversiteden uzaklaştırıldı. O akademisyenlerden bazılarının kitapları, halen o üniversitelerde ders kitabı olarak okutuluyor.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunundaki bütün haklar, KHK ile ortadan kaldırılmış durumda. Bize düşen, net bir beyanı ortaya koymaktır. Bu zulme maruz kalan, kalma olasılığı olan 80 milyon insan var. O halde bir kez daha biata hayır diyelim, zulme hayır diyelim, zulme sessiz kalanlara hayır diyelim. Susma. Çünkü sustukça sıra sana gelecek. Sıranın sana gelmemesi için, sıranın senin komşuna, kardeşine gelmemesi için, sıranın kimseye gelmemesi için artık kol kola gelmenin, yürek yüreğe vermenin zamanı gelmiştir.
Hiçbir zor rejimi ilelebet değildir. Her zulmün sonu aydınlıktır, ferahlıktır. Bu mazlum halkında ve halkın sözcüsü olan HDP’nin Eş Genel Başkanlarının bu ülkedeki geleceği de aydınlıktır. Bu ülkeye zulmü, OHAL’i dayatanların geleceği ise en hafif tabiriyle mahcubiyettir.
AKPM’nin Türkiye kararı, savaş politikasının sonucudur, OHAL rejiminin, KHK’lerin sonucudur. Hükümet politikalarının sonucudur. Kürt coğrafyasındaki yıkımın sonucudur.
Bu karar çıkmasın diye yaptıklarınıza muhalefet eden, söz söyleyen HDP’ye kulak tıkamanızın sonucudur. Hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırmak için uğraş veren ve bu ülkeyi bu hale koyan mimarların olduğu yer, alçaklığın da ötesinde, çukurun ta kendisidir.
Bu politikalar, sahibine kaybettirecektir. Bu arada memleket zarar görüyor. İşte memleket daha fazla kaybetmesin diye, daha fazla acı yaşanmasın diye bizler çabamızı ortaya koymaya devam ediyoruz.
Ne diyor Erdoğan, “AKPM’nin kararını tanımıyoruz”. Sayın Cumhurbaşkanı, bu karar AKPM’nin kararı değil, senin politikalarının ortaya çıkardığı reel bir durumdur. Bununla yüzleşmediğin sürece ülke kaybetmeye devam edecektir. Bu ülkenin kaybetmesi demek, 80 milyon insanın kaybetmesi demektir.
Ne olursa olsun, insanlığımız yitirmeyelim diyen, ben bu dünyaya insan olmaya geldim diyen felsefenin kaybetmemesi için, AKPM’nin verdiği karar bir fırsattır. Gelin bu fırsatı, hep birlikte değerlendirmenin arayışında olalım.
Çıkmış diyorlar ki, “AKPM kararını tanımıyoruz” Önce hakikati öldürmeye çalışıyorlar ama HDP var oldukça hakikati öldüremeyecekler. Sanırsınız, AKPM bu ülkenin düşmanı. Oysa şimdiki Dışişleri Bakanı AKPM’de başkanlık yapmıştı bir dönem. AKP hükümeti vesayetle mücadele ediyorum dediği 2002-2009 arasında en çok AKPM’den destek aldı. Şimdi ise kararı tanımıyorum diyorlar. İşte yalan budur. Bu yalan düzenine hayır demek bizim görevlerimizden biridir.
Onlar, bütün bu yıkım politikasını gizlemenin peşindeler. Yani tarihten ders çıkarmamışlar. Bütün bunları gizlemek adına, Şengal’e, Rojava’ya operasyon düzenliyorlar. Bu, Kürt düşmanlığı politikasına devam etmek demektir. Kürt düşmanlığı politikası şimdiye kadar hiçbir hükümete kazandırmamıştır, Vallahi ki sizlere de kazandırmayacaktır.
Rojava’ya, Şengal’e saldırmak IŞİD barbarlığının elini güçlendirmektir. Çıkmış ana muhalefetten bir yetkili,” Operasyon gecikmiştir” diyor. Geciken operasyon değil, bu operasyonlar 35 yıldır yapılıyor. Sonuç ne? Kan, gözyaşı kaos. Geciken, yine sizin anlama kapasiteniz. Siz yine mevzuyu anlamadınız ve anladığınızda yine geç kalmış olacaksınız. Çünkü eşbaşkanlarımızın cezaevine gönderilmesine yine sizin geç anlamanız vesile oldu. “Anayasa’ya aykırı ama evet”” deyişiniz vesile oldu. Bu günahta sizin de payınız var.
Bu ülkenin temel sorunlarından bir tanesi, tekçilik dayatmasıdır. 16 Nisan’da milyonlar tekçiliği hayır dedi. Rojava’ya baktığımızda, meclislerde Ermeniler, Süryaniler, Araplar var. Yani sizin düşmanlığınız sadece Kürtlere değil aynı zamanda çoğulculuğa.
Öyle bir realite var ki, artık yalanın da dolanın da bir yaşam süresi var. İktidar partisi 4’e bölünmüş durumda. Bir kesim, paracılar. Her gelen başbakanı alkışlarlar. İkinci kesim, ByLock’çular. Onlar en çok bağıranlardır, çünkü sıranın kendisine, bağırmak suretiyle gelmeyeceğine inanırlar. Bir diğer kesim, korku imparatorluğuna teslim olanlar. Bir kesim de, gidişattan rahatsız olanlar. İşte bizim çağrımız gidişattan rahatsız olanlaradır; bu gidişat kimseye kazandırmıyor. Biz gerçek muhalefet olarak, gerçeklere ayna tutmaya devam edeceğiz. Lakin bu tek başına yetmiyor. Ortak paydada buluşma, savaşa dur deme, yolsuzluğa dur deme vaktidir. KHK'lere dur deme vaktidir. Her bir KHK bu ülkeyi on yıllarca geriye götürme riskine sahiptir. Siz de görün ki şer cephesinin sizlere bir katkısı yoktur. Kuruluş felsefenizi inkar ediyorsunuz.
Bir annenin bütün hayatı boyunca evladından daha değerli hiçbir şeyi yoktur. Annelerin evlatlarını ölüme göndermek suretiyle kendi iktidarlarını uzatmanın derdindeler. Hiç kaçarı yok. Yapılması gereken tek şey var, içeride, dışarıda barışa sahip çıkmak, çatışmaya karşı çıkmak. AKP iktidarı kabus görüyor, ya bu ülkeye cenazeler gelmezse, ya bir kez daha 7 Haziran sonucunu yaşarsam. 7 Haziran sonucu ilk seçimde kazanacak bu coğrafyada.
Erdoğan partisine üye olmuş! İyi de kurban sen ne zaman partinden ayrılmıştın ki. Zaten partiyi sen yönetiyordun. Hukuk dışı bir yöntemle Yüksekdağ’ın üyeliği bu partiden düşürüldü. Gün gelecek, Yüksekdağ tekrar bu partinin üyesi olacak.