Eski CHP milletvekili, gazeteci Uluç Gürkan, Demokratik Toplum Kongresi’nde önerilen ve HDP’nin sahiplendiği "demokratik özerkliğin” demokratik parlamenter sistem içinde uygulanamayacağını söyledi. HDP’ye eleştirilerde bulunan Gürkan, “HDP’nin 7 Haziran ve 1 Kasım seçim bildirgelerinde açıkladığı “özerklik” modeli ile şimdi açıklanan “demokratik özerklik” bildirgesinin birbirinden oldukça farklı” olduğunu söyledi.
‘Ermeni Sorunu’nu Anlamak’ kitabının yazarı, öğretim görevlisi CHP’li Uluç Gürkan, T24’ün parti kapatmaların ve dokunulmazlıkların kaldırılmasının yeniden konuşulmasına neden olan demokratik özerklikle ilgili sorularını yanıtladı. HDP’nin tehlikeli bir oyun içinde olduğunu söyleyen Gürkan, “’Demokratik özerklik’ bildirgesiyle, bir yandan etnik temelli bir kalkışma çağrısı yaparken, bir yandan da devlete bizi parlamentodan atın, partimizi de kapatın yemlerini sunuyor. Umarım yanılıyorumdur. Parlamentodan atılıp ‘sürgündeki özerk bölge parlamentosu’ kartını açmanın hesabını yapıyorlar diye bir endişem var…” dedi.
Gürkan’ın sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:
- DTK 14 maddelik, bir anlamda yol haritalarını gösteren 'demokratik özerk yönetim' projesini açıkladı. HDP kanadından destek açıklamaları var. HDP seçim bildirgesinde olduğunu, Türkiye'nin bazı çekinceler koyduğu Avrupa Yerel Özerklik Şartı'nda da olduğunu söylüyor.
HDP’nin 7 Haziran ve 1 Kasım seçim bildirgelerinde açıkladığı “özerklik” modeli ile şimdi açıklanan ”Demokratik Özerklik” bildirgesi birbirinden oldukça farklı. Seçim bildirgelerinde, “Özyönetim, özerk ve demokratik yerinden yönetim modelidir. Türkiye’nin üniter devlet yapısı ve demokratik parlamenter sistem içinde gerçekleşmesi mümkündür” deniyordu. Şimdi ne üniter devlet yapısından, ne de demokratik parlamenter sistemden söz ediliyor. Tam aksine, ayrı “yasama” ve “yürütme” erkleri vurgulanıyor. Ötesinde, “yargı sistemi ve adalet hizmetlerinin özerk bölgeler modeline göre yeniden düzenlenmesi” isteniyor.
Oysa seçim bildirgelerinde yargısal özerklik istenmiyordu. Üniter yapı içinde Adalet Bakanlığı’nın yargı üzerindeki vesayetini kaldırmaktan, HSYK’nın bağımsız olmasından, adalet hizmetlerinde “herkesin kendi dilinde hizmet alabilmesi” vurgulanıyordu.
HDP, kendi seçim bildirgelerini bir kenara koymuş, 2005 yılında Kandil’de açıklanmış olan KCK Sözleşmesi’ndeki “Demokratik Özerklik” adlı modele uymuştur. Bu model, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye örneklerinde olduğu gibi yasama, yürütme ve yargı erklerine sahip, adı konulmamış bir federe devlet statüsüdür. Türkiye’de bir arada yaşamamızı değil, etnik temelde ayrışmamızı hedeflemektedir.
Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’nın da “demokratik özerklik” ile hiçbir benzerliği bulunmamaktadır.
Avrupa Yerel Yönetimler Şartı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini öngörmektedir. Burada, “ulus devletin”, üniter yapının parçalanması değil, bütünleşmeyi kolaylaştırmak amaçlanmaktadır. Güçlendirilmiş yerel yönetimler ayrışmış yasama, yürütme ve yargı erkleri değildir. Yetkileri kendilerinden menkul silahlı güvenlik güçleri de yoktur.
HDP’nin, Avrupa Yerel Yönetim Şartı’na atıf yaparak dile getirdiği ana dil konusu da Yerel Yönetim Şartı’nda değil, Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı’nda vardır. Bu Şartı da sadece Danimarka uygulamaktadır. İngiltere, İtalya, İspanya ve Avusturya Şartı imzalamışlar, ancak onaylamamışlardır.
HDP’nin ana dil talepleri de yerleşmiş bir AB normu değildir.
- HDP ile hükümet arasında sert rüzgârlar esiyor? Bunun Anayasa, Başkanlık sistemi ile ilgisi var mı?
HDP’nin sahiplendiği “demokratik özerklik” modeli, demokratik parlamenter sistem içinde uygulanamaz. Ayrışmış yasama, yürütme ve yargı erkleri olan federatif yapılara yaşam verecek olan yapı “Başkanlık” sistemidir. Nitekim yıllar önce rahmetli Turgut Özal’ın “Başkanlık” sistemini gündeme taşıdığı günlerde “federasyonu tartışabilmeliyiz” demesi tesadüf değildi.
Bu bağlamda, PKK terörünün “Başkanlık” tartışmalarında stratejik bir rol oynadığı kanısındayım.
- Bölgede çok yoğun bir çatışma devam ediyor? Herkes 'çözüm masasından' söz ediyor. Size göre nasıl devam eder bu durum?
Terörle mücadelenin en etkin biçimde sürdürülmesi kaçınılmazdır. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz açmaz, AKP iktidarının “çözüm” dediği süreçte terörle mücadeleyi buzdolabına kaldırması ve eli silahlı bir terör örgütüyle müzakere masasına oturmuş olmasının sonucudur.
PKK silah bırakmadığı sürece müzakere süreci asla başlayamaz.
Ancak, sadece güvenlikçi önlemlere dayalı bir mücadele anlayışıyla Kürt sorununu çözmenin mümkün olamayacağı da unutulmamalıdır.
Terörle mücadele edilirken, bir yandan da hangi etnik kökenden ve dini inançtan olursa olsun herkesin kendi öz kimliğiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin ayırımsız kaynaşmış yurttaşları olması mutlaka sağlanmalıdır. Atatürk’ün sözleriyle, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkının” anne ve babasından doğduğu kimlikleriyle bu topraklarda Türk ulusunun eşit vatandaşları olarak yaşamaktan mutluluk ve gurur duyar hale getirilmesi kaçınılmazdır.
Bunun yolu, katılımcı ve çoğulcu demokrasiyi oluşturmak ve bütün farklılıklarımızla barış içinde bir arada yaşayacağımız, kimsenin başkasının yaşam biçimine dokunmadığı bir toplumsal düzenin kurulmasıdır. Bunu yanında, kamu girişimciliğine dayalı bir ekonomik kalkınma programı bölgede uygulanmalıdır
Herkesin kimliğinin güvence altına alındığı, bunun gereği olan kültürel haklarını özgür iradesiyle kullanabildiği, “ulus devlet” yapısı bozulmadan yerel yönetim taleplerinin karşıladığı ve geleceğe umutla bakılabildiği böylesi bir ortam, günümüzün terörist üreten sosyo-ekonomik yapısını da ortadan kaldıracaktır.
Burada iki nokta öncelik taşıyor. Birincisi, bütün bunların PKK ile mücadeleden bağımsız olarak gerçekleştirilmesinin gereğidir. İkincisi, TBMM dışında çözüm yeri arayışlarından vazgeçilmesidir.
- Parti kapatmaların, siyasi yasakların yeniden konuşulduğu bir ortamda HDP size göre ne yapmak istiyor?
AKP iktidarının bu konuda gerçekleştirdiği yasal değişiklikler, parti kapatma konusunda yargısal süreci siyasal süreçle bütünleştirmiştir. Bu konuda dikkatli olunmalıdır. Başlatılacaksa, ilgili yargısal süreç siyasetin gölgesinde kalmamalıdır.
HDP’ye gelince… Maalesef son derece tehlikeli bir oyun içinde görünüyor. “Demokratik özerklik” bildirgesiyle, bir yandan etnik temelli bir kalkışma çağrısı yaparken, bir yandan da devlete bizi parlamentodan atın, partimizi de kapatın yemlerini sunuyor.
Umarım yanılıyorumdur. Parlamentodan atılıp “sürgündeki özerk bölge parlamentosu” kartını açmanın hesabını yapıyorlar diye bir endişem var…