HDP'den 24 Haziran'da gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet partilerinin sıfır baraj ittifakı kapsamında bir araya gelmesi ve kendilerinin bu ittifakın dışında bırakılması durumunda seçimlerin ikinci turunu boykot edecekleri yönündeki iddialara ilişkin açıklama geldi. HDP Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen, "İster İyi Parti'den kaynaklansın, ister de CHP'nin çekingenliğinden. Sonuç olarak bizi yok sayma eğilimini elbette bizim seçmenimiz de değerlendirecektir" dedi.
TIKLAYIN - "Muhalefet dışlarsa, HDP cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunu boykot edebilir"
"İster İyi Parti'den kaynaklansın, ister de CHP'nin çekingenliğinden. Sonuç olarak bizi yok sayma eğilimini elbette bizim seçmenimiz de değerlendirecektir. Okuyacaktır, gereğini yapacaktır" diyen Bilgen, şunları kaydetti:
"Bize gelen bilgiler sorunun sadece İyi Parti'den kaynaklanmadığını gösteriyor. İyi Parti kamuoyuna da ikili görüşmelerde de şunu çok net ifade ediyor: 'Sağ blok içerisinde ittifak gerçekleşsin.' Yani kendileri aktardığı için söylüyorum, 'Saadet ve Demokrat Parti ile ittifak kuralım. Bu seçmen psikolojisi için daha yerinde. Sol eğiliminde olan adaylar varsa onlar da kendi aralarında buluşsunlar. Onlar da bir ittifak kursunlar' diyorlar. Bu söz karşısında galiba cevap vermesi gerekenler öncelikle sol siyaset yaptığını iddia edenlerdir."
Bilgen, ikinci turda ‘HDP seçmeninin boykota gidebileceği iddialarının’ sorulması üzerine şu yanıtı verdi;
En kararlı ve dik duran seçmen kitlesi HDP seçmenidir. Bütün engellemelere rağmen iradesini ortaya koyar. Kötülerden kötü seçmek seçeneği dayatılırsa da tavrını ortaya koyar. Bu kadar politik bir seçmen kitlesine göstermelik siyasal söylemlerle bir davranış telkin etmemiz söz konusu olamaz. Kim başkan olursa olsun bizim açımızdan, 16 Nisan’da hayır diyenler açısından şu net. Bir kurtarıcı aramıyoruz. Bütün sorunları sihirli değnekle çözecek birine yetkileri devretmiyoruz. Aksine bir geçiş döneminde bir koordinatörle , toplumda onay almış bir isimle yol yürümek istiyoruz.
Türkiye’nin tek adam rejiminden kurtarılması ve demokratik çoğulcu eşitlikçi özgürlükçü bir ortama kavuşturulması noktasında kimse başkan adayına abartılı rol yükleyerek bir tutum sergilemesin. Aksine parlamentonun daha etkin ve saygın olduğu bir sistemi yeniden inşa ederiz, bunu tavrını ortaya koysun. Biz seçim kampanyamızı bunun üzerine inşa edeceğiz. Bu seçimin rövanşizme de dönüşmemesi ve OHAL mağdurlarının mağduriyetinin giderileceği bir seçim kampanyası örgütleyeceğiz.
Adaylar için asla fırsat eşitliği olmayacak. Basit bir soru, biz örneğin parti kurullarında şekillendiği gibi büyük bir ağırlıkla yaygın bir eğilim olarak yansıdığı gibi sayın Demirtaş’ı aday gösterdiğinde merak ediyoruz ve soruyoruz, ‘TRT mi Edirne’ye gidecek?’ yoksa sayın Demirtaş mı TRT’ye?’
Muhalefet açısından 16 Nisan referandumunda dayatılan tabloyla ilgili muhalefetin kararlılığının bu seçimlerin sonucunu etkileyecek bir toplumsal psikolojiyi taşıdığını, kapsadığını gördüğümüzü belirtmek istiyoruz. Türkiyeyi tehdit eden A şahsı B şahsı değil tek adam rejimidir, keyfi yönetimdir. O koltukta kim oturursa otursun demokratik bir yönetim modeli oluşturulmayacak. Cumhurbaşkanı adaylarının adeta kurtarıcı gibi sunulması, Erdoğan’a karşı başka isimlerle ama aynı mantıkla yaklaşılması doğrudan doğruya iktidarın söylem hegemonyasına teslim olmaktır.
Biz 16 Nisan’da ‘hayır’ derken açıkça şunu söyledik, bu model Türkiye’yi böler, parçalar, kriz ve kaos getirtir. Geçtiğimiz bir yıl bunu ispatladı. Şimdi tek adama karşı başka kurtarıcılar aramak mıdır muhalefetin yapması gereken yoksa parlamentonun güçlenmesini sağlayacak bir seçim merkezine taşımak mıdır?