HDP Parti Sözcüsü Osman Baydemir, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 23 Eylül’de görüşülecek olan Irak ve Suriye tezkeresine ilişkin olarak, “Bizler çok açık ve net biçimde savaşa karşıyız. Tehdide, şantaja karşıyız. Bütün herkesi bırakın çatışmaya benzin dökmeyi, su dökmeye davet ediyoruz. İçeride ve dışarıda savaş ve ırkçı politikalarına hayır demeye davet ediyoruz. Bu tezkereye evet diyenler, aynı zamanda OHAL’e evet diyeceklerdir” ifadesini kullandı.
HDP Parti Sözcüsü Osman Baydemir, HDP Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi. Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine yönelik saldırıya ilişkin ortaya çıkan, ırkçı sloganların atıldığı yönündeki ifadeleri şüphelilerin ve polislerin ifadelerini anlatan Baydemir, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifa etmesi gerektiğini belirtti. Kürdistan Bölgesel Yönetiminde 25 Eylül’de yapılacak olan bağımsızlık referandumuna ilişkin partisinin görüşlerini de aktaran Baydemir şunları söyledi:
13 Eylül’de Hakk’a yürüyen Hatun Annemizin cenazesine ırkçı saldırı gerçekleşmişti. Saldırı kadar vahim olan, Süyleman Soylu’nun saldırı sonrası açıklamalarıydı. Saldırıdan birkaç saat sonra Soylu ile saldırganlardan birinin fotoğrafı çıktı. “Mahalle eşrafıyla fotoğraf” çektim” dedi. Bu fotoğraf, aynı zamanda “saldırganlar korumamız altındadır” mesajıdır. Saldırganlarında neredeyse elebaşı olanlardan biriyle, kamu güvenliğini sağlamakla görevli bir bakanın fotoğrafının çıkması başlı başına bir istifa nedenidir.
O fotoğrafın gösterdiği bir şey var, o da saldırının organize olduğu gerçeği. Aynı gün Ankara Valiliği’nin yaptığı açıklama da saldırının organize olduğunu gösteriyordu. Valilik, “Burası Ermeni mezarlığı değil, burası Alevi mezarlığı değil” diyen güruhun saldırısını sataşma olarak niteledi.
Saldırganların ırkçı mesajları bizzat Soylu tarafından gizlenmeye çalışıldı. Ahmet Hakan’ı arayıp, Nagehan Alçı’yı arayıp “saldırganlar bunları söylemedi, bunlar HDP’nin uydurması” diyecek kadar saldırganları korudu.
Saldırganlar söyledim diyor, Soylu söylemediler diyor
Saldırıyı gerçekleştirenlerden şüpheli Cemil Özdemir’in ifadesi. Bakan’ı yalanlıyor. O ırkçı slogan attım diyor. Olay gününden beri susmayan Bakan şimdi niye konuşmuyor? Olay günü görevli bir polisini ifadesi. Sanıkların bu sloganlarını attığını söylüyor. Bu ifadeler mahkeme tutanaklarında. Kamera çekimini yapan polis memurunu ifadesi. Aynı ırkçı sloganların kullanıldığını söylüyor. Sanık, saldırgan ben söyledim diyor, polisler evet söylendi diyor, Soylu bunun üzerini örtmeye çalışılıyor. Eğer bu saldırını organizatörü değilseniz Çıkın gereğini yapın. “Soylu” olmak bunu gerektirir. Gereğini yapmak için daha ne gerekiyor?
Bu saldırı sadece bir ırkçı saldırıdan ibaret de değildir. Darbe mekaniğinin işletilmeye çalışılması girişimidir. Çünkü o gece olayın boyutunun bambaşka bir noktaya taşınması an meselesiydi.
Saldıranlar tutuklananlardan da ibaret değildi. Bu saldırganlar hangi partiye üyedir? Bu saldırganlar o gece telefonda kimlerle görüştü? O kişiler kimlerle görüştü? O gece muhtar kimi aradı? Muhtarın aradığı o kişi kimi aradı?
Saldırgan Cemil Özdemir 2009’dan bu yana AKP üyesi, Gölbaşı teşkilatının da aktif üyesi. Bu saldırı, Hükümetin 2 yıllık politikasının, kurduğu ittifak ağının bir sonucu. Cumhurbaşkanı, Başbakan, açıklamalarında zerrece samimiyse siyasi sorumluluğu olanların gereğini yerine getirmesi gerekiyor. Validen İçişleri Bakanına kadar.
Saldırganlar bir yandan ırkçı sloganlar atıyor, bir yandan tekbir getiriyor. Cumhurbaşkanı ne diyor, “Bunlar içki içmişlerdi.” Bunlar sizin partinizi üyesi. Bunlar bir şey içerek gelmişlerdi evet, topluma verdiğiniz ırkçılık zehrini. Bu tablo bir tehlike çanıdır. Bu tehlike çanına zerre itirazınız varsa çıkar gereğini yaparsınız.
AKP’deki Kürtlere çağrımızdır; bu saldırı bütün Kürtlere yapılan bir saldırıdır. Eğer Hükümet gereğini yapmıyorsa, sorumlular korunuyorsa o zaman sizin orada durmamanız gerekiyor. Sizin o suça ortak olmamanız gerekiyor.
2 yıldır AKP kendi iktidarının bekasını sürdürmek için Kürt düşmanlığı üzerinden bir savaş politikası sürdürüyor. Kürt’e düşmanlığın son örneği de Güney Kürdistan halkının tehdit edilmesidir.
Bugün MGK var. Yarın Meclis olağanüstü toplanıyor Niçin? Güney Kürdistan’da halk referanduma gidiyor. Kürt halkının sandığa gitmesi neden Türkiye Cumhuriyeti’nin bir beka sorunu olsun? Kürtler kimseye savaş açmıyor. Kimsenin toprağına göz dikmiyor. Referandum sonucu bile daha belli değil. Referandum sonucuna göre Güney Parlamentosunun alacağı karar daha belli değil.
Tehdit, şantaj veya savaş bugüne kadar bu ülkenin hangi sorunun çözdü de bundan sonra çözecek? Bir halkı tehdit etmek, şantajla boyun eğmesini sağlamak kimsenin haddi değildir. Katalonya referanduma gitmek istiyor. Oraya da mı yığınak yapacaksınız? Mesele Kürt olunca, “Kürt anasını görmesin”.
Bir milletini iradesi neyse başımız gözümüz üstüne kabulümüzdür. Keskin sirke küpüne zarar. Kimse gerilimden, savaştan kazançlı çıkmadı, bundan sonra çıkmayacak.
Bizler çok açık ve net biçimde savaşa karşıyız. Tehdide, şantaja karşıyız. Bütün herkesi bırakın çatışmaya benzin dökmeyi, su dökmeye davet ediyoruz. İçeride ve dışarıda savaş ve ırkçı politikalarına hayır demeye davet ediyoruz. Bu tezkereye evet diyenler, aynı zamanda OHAL’e evet diyeceklerdir. Aynı zamanda AKP-MHP ittifakının yanlış Ortadoğu politikasına, Kürt düşmanlığına evet demiş olacaklardır. Tarihe karşı sorumlu olmuş olacaklardır.
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı, elbette ki dünya liderleriyle görüşür. Lakin sizin görüşmelere atfettiğiniz anlam nedir? Örneğin Kürt sorunun çözümünü orada arıyorsanız yanlış yerde arıyorsunuz demektir. Kürt sorununun çözümü savaşta değil, sınır ötesinde değil Meclis’tedir. Gerçekten samimiyseniz, cezaevine koyduğunuz Demirtaş’ı bırakın. Bu ülkenin en büyük beka sorunu adaletsizliktir, adalet üzerindeki baskıyı kaldırın. ABD'ye Çin'e gitmenize gerek yok. İmralı'ya gidin. Kendi halkınızla görüşün o zaman sorun çözülür.
Cezaevine koyduğunuz Demirtaş’ı bırakın. Bu ülkenin en büyük beka sorunu adaletsizliktir, adalet üzerindeki baskıyı kaldırın. Tecriti kaldırın, ABD’ye gitmeye gerek yok, İmralı’ya gidin.
Bir yandan emperyalist diyeceksiniz, öbür yandan da gidip görüşmekten büyük mutluluk duyacaksınız.
Bu ülkenin iki temel sorunu var. Hükümet 1930’ların Kürt düşmanlığı politikasına geri döndü. Birleşmiş Milletlerde bir fotoğraf karesi, Hükümetin ne büyük bir yanlışta debelendiğinin göstergesidir. Türkiye, Irak, İran Dışişleri Bakanı, Kürt nasıl anasını görmesin ortaklığı yapıyor.
Kürt doğmak suç mu? Kim Türk olarak doğmayı, Fars ya da Arap olarak doğmayı kararlaştırdı ki? Allah yarattı .”Sizi kavim kavim yarattım” diyor. Siz ne yapıyorsunuz? Yok diyorsunuz. 40 yıldır aynı yanlışı tekrar ediyorsunuz. Dönüp dolaşıp da beka sorunumuz var diyorsunuz. Yalan. Kürt’ün bu ülkeye dayattığı bir beka sorunu yok.