HDP’li Ahmet Yıldırım: Mahkeme Başkanı kendi kararını uygulayamadı

HDP’li Ahmet Yıldırım: Mahkeme Başkanı kendi kararını uygulayamadı

HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Eski Eş Başkan Figen Yüksekdağ’ın dün görülen mahkemesine ilişkin olarak ‘Mahkeme heyetinin dışarı çıkarılması, yargının ne kadar güdümlü olduğunun örneği’ olduğunu belirten Yıldırım, “Tablonun ülkenin utanç duyulacak bir noktaya geldiğinin göstergesi olduğunu söyledi. Mahkeme başkanının, kendi kararını uygulayamayışını izledik. Bu ülke bunu hak etmedi. Bu ülke tarafsız bir yargıyı hak etmektedir” dedi.

Ahmet Yıldırım’ın açıklamaları şöyle:

Anlaşılan o ki bu ülkeyi yönetenler Nuriye ve Semih’in ölümünü istiyor. Hiçbir adım atmayan, kılını kıpırdatmayan, bu iki gencin ölümünü bekleyen bir siyasi hat izledikleri açığa çıktı. Biz toplum vicdanını oluşturan herkesin harekete geçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu gençlerin yaşamını kaybettiğini işittiğimiz bir haberle sarsılmak istemiyoruz. Onların çok meşru talepleri var. "Biz alın terimizle, emeğimizle elde ettiğimi tahsilin sonucu olan işimizi geri istiyoruz." Bu gençler neden ihraç edildiklerini bilmiyorlar. Onlara ihraç edildiklerine dair tebliğ edilen iki cümle dışında bir bilgileri yok. Bu ülkenin vicdanının birleşmesi anlamlı ve değerli olacaktır. 

“Eş Genel Başkanımızla gurur duyduk”

Dün, Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ 244 gün sonra ilk kez hakim karşısına çıktı. Dün mahkemeyi izlemiş biri olarak söylemeliyim, böyle bir eş genel başkana sahip olduğumuz için bir kez daha gurur duydum. Onurlu bir kadın lider, siyasetçi, yurttaş olmanın örneklerini vakur bir şekilde gösterdi. Herhalde HDP’de siyasetçi ve eş genel başkan olmanın ölçüleri bu ki, biz de kendisiyle ne kadar gurur duysak azdır. 

Bütün engellemelere rağmen sevenleri, partilileri, yol arkadaşları Eş Genel Başkanımızı yalnız bırakmadı. 300 kişilik salonun içi dışı hınca hınç doldu. 

“Mahkeme başkanının kendi kararını uygulayamayışını izledik”

Bütün engellemelere rağmen duruşma salonunun onu sahiplenenlere yetmediğine, onca engellemenin bu ülkenin hukuk düzenine verilen darbe olduğuna, gelmek isteyen araçların kendi illerinde ya da Ankara girişinde durdurulmasına, savunmaya gelen avukatları aynı muameleye tabi tutulmasına tanıklık ettik. 

Ayrıca Avrupa’dan gelen 20 milletvekili ve gözlemcinin mahkeme salonuna girişi engellendi. Avukatların mahkeme öncesinde yaptığı görüşmede salondaki kapasitenin olanak verdiği ölçüde alınabileceğini söyledi. Daha sonra Avrupalı heyetten 5 gözlemci salona girdi; ne olduysa ondan sonra oldu. Mahkeme ara verdi. Arkaya giden polisler, geri gelip ibretlik bir kararla bu ülkeyi utanç duyulacak bir noktaya düşürdü. Mahkeme başkanı kararından geri adım attı ve heyet dışarı çıkarıldı. Bu bile yargının ne kadar güdümlü olduğunun örneğiydi. Eş Genel Başkanımız da bunu ifade etti. Tablonun ülkenin utanç duyulacak bir noktaya geldiğinin göstergesi olduğunu söyledi. Mahkeme başkanının, kendi kararını uygulayamayışını izledik. Bu ülke bunu hak etmedi. Bu ülke tarafsız bir yargıyı hak etmektedir. 

“Ankara Valiliği’nin evlere şenlik kararı”

Son günlerde Ankara Valiliğinin evlere şenlik kararlarıyla karşı karşıyayız. Semih ve Nuriye, eylemlerinin ilk günüde itibaren muazzam bir sahiplenme ile karşılaştı. Bu sahiplenmeye karşı iktidar orantısız birçok müdahaleye imza attı. Bir kolu olmayan Veli’nin nasıl darp edildiğini hep birlikte izledik. 

Valiliğin kararındaki bir cümle zihniyeti ortaya koyuyor: “Yukarıda sayılan eylem ve etkinliklerin, toplumun geniş kesimlerine sirayet potansiyeli taşıdığı için toplumsal güvenliği tehlikeye düşürebileceği değerlendirilmektedir”. Zaten eylem ve etkinlikler düşüncelerin yaygınlaşması için yapılır. Siz bu ifadeyle, siyasi rakiplerinizin düşüncelerinden ne kadar korktuğunuzu ifade ediyorsunuz. Siz zaten bütün medyayı ele geçirdiniz. Neden? Doğrudan kopuk yalanlara dayalı siyasi hattınıza herkesi inandırmak için. Kıt kanaat olanaklarla muhalefet partileri de kendi düşüncelerinin kabul görmesi için etkinlik düzenlerler. Ben siyaset yapıyorum, düşüncelerimin kabul görmesi için yapıyorum, Meclis’te bunun için konuşuyorum. Bu bir yasak nedeni olabilir mi? Yüksel Caddesinde polis şiddeti dışında kimin burnu kanadı? Kim zarar gördü? Polisin müdahalesi dışında zarar görenler dışında? Bu da oradaki etkinlik sahiplerinin müsebbibi olduğu bir durum değildi. 

“Bylock kullanmayanları tahliye edin”

Dün Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, "Bylock kullanan aktif milletvekili bulunamamıştır" dedi. Yarın bazı iktidar bazı milletvekilleri için ‘bu gözden kaçmış’ denirse şaşırmayın. Yarın, bugün milletvekili olanların milletvekilliğini kaybettikten sonra neyle karşılaşacaklarını hep birlikte göreceğiz. O 317 AKP’li milletvekili içerisinde milletvekillikleri sona erenlerden bylock suçlamasıyla tutuklananlar olacaktır. Velev ki bylock olsun. Bir örgütle iltisak sadece bylock’a mı indirgenir? Şimdiye kadar tutuklananlar sadece bylock kullandıkları için mi tutuklandı? Gülen’i övmemiş savunmamış onunla ilgili yazmamış konuşmamış bakan, başbakan, milletvekili var mı? Girin internete, istediğiniz AKP’li milletvekilinin adının yanına Fetullah Gülen yazın sonuçlara bakın. Bundan kurtulabilecek kaç kişi var? Tek ölçü bylock olabilir mi? Tek kriter bu mu? Olmayınca olmuyor mu? O zaman telefonunda bylock olmadığı halde tutuklu olanları tahliye edin. Başlı başına bu açıklama bile AKP içinde kullanılan bylock ve Gülen’e ilikişli siyasetçilerin varlığının üzerini kapatmaya dönük bir açıklamadır. Bu açıklamanın durup dururken yapılmış olması birilerinin altının ıslak olduğunu gösterir. 

Soru: HSK kararnamesi açıklandı. Toplumda sürgün olarak nitelendi. Siz nasıl okudunuz bu kararı? 

Hafta içi iki Diyarbakır milletvekilimizle ilgili utandığım bir fezlekeyi hazırlayan  savcının sürgün edilmesi bizi şaşırtmadı. Bu beyefendi, parti binasının merdiveninde oturulmasını bir fezleke haline getirdi. İbare; partinin dış merdiveninde kamu düzenini bozmadan yola taşmadan oturmak. Ne büyük bir eylem ama! Bu fezleke hazırlanmasa, Allah korusun bu ülke yıkılırdı. Bunun gibi okunduğunda güldüren, utandıran çok fezleke var. Bu fezlekeleri hazırlayanların kimisi ihraç edildi, kimisi cezaevinde. Yalnız geriye dönük; açığa da alınsalar, ihraç da edilseler, sürgün de edilseler tüm bu uygulamaları yanlarına kar kalıyor. Çünkü iktidar muhalefete dönük bu hukuk dışı uygulamaları mükafatlandırmaktan geri durmuyor. 

Soru: İç tüzük değişikliğine ilişkin görüşleriniz nedir?

Bundan bir buçuk ay önce Meclis Başkanı uzlaşma tabanı aradığını ifade etmişti. Uzlaşma böyle olmaz. Nasıl olur? Çağırırsınız partilerin temsilcilerini, iç düşük değişikliği nasıl hasıl oldu, bunu ortaya koyar ve nerelerinin değişikliğe ihtiyacı olduğunu birlikte karar verirsiniz. Ama yapılan ne? Hazır bir taslak getirmek. Bu bir uzlaşma değil, bu bir dayatmadır. Daha komisyonda tartışılmayan taslağın iki parti arasında tartışılması siyasi etik açısından problemli. Bu ülkenin yarısını dışlayarak, yüzde 40 oy almış iki partiyi dışlayarak derin dehlizlerde, kapalı kapılar ardında bu ülkenin yasama organının çalışma prensiplerini belirleyecek olan bir değişikliği hazırlayamasınız. Hazırlarsanız bunun adı demokratik yöntem olmaz, hukuksal usul olmaz. Bizim beklentimiz bir taslak olmaksınız bütün partilerin temsilcilerinin çağılması, ihtiyacın hasıl olup olmadığının önyargısız tartışılmasıdır. 

Soru: Adalet yürüyüşü için provokasyon olasılıkları konuşuluyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Kılıçdaroğlu, partilileri yürüyor ve toplumun farklı kesimlerinden destekler var. Destek vereceğini ifade eden bir Gülenci, bir IŞİD’li görmedim. Olmayan bir şey üzerinden bir etkinliğe meşruiyet gölgesi düşürmek için ve birkaç günlük söylem üstünlüğü sağlamak için bunları kullanmak etik değil. Çıksınlar desinler ki filan kanalda, filan örgütten destek geldi. Ya da onlardan biri yürüyüşte bulundu. Eğer bunun üzerinden parlamentoda bulunan bir partiyi kriminalize etmeyi amaçlıyorlarsa, unutmasınlar Türkiye’nin üçüncü büyük partisine karşı hadlerini bilerek hareket etmeliler. Yapılması gereken bu yürüyüşün güvenliğini almaktır. Bu yürüyüşün tüm uyarılara, yollarına tezek dökmeden mermi kovanlarına kadar süreçlere rağmen birinin burnu kanarsa sorumlusu siyasi iktidar olacaktır. İktidar bostan korkuluğu mu? Bunun tedbirini almak, güvenliği artırmak görevidir. Dün Ankara adliyesini güvenlik kampına çevirenler, bu yürüyüşün paramiliter güçlerin saldırısına uğramasını engellemelidir. Görevi Ankara adliyesine gelen Avrupalı heyeti engellemek, avukatların yolunu kesmek değildir. Bu ülkenin güvenlik enerjisinin doğru kullanılması gerekiyor. Bu saatten sonra kimseyi inandıramazlar. Bir olay çıkarsa tek müsebbibi siyasi iktidar olacaktır.