HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, HDP’nin 7 Haziran seçimleri öncesinde "Seni başkan yaptırmayacağız" açıklamasının 1 Kasım sonrasında "başkanlık sistemini tartışabiliriz"'e dönüşmesine açıklık getirdi. Tan, "Başkanlık sistemini de yarı başkanlık sistemini de parlamenter sistemi de tartışırız. Diktatörlüğü, sultanlığı ve tek adamlığı asla kabul etmeyiz. Söylediğimiz dün de buydu. Bugün de aynı" dedi.
“Kürt halkının yüzde 84.2’si hendek kazmaları, devrimci halk savaşı dedikleri pozisyonu benimsemiyor" diyen Tan, "Halka rağmen devrim olmaz. Yakarak, yıkarak, halkın yarısını perişan ederek elde edeceğiniz sonuç barış değil. Pirus zaferi, o da zafer değildir” ifadesini kullandı.
Cumhuriyet'ten Selin Ongun'un sorularını yanıtlayan (9 Kasım 2015) Altan Tan'ın açıklamaları şöyle:
1 Kasım’ın o meşhur sorusuyla başlayalım: Sizce neden böyle oldu?
Tayyip Erdoğan 7 Haziran’ın ortaya koyduğu ‘koalisyon’ tablosunu içine sindiremedi. Aynı gece devreye soktuğu ‘yeniden seçim’ stratejinin temelinde iki nokta vardı. 1) MHP’ye giden AKP oylarını geri almak. 2) AKP’den HDP’ye giden, iki milyonun üzerindeki dindar, muhafazakâr Kürt seçmeni AKP’ye geri döndürmek. AKP’nin 7 Haziran’daki kaybı yaklaşık 8 puandı, şimdiki kazancı da 8.5 puan civarında. Erdoğan’ın stratejisinin esası buydu. Bu nedenle seçimden önce başlattığı PKK ile savaş stratejisini daha da şiddetli bir biçimde devreye soktu. Yargı, polis, asker, Maliye, devletin tüm kurum ve kuruluşlarını pervasızca kullandı. Peki, 7 Haziran’da AKP’yi tek başına iktidardan düşüren muhalefet, Erdoğan’ın stratejisini boşa çıkarmak için gereğini yaptı mı? Tartışılması gereken esas soru budur.
Siz nasıl yanıtlıyorsunuz bu esas soruyu?
Muhalefet bunun gereğini yapmadı. Sebeplerini yine madde madde söyleyeyim. 1) Muhalefet kendi arasında, MHP-CHP-HDP, uzlaşarak alternatif bir cephe oluşturamadı. Muhalefetin bir tarafta buluşamamasının çok nedeni var. Ama muhalefetin bir kanat oluşturamamasının en önemli sebebi Devlet Bahçeli’nin ‘hayırcı’ tutumudur. Bahçeli Kılıçdaroğlu’nun kendisine başbakanlık teklifini bile hakaret ederek reddetti. Özetle, Meclis Başkanlığı seçimi aslında 1 Kasım’da çıkacak neticenin işaret fişeğiydi. 2) 39 günlük koalisyon oyalamasını CHP, AKP ile birlikte yaptı. 39 gün sonunda CHP, “AKP bana aslında koalisyon ortaklığı teklif etmedi” dedi. Bunu görüşmelerin ilk günü söyleyebilirdi ve 40 gün heba olmazdı. 3) PKK, 7 Haziran’dan önceki eylemsizlik tavrını devam ettirmedi. PKK, eylemsizlik tavrını devam ettirerek, “Sen ne yaparsan yap, ben seninle bu savaş oyununu oynamıyorum” deseydi, AKP’nin bu stratejisi büyük oranda boşa çıkardı. 4) 7 Haziran gecesinden itibaren muhalefetin, “Biz AKP ile hiçbir şekilde koalisyon kurmuyoruz” stratejisi de yanlıştı. Sizin AKP’yi bir anda bitirmeniz, Tayyip Erdoğan’ı tek hamlede siyasetten silmeniz akıl ve mantığa aykırı. AKP yüzde 35 de alsa AKP’siz bir koalisyon kurulmuyor, böyle bir gerçeklik var. Yapılması gereken, ne olursa olsun bir koalisyon hükümeti kurmak ve AKP’nin elini kolunu öyle bağlamak, sonrasında gerekenleri yapmaktı. Bu koalisyonu kurmayarak, bütün muhalefet partileri, biz de dahil, hatalı. “AKP ile koalisyon asla” tavrı yanlış bir siyasi hamleydi.
Bunu parti organlarında konuşmuş muydunuz?
Konuşamadık, çünkü, “AKP ile koalisyonda yokuz” zaten ilk gecenin beyanıydı. Bu cümle, MYK’nin ya da yetkili organların konuşup aldığı bir karar değil. Buraya kadar dört madde saydım, geleyim sıradakine. 5) Seçim hükümetine girmemek de hataydı. HDP hükümete girdi. MHP ile CHP dokuz bakanlığı AKP’ye bıraktı. Bizimle hareket etselerdi, hükümet bu devlet imkânlarının en azından yarısını kullanamayacaktı. İşte tüm bunlar birikti ve AKP’yi iktidar yaptı.
“PKK, eylemsizlik tavrını devam ettirerek, ‘Sen ne yaparsan yap ben seninle bu savaş oyununu oynamıyorum’ deseydi, AKP’nin bu stratejisi büyük oranda boşa çıkardı” dediniz. Ki bunu seçimden evvel de söylemiştiniz. HDP parantezi diyerek soralım: Ya HDP?
PKK’nin, YDG-H’nin savaşı şehir merkezlerine taşıması, demokratik özerkliği sadece öz savunma ve hendeğe indirgeyen davranışı yanlıştı. Halk buna ilk günden tepki verdi. Ancak bu yanlışta ısrar edildi. HDP’nin gücü ise maalesef bu yanlışı önlemeye yetmedi. Sonuçta PKK’yi HDP yönetmiyor. AKP ve devlet HDP’ye her türlü baskıyı, tutuklamayı, şiddeti vs. kullandı. PKK de “Ben, senin bu savaş oyununda yokum” demedi. HDP demokratik özerkliği hepimizin istediğini ama bunun bir ilanla değil inşayla, zaman ve birikim isteyen bir demokratik mücadele ile olabileceğine PKK’yi ikna edemedi. Bazı arkadaşlarımız bunu kamuoyuna defalarca ve samimi bir şekilde söyledi, ancak toplumdaki algı değişmedi.
“Kürtler Erdoğan’a yeniden şans verdi” kısmının sizdeki karşılığı nedir?
AKP, Nasreddin Hoca misali kaybettiği eşeğin eskiyen semerini bulmuş bayram ediyor. Samimiyetle söylüyorum; HDP’nin oyunu ciddi bir başarı olarak görüyorum. Bir çöküş ve hezimet söz konusu değil. Nedenini de hemen rakamlarla söyleyeyim. Bir buçuk sene evvel yerel seçimlerde AKP’nin Hüda-Par ile birlikte, Diyarbakır’daki oy oranı yüzde 41. Bizimki yüzde 55. Biz, bir buçuk sene sonra 7 Haziran’da yüzde 55 olan oyumuzu yüzde 79’a çıkarmışız ve şimdi yüzde 72’ye düşmüşüz. AKP ise 7 Haziran’da yüzde 41’den yüzde 14’e düşmüş, şu an yüzde 14’ten yüzde 22’ye geldiği için davul zurna çalıyor. Bölgede hala açık ara birinci partiyiz.
Kürtler HDP’ye ne mesaj verdi, AKP’ye ne dedi?
AKP’ye oy veren dindar, muhafazakâr Kürt seçmenin bir kısmı HDP’ye, “Demokratik mücadeleyi önüne koydun, Türkiyeleşme dedin, ben de buna destek verdim. Ama iş bundan sonra kavgaya dönecekse ve sen de yeteri kadar inisiyatif kullanmayacaksan ben bu desteğimi geri çekiyorum” dedi. Şimdi hemen vurgulayayım. AKP’den HDP’ye gelen dindar Kürt seçmenin üçte ikisi halen HDP’de duruyor. Bu bir ikaz, bir sarı karttı. Eğer biz bu konuda onların istediği yönde politika üretemezsek bu çekilme devam edebilir.
PKK’den “Bizim izlediğimiz stratejiyi izleseydiler HDP’nin oyları yüzde 20’ye çıkabilirdi” açıklaması geldi. Ne demek isteniyor?
Böyle ciddi bir dönemde kimse ile polemiğe girmek istemiyorum. Doğru olduklarına halen inanıyorlarsa Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Van Büyükşehir Belediyesi ve Dersim-Tunceli Belediyesi’nde özerklik ilan etsinler o halde. Aynı politikalar devam etsin bakalım netice nasıl çıkacak? Halk gerçekten dedikleri gibi bu politikalara destek vermişse buyursunlar devam etsinler. Biz legal ve demokratik siyasetçiler bu yöntemin doğru olmadığını ve halkın bunu benimsemediğini söyledik ve söylemeye devam edeceğiz.
“Hendek kazmalar, kepenk kapatmalar, bölgedeki orta sınıf denilen küçük burjuvayı ürküttü. Zaten küçük burjuvalar toplumun en kaypak kesimidir, aramızdan çürükler gitti, kalanlar bizdendir” şeklinde özetlenebilecek sekter yorumlara da asla katılmıyorum. Diyarbakır şehrinin şu anda yüzde 70’ye yakını orta sınıf denilen bu insanlardan oluşuyor. Siz bu insanları yok mu sayacaksınız, düşman mı kabul edeceksiniz yoksa yanınıza mı alacaksınız? Kürt siyasetinin de cevaplaması gereken soru bu.
“HDP’den AKP’ye giden oylar, geçim derdi nispeten olmayan Kürtlerden” okumasına mı işaret ediyorsunuz?
Bu çeşit değerlendirmelerin doğru olmadığına işaret ediyorum. Çünkü oylar orta sınıfın olduğu yerlerde değil her yerde düştü. Mesela Diyarbakır’ın Sur ilçesi. Demokratik özerklik ilan edilen Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yüzde 8.5 düşüş, Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde ise 9.5 puan düşüş var. Van merkezde yüzde 10 düşüş var. Özerkliğin hendeğe indirgendiği stratejinin doğru olduğunu düşünenler bu rakamları gözden geçirebilirler.
Başkanlık 1 Kasım'dan sonra tekrar gündemde. Ayhan Bilgen’den sonra Dengir Mir Mehmet Fırat ve Celal Doğan da tartışmaya katılınca akıllardan geçti: “Başkan yaptırmayacağız, diyordunuz şimdi bu ‘tartışılabilir’ nereden çıktı?
Tartışılabilir demek “biz tek adamlığa evet diyoruz” demek değil. Kaldı ki bu “tartışılabilir” kısmında yeni bir şey yok. Çünkü en başta Anayasa Komisyonu’ndaki sözlerimiz bellidir, okumak isteyenler için yazılı olarak da mevcuttur. Başkanlık sistemini de yarı başkanlık sistemini de parlamenter sistemi de tartışırız. Diktatörlüğü, sultanlığı ve tek adamlığı asla kabul etmeyiz. Söylediğimiz dün de buydu. Bugün de aynı.
Öcalan’ın başkanlık için tutumu? Tartışabiliriz, diyor aynı noktada.
“Burada bir direksiyon kırma var. Kürtler 7 Haziran sonrasındaki çatışma sürecinde ve sokağa çıkma yasaklarında gördüler ki, ‘seni başkan yaptırmayacağız’ denildikçe, süreç buzdolabından çıkmayacak o nedenle başkanlığa çark ediliyor” kısmı için ne dersiniz?
Açık konuşayım. 1) Şu an Tayyip Erdoğan ‘karşıtı’ demiyorum, ‘düşmanı’ olan belli bir kesimde, “Kürtler vursun, yaksın, yıksın, isyan etsin, iç savaş çıksın, Tayyip Erdoğan gitsin isterse Türkiye yansın, Kürdistan virane olsun Türkiye yönetilemez hale gelsin ve hiçbir şey olmazsa darbe olsun” anlayışı var. Bizim misyonumuz bu değil, bu bir. 2) Önümüzdeki dört yıl için AKP iktidar ve Erdoğan da Cumhurbaşkanı. Konuşmanın başında söyledim. AKP 1 Kasım sonucu yüzde 35’e de inseydi, AKP’siz bir hükümet kurulması yine de mümkün değildi. Biz çözüm sürecini ve diğer tüm sorunları da mevcut hükümet ve mevcut Cumhurbaşkanı ile konuşmak ve bir şekle sokmak zorundayız. Başka bir şansımız yok. 3) Biz hiçbir zaman, başkanlığın bütün olarak her türlüsüne karşıyız, demedik. Bizim söylediğimiz; ne Tayyip Erdoğan’ı ne de bir başkasını tek adam yaptırmamaktı. Onun için yetki ve sorumlulukları, denge ve kontrolü ayarlanmış bütün alternatifleri tartışmaya açığız. Bu duruşumuzdan da asla “Tayyip Bey’in dediklerini yapalım ki bundan bir şeyler kazanalım” sonucu çıkmaz.
“Seni başkan yaptırmayacağız” dört dörtlük bir slogan mıydı?
Gayet yerinde bir slogandı ancak bu sloganın açılımının az önce anlattığım biçimde yapılması gerekirdi. Dikkat ederseniz, 1 Kasım’a giderken de bu slogan 7 Haziran’daki gibi değil daha çok “Seni tek adam yaptırmayız, sultan, diktatör olamazsın” şeklinde kullanıldı.
Yüzde 49.5 değil ters istikamette bir sonuç olsaydı bugün HDP’li isimlerden yine “başkanlık tartışılabilir” açıklaması gelir miydi?
Bence gelirdi. Tekrarlamak zorunda kalıyorum. Muhalefet 7 Haziran’da bunu göz ardı etti. AKP yüzde 35’e de düşse AKP’siz hükümet kurulmuyor. Bu gerçeği yok sayarak politika yapmaya devam edilirse 1 Kasım’lar olur.
Ufukta ne olur: Süreç, buzdolabından masaya geçer mi? Öngörünüz nedir?
Hükümet, “PKK, silah bırakmadığı sürece onları muhatap almayız” diyor. Hatta bir adım ötesine gidiyor. HDP’yi de muhatap almayacağız, diyor. “Son PKK’li ele geçene dek güvenlik tedbirlerine devam edeceğim” derken meselenin demokratikleşmeyle ilgili kısımları hakkında hiçbir şey söylemiyor. HDP ne olursa olsun demokratik mücadeleyi genişleterek yoluna devam edecek, başka bir yol yok. Halkın ferasetinin de siyasetin önünü açacağını düşünüyorum.
Ya hükümet sıralarından gelen “Öcalan’ı diri diri gömdüler” tarafı?
Başından beri hükümet adına açıklama yapan bu arkadaşlar, Kürt hareketini kendi içinde çatıştırmak istiyor. Bu açıklama da bunun bir başka yansıması. Bunun doğru bir siyaset olmadığını defalarca söyledik. Kürtler, Türk halkıyla birlikte, yüzü Avrupa Birliği’ne dönük, kendi geçmişini koruyan, Ortadoğu’daki halklarla dost, demokratik bir Türkiye istiyor. Sayın Öcalan da bunu 2013 Nevruz’undaki mektubunda söyleyerek demokratik siyaset dedi. HDP’nin kafası da bu konuda net: Demokratik siyaset, başka yol yok! Ayrıca bundan sonrasını Suriye’siz, Rojava’sız konuşmak da mümkün değil. Hükümetin Kürtleri yok saydığı, tehlike olarak gördüğü değil bunun terk edildiği bir Suriye politikası hayata geçmelidir. Yeni anayasa mutlaka yapılmalıdır. Burada bir sözüm de CHP’ye. CHP “Anayasanın ilk dört maddesine dokundurtmam” diyor. İlk 4 maddesine dokunulmayan anayasa CHP’ye mübarek olsun!