HDP Meclis Kadın Grubu toplantısında Siirt Milletvekili Besime Konca kürsüye çıktı. Konca, cezaevinden tahliye olduktan sonra ilk kez konuştu. Yeniden hakkında tutuklama kararı çıkartılabileceğini ifade eden Konca, "Biz rehin tutulabiliriz ama 6 milyon seçmene vekaletimizi veriyoruz. 6 milyon, milletvekili olarak mücadelesini sürdürecek" diye konuştu.
HDP Meclis Kadın Grubu toplantısında ilk olarak Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir konuştu. Taşdemir şunları ifade etti:
4 Kasım’la birlikte geliştirilen tasfiye operasyonlarında öncelikle kadınlar hedef alındı. Onlar da biliyor ki kadınların örgütlü olduğu yerde öyle kolay tek adam rejimi inşa edemezler. Biz bunu 16 Nisan’da bir kez daha gösterdik. Onlara inat bu ülke demokratikleşecek. Kadınlar kendileriyle birlikte bu ülkeyi özgürleştirecek. Onların korkusu da kadınların bu dönüştürücü gücüdür. Bizler biliyoruz ki bu hukuksuzluğu yaşatanlar tarihte kara leke olarak yerini alacak. Bizim alnı dik mücadelemiz de bir kez daha halkalara mal olacaktır. Onlar tutukluysa da sesimizi sözümüzü olduğumuz her yerde ifade etmeye devam edeceğiz.
Şu an cezaevinde olan Eş Genel Başkanlarımız, milletvekillerimize selam olsun. Onlara da kadınlar olarak sözümüz olsun inadına kadın mücadelesini yükselteceğiz, inadına HDP kadın partisi olacak.
Taşdemir konuşmasının ardından sözü Konca'ya devretti.
Besime Konca şunları söyledi:
4 Aylık bir ayrılık süreci yaşadık ama yine aranızdayım. Bunun geçici bir süreç olduğuna inanıyorum. İçişleri Bakanı bize dedi ki "Biz onlara 4 duvar verdik." Cinsiyetçi, saldırgan bir tutumla, suç işleyerek, cezaevlerine hükümet kararıyla gönderildiğimizi bakan açıkladı. Ama bu Meclis de 4 duvardır. Adalet için, özgürlük için siyaset üretilmiyorsa bu parlamento da hapishanedir.
Bizi cezaevine koymak Türkiye’yi demokratikleştirmeyecek. Türkiye’de hukuku geliştirmeyecek. Tam tersine bütün bu hukuksuzluklara rağmen mahkemelere çıktığımızda hukuku hakimlere savcılara hatırlatmak zorunda kaldık. Hakimler karşısında bu 12 Eylül Anayasasını hatırlatmak zorunda kaldık. Kendimizi savunamadık. Türkiye’nin demokratikleşmesi için yıllardır bedel ödeyen Türkiye halkı, kadınlar gençler... Biz bu halkın bir parçasıyız. Halkımız bu parlamentoda siyaset yapalım diye bizi seçti.
Bizi Meclis’ten çıkarken gözaltına aldılar, tutukladılar, serbest bıraktılar, tekrar tutukladılar, bugün aranızdayım yine karar değiştirdiler. İdris Baluken için, Ferhat Encü için, Nursel Aydoğan için aynı şeyi yaptılar. Tutukla - bırak siyaseti hukuk değildir. HDP’nin temsil ettiği demokratikleşme sonucu, tekçi yaklaşımın ilk kez aşılmasının sonucudur. Eğer biz güçlü olmasaydık beni ve birçok milletvekili arkadaşımı 2 kere tutuklamazlardı. Biz bunu bilerek, bu gerçekten ve halkımızdan güç alıyoruz. Eğer bir devlet devletse, bir hükümet hükümetse bunun esas kuralı, bunun ahlaki ilkesi anayasasıdır, hukuktur. Ama bugün anayasayı tanımayan bir siyasi gerçeklikle karşı karşıyayız. Siz ülkeyi yönetenler olarak anayasayı, hukuku tanımayacaksınız; demokrasi, halkların birliği, kadın sorunlarının çözümü için elini taşın altına koyan partinin eş genel başkanlarını, milletvekillerini, belediye başkanlarını, binlerce üyesini çalışanını anayasayı çiğneyerek tutuklayacaksınız.
Figen Yüksekdağ’ın, Çağlar Demirel’in, Gülser Yıldırım’ın, Aysel Tuğluk’un, Gültan Kışanak’ın ve orada bulunan tüm arkadaşlarımın havalandırma duvarlarının ardından da olsa aldığım selamlarını, saygılarını da iletmiş olayım.
Cezaevleri Türkiye tarihinde siyasetin bir bütün gerçeğini açığa çıkaran alanlardır. Eğer 80 darbesiyle hesaplaşmak, Diyarbakır’da Mamak’ta yaşananlarla hesaplaşmakla başlasaydı bugün yüz binler cezaevinde olmazdı. Bugün cezaevlerinde yaşanan koşullar 80 darbesinde yaşananlardan daha ince, daha uzun süreli özel politikalarla uygulanmaktadır. İnsan haklarının en fazla ihlal edildiği, tutuklamaların hukuki olarak devletin güvencesi altında olması gerekirken insan onurunu kıran her türlü muamele cezaevlerinde yaşatılmaktadır. Türkiye de aslında cezaevi koşullarında yaşamaktadır. Dışarıda da her an gözaltına alınabileceği, ablukaya alınabileceği, kadınların her an erkek şiddetine, devlet şiddetine maruz kalabileceğini biliyoruz. Ama cezaevleri devletin uluslararası hukuk ölçütünde devletin güvencesi altına olan alanlardır.
Biz aylarca tecrit altında kaldık. Avukat görüşmelerimiz kayıt altına alındı. Hukuksuzluklar her seferinde biçim değiştirilerek uygulandı. Tarsus, Şakran Cezaevleri en fazla hukuksuzluğun uygulandığı alanlardır. Haklarını savunmak için herhangi bir etkinlikte bulunulduğunda her türlü görüş yasağı gibi pratikler uygulanmaktadır. Yoğun biçimde sürgünler gerçekleşmekte, mahpusların ailelerinden uzak yerlere götürülürken uğradıkları hakaretler, kelepçelemeler insanlığı utandıran uygulamalardır.
Bizi cezaevleri politikasıyla yıldırmak isteyen siyasi gerçeklik bundan vazgeçildiğinde Türkiye’nin daha fazla demokratikleşeceğini bilmeli. Hakikatlerin gücü hukuksuzluktan daha güçlü, daha kutsaldır. Eğer zindanlara göndermek bir yöntemse, bizim cevabımız şu olur: Bizim yaşadığımız zorluk, halkımızın yaşadığından daha zor değil. Taybet Ana’nın yaşadıklarından, Berkin Elvan’ın ailesinin yaşadıklarından, Dilek Doğan’ın ailesinin yaşadıklarından daha zor değildir. küçücük bedeni buzdolabında bekletilen Cemile’nin ailesinin yaladıklarından daha acı değildir. Antep’te katledilen 56 kişinin ailelerinin yaşadıklarından daha zor değildir.
Eğer kadınlar bütün ablukaları kaldırabiliyorsa, gaz yemeyi, sokakta sürüklenmeyi, linç edilmeyi göze alabiliyor ve mücadele edebiliyorlarsa biz de mücadelemizi sürdüreceğiz. Çünkü biz Türkiye’nin demokratikleşeceğine inanıyoruz.
Türkiye tarihinde hiç yaşanmamış süreçlerden geçiyoruz. Hiçbir ülkede yaşanmadığı kadar hukuksuzluklar yaşanıyor. “Ya bendensin ya yoksun” mantığı 3 yıldır Türkiye siyasetinde hızlı biçimde gelişti. Hukuksuzluk kılıcıyla toplumu tehdit etmek Türkiye’yi demokratikleştirmeyecek. Hem bu kadar demokrasiden, hukuktan dünyayla bütünleşen Türkiye’den bahsedeceksiniz, Ortadoğu’ya öncülük ettiğinizi söyleyeceksiniz, hem Suriye’yi, Irak’ı Afganistan’ı Pakistan’ı aratmayan siyaset üreteceksiniz.
Bizler buna tanıklık ederken demokrasiyi geliştirmek için tarihe not düşeceğiz. Nasıl ki akademisyenler açlık grevine giriyorlarsa seslerini duyurmak için, nasıl ki gazeteciler cezaevinde bedel ödüyorsa, nasıl ki emekçiler inşaattan düşüp ölüyorsa, dün Maraş Afşin’de olduğu gibi, bütün bu acıları sonlandırmak için her türlü mücadelemizi sürdüreceğiz. Ama eğer hükümet ısrarla bu hukuksuzlukları göz ardı ederek Türkiye’yi düze çıkaracağını iddia ediyorsa, bu yoldan vazgeçmeleri gerektiğini söylemek istiyoruz.
6 milyon seçmen bize oy verdi. Bugün belediye başkanlarımız milletvekillerimiz, eş başkanlarımız cezaevinde. Biz onları her şekilde temsil etmeye çalışacağız. Ama seçmenlerimizden beklentimiz şudur: Bizler rehin tutulabiliriz ama 6 milyon seçmene de biz vekaletimizi veriyoruz. 6 milyonun her biri milletvekili olarak demokratik siyasette ısrar edecek ve mücadelelerini geliştireceklerdir.
Demokrasi diyeceğiz, özgürlük diyeceğiz, bunlar kimsenin tekelinde değil. Bunlar evrensel değerlerin ifadesi olarak bizi güçlü kılıyor ve bize moral veriyor. Bu moralle cezaevindeki eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz ve on binlerce tutuklu arkadaşımızla mücadelemizi kazanacağız. Özgürlük kazanacak, demokrasi kazanacak, kadınlar kazanacak biz kazanacağız.