Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda bulunan HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş Güneydoğu’da yaşanan çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları dolayısıyla Kürt halkında duygusal kopuşun başladığını söyledi. Danış Beştaş, “Gittiğimiz her yerde ‘niye hâlâ Meclis’tesiniz’ söylemleri ile daha sık karşılaşıyoruz. Bu doz artıyor. Biz de bu kopuşu önlemeye çalışıyoruz. Ama kabul edelim ki duygu olarak bölünmüş” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Mardin’de açıkladığı master planı için de Danış Beştaş, “VIP’lerde, orada burada yıkılan bölgelerin yeniden inşası için “TOKİ’ler üzerinden nasıl ihale alırız” konuşmalarının yapıldığına da tanık oluyoruz. Bu ahlaki bir tutum değil. Bu nedenle bu çağrıların bir karşılığı olmaz” diye konuştu.
Birgün'den Yaşar Aydın'a konuşan Meral Danış Beştaş'ın açıklamaları şöyle:
Anayasa tartışmaları ile başlayalım isterseniz. Bir önceki komisyonla bunun arasında nasıl bir fark var?
Yapım süreci ülkedeki barış, savaş ya da özgürlüklerin durumu ile yakından ilgilidir. Bir önceki uzlaşma komisyonundan bu yana çok şey değişti. Çözüm süreci yok artık. O dönemde var olan çatışmasızlık iklimi bugün yerini ağır savaş suçlarına bırakmış durumda. Basına ambargo ve baskı her gün artıyor.
Cumhurbaşkanı’nın tutumu var bir de...
Cumhurbaşkanı’nın vesayeti ve başkanlık konusunda ısrarı ortada. Bu konuda kampanyaya Anayasa Komisyonu’ndan önce başlamış durumda. Büyük bir özgüvenle, Meclis’in önüne kendini koyarak başlattı. Bunları alt alta koyduğumuzda anayasanın değil, başkanlık sisteminin tartışıldığını görürüz. Başkanlık tartışılıyor ama özerklik ya da özyönetim diye tarif ettiğimiz “merkeziyetçiliğin sınırlandırılıp, yerinden yönetimin güçlendirileceği talepleri tartışmaya açalım” dediğinizde “ceza ve dünyayı başınıza yıkarım” tehditleri ile karşı karşıya kalınıyor.
HDP bu koşullara rağmen masada kalmaya devam edecek mi?
Şu anda masa var ve biz masadayız. O masanın gerektirdiği gibi, hak ettiği şekilde milletin bize verdiği yetki ile Anayasa’yı tartışmak için oradayız. ‘Bir dakika, böyle olmaz’ diyoruz.
Temel gündemin başkanlık olacağı şimdiden belli. Bu başka zorluk yaratmıyor mu?
Biz bu sürece “başkanlık ya da değil” noktasından bakmıyoruz. Burada da her şeyi tartışabiliriz, tartışılmalı diyoruz. Baştan önşart, kırmızı çizgilerin konulması da doğru değil. Başkanlık sistemi Cumhurbaşkanı’nın kampanyasıyla her derde deva bir çözüm olarak sunuldu. Böyle bir şey olamaz. Bir de bir realite var ki o da Erdoğan’ın Anayasa’ya rağmen fiili başkanlık yapıyor olması. Kendi anayasasını yapsa daha fazla yetki alamaz herhalde. Fren sistemi olur. Şu anda tümüyle başıboş, frensiz başkanlık uygulaması var.
Nasıl bir süreç ve ne kadar bir süre öngörüyorsunuz?
Anayasa Komisyonu ve Meclis’in bu konuda uyarıcı ve bu sürecin kendi görevi olduğunu herkese hatırlatan bir tutum takınması lazım. “Bu işin sahibi benim” demesi lazım. İkinci olarak şeffaf olmalı. Herkesin ne savunduğu görülsün takip edilsin. Mutlaka katılım mekanizmaları artırılmalı. Biz her şeyi tartışmaya hazırız. Üç ay- beş ay diye sınırlamayalım ama asgari bir yıl olsun. Yapılamayacak şey de değil. Bariyerleri kaldıralım. Ölçü olarak da kırmızı çizgiler yerine uluslararası evrensel değerler olmalı. Yeni Anayasa bu uluslararası normların çok altında olamaz, olmamalı.
Başbakan’ın Mardin’deki açıklamasının olumlu bir karşılığı olur mu?
Açıklamalarla hiçbir şey olmaz. Benim çocukluğumdan beri master planları ortaya kondu. GAP’tan tutun da daha birçokları. Hiçbiri çözüm olmadı. Başbakan bu açıklamayı yaparken orada yaşayanlar yarını görebilecek miyim, çoluk çocuğumla yaşayabilecek miyim derdinde. İnsanlarımız bunları yaşarken VIP’lerde, orada burada yıkılan bölgelerin yeniden inşası için “TOKİ’ler üzerinden nasıl ihale alırız” konuşmalarının yapıldığına da tanık oluyoruz. Bu ahlaki bir tutum değil. Bu nedenle bu çağrıların bir karşılığı olmaz.
Süreç buraya nasıl geldi?
Çözüm sürecine halk gerçekten destek verdi. Ama bu engellendi. “Masa yok” denildi. Tutuklamalar başladı. 18 belediye başkanı tutuklu. Sayın Öcalan ile 5 Nisan’dan beri görüşme yaptırılmıyor. Bugün artık açık infazlar var. Bu süreç içerisinde halkta devlete olan tarihsel güvensizlik yeniden ortaya çıktı ve kendini koruma talebi ortaya çıktı. Bölgede 70 yaşındaki bir anne ile konuşun, bu değerlendirmeleri yapar. Batı kamuoyunda unutulan bir başka gerçek var halkla o gençler, gerillalar arasında kan bağı var. Çocuğu, yeğeni, kardeşidir onlar. Üç çocuğunu, bütün ailesini kaybedenleri tanıyoruz. Çocuklarının mücadelesinin arkasında duruyorlar. Bir- iki bin değil, yüz binlerce insandan bahsediyorum.
HDP, bu süreçte ne yapacak?
Türkiye demokrasisi Kürt meselesinin çözümüyle göbekten bağımlı. HDP bu anlamı ile siyasal görevini yapmaya devam edecek, etmelidir. Kuşkusuz HDP tabanında Kürt halkı içerisinde bu güvensizlikle birlikte başka yönelimler de ortaya çıkabilir. Bu hissiyat hızla gelişebilir, gelişiyor da. Gittiğimiz her yerde ‘niye hâlâ Meclis’tesiniz’ söylemleri ile daha sık karşılaşıyoruz. Bu doz artıyor. Biz de bu kopuşu önlemeye çalışıyoruz. Ama kabul edelim ki duygu olarak bölünmüş. Maalesef durum bu.
Suriye ve Irak’da yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ne ABD ne de Rusya, Kürtler olmadan yeniden bir düzenlemeye karar veremez. Çünkü ortada IŞİD’e karşı rüştünü ispatlayan bir yapı var. Türkiye nedense ‘Kürtler söz hakkına sahibi olmamalı, bizim denetimimizde olmalı, başka bir gelişmeye izin vermeyiz’ diyor. Neden, hangi hakla. Esad’ı devirip orada sana uygun bir yönetim gelecek diye Kürtler sana niye destek versin. Ayrıca sen kendi Kürtlerine yapmadığını bırakmıyorsun. Kendi halkının akrabalarına saldıran IŞİD’e destek veriyorsun. Biz Türkiye’de olduğu gibi ve her yerde Kürtlerin statü ve özyönetim talebini destekliyoruz. Ama Saray ve hükümetin sadece Türkiye’de değil Suriye’de de Kürtleri yok sayan politikalar barış talebini dinamitleniyor.
AKP ve Erdoğan değişir mi?
Erdoğan birçok konuda fikir değiştirdi. Yine değiştirebilir. Şu an yanlış bir yolda ilerliyor. Tüm Türkiye’nin AKP’li olmasını savunuyor. ‘Ya benimlesin ya da düşmanımsın’ yaklaşımı ile nereye kadar gidilebilir. Biz bu masanın yeniden kurulmasını arzu ediyoruz. Konuşmaktan başka çıkış yok.
AKP ve Saray bu politikalarda ısrarcı olmaya devam edecek sanırım?
Evet, AKP’nin böyle bir ısrarı var. Ama bu ısrarın amacına ulaşmaması gerekiyor. AKP siyasal olarak ve tarihsel olarak da herkesin kendi topraklarında özgür yaşamanın engelliyor. PYD lideri Sayın Salih Müslim ‘Türkiye ile bir sorunumuz yok, ilişkilerimizi geliştirmeliyiz’ dedi. Sayın Öcalan, Türk-Kürt ittifakını öncelemeliyiz demişti. Türkiye bu olanağı da ortada kaldırıyor. Unutulmasın ki Kürt halkı Diyarbakır’da, Suruç’ta ya da Afrin’de yaşayanları farklı değerlendirmiyor. Benim ailemin bir bölümü de Suriye topraklarında.
Suriye politikasında yaşanacak değişiklik Türkiye’deki siyasal iklimi etkiler mi?
Mutlaka. PYD ile diyalog kanalının açılması kuşkusuz Türkiye’de çözüm sürecine olumlu etki yapar. Bu bağ Kobane olaylarında çok net bir şekilde ortaya çıktı. Bu durum görmezden gelinerek politika öneremezsiniz. AKP ve Erdoğan’ın bunu görmesi lazım. Umarım aklıselim galip gelir. Şu anda AKP içinde de bir tartışma var sanırım. Bu gidişatın gidişat olmadığının görülmesi lazım.
Peki bölgedeki gelişmeler...
Bu sadece hendek sorunu değil. Gerçekte orada haklarını isteyen bir halk ve onun mücadelesi var. Kürt meselesi dar bir şiddet algısı ile tartışılınca meselenin özü kaçıyor. “PKK’yi Diyarbakır Cezaevinde yaşanan acılar kurdu” deniyor ya şu anda onlarca örgüt kurduracak kadar acı yaşanıyor. Yaşam hakkını bir yana bırakın ölünü gömme hakkı elinden alınmış durumda. Buradan görünmüyor olabilir ama büyük acılar yaşanıyor.