Tutukluluğu devam eden HDP Muş Milletvekili Burcu Çelik, demir parmaklıklar ardındaki yaşantısından “Tabi kitaplar ve kuşlar en yakın dostlarınız oluyor” ifadeleriyle kesitler verdi. Birine kızı Asmin’in adını verdiği iki kuşu olan Çelik, “Cezaevinde iki özel kuşum var; bunlardan beyaz olan avluma misafir olduğunda kızım Asmin gelmiş diyorum çünkü ona Asmin ismini verdik. Diğeri ise tahliye kuşu her geldiğinde tahliye haberi bekliyoruz ve genelde de o kuş ne zaman gelse bir tahliye haberi alıyoruz” dedi.
Hakkında yürütülen soruşturma kapsamında tutuklandığı 19 Nisan 2017 tarihinden bu yana Ankara Kadın Sincan Kapalı Cezaevi’nde bulunan HDP Muş Milletvekili Burcu Çelik, “Ben ülkenin sorunlarıyla karşılaştığımda kızımla (3 yaşında) aynı yaştaydım, şimdi kızım da aynı sorunlarla karşılaşıyor ve içinde yaşadığımız durumdan etkileniyor” dedi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyeliği ile HDP Cezaevi Komisyonu Eş Sözcüsü görevinin verdiği ağır sorumlulukla çalışırken cezaevine gireceğini hiç düşünmediğini ifade eden Çelik, ”Şunu ifade edebilirim ki dışarıda mevcut sorunlarla muhatap olmakla tutuklu olarak içerde sorunların içinde olmanın farklılıkları üzerine en azından bir makale yazabilirim” diyor.
Kuşlardan birinin adı Asmin diğerinin tahliye
Ankara Sincan Kapalı Cezaevi’nde T24’ün avukatı aracılığıyla sorularını yanıtlayan HDP’li Burcu Çelik, demir parmaklıklar ardındaki yaşantısından “Tabi kitaplar ve kuşlar en yakın dostlarınız oluyor” diye kesitler verdi. Birine kızı Asmin’in adını verdiği iki kuşu olan Çelik, “Cezaevinde iki özel kuşum var; bunlardan beyaz olan avluma misafir olduğunda kızım Asmin gelmiş diyorum çünkü ona Asmin ismini verdik. Diğeri ise tahliye kuşu her geldiğinde tahliye haberi bekliyoruz ve genelde de o kuş ne zaman gelse bir tahliye haberi alıyoruz” dedi.
Kolaylıkla ifade ettiği cezaevi yaşantısında konu kızı Asmin’e gelince bir anne olarak zorlandığını ifade eden Çelik’in, “Asmin bu duruma haliyle alışamadı. Çünkü daha üç yaşında ve bu yaş anneye en fazla ihtiyaç duyduğu yaşlar. Cezaevinde kısa bir süre birlikte kaldık fakat kızımı sürekli yanımda görmek istememe rağmen onu yanımda sürekli tutmak ona büyük bir haksızlık olur. Birlikte kaldığımız günleri size tam olarak anlatabileceğimi düşünmüyorum. Şu an yazarken bile zorlanıyorum” dedi.
Cezaevinde, Meclis’te üyesi olduğu komisyon çalışmalarını sürdüren Burcu Çelik’in sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Hepinizin bildiği üzere 7 Haziran ve 1 Kasım Genel Seçimleri ile birlikte HDP Muş Milletvekili olarak görevimi ifa etmeye başladım. Avukatlık yaptığım yıllarda da İnsan Hakları alanında çalışmalar yürüttüğüm için genç bir siyasetçi olarak İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyesi olmayı çok istiyordum. Nitekim bu alanda çalışmalara şu anda da cezaevi koşullarında ara vermeden devam ediyorum. Cezaevleri Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu üyesi olarak yaptığımız heyet ziyaretlerinde var olan sorunların iyileştirilmesi için Adalet Bakanlığı, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Sivil Toplum Örgütleriyle ortak çalışmalar yaptık.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyeliği dışında HDP Cezaevi Komisyonu Eş Sözcüsü olmam sebebiyle de elbette ağır sorumluluk duygusu ile çalışıyordum. Tabi bu çalışmaları yürütürken bir gün cezaevine gireceğimi hiç düşünmemiştim. Şunu ifade edebilirim ki dışarıda mevcut sorunlarla muhatap olmakla tutuklu olarak içerde sorunların içinde olmanın farklılıkları üzerine en azından bir makale yazabilirim.
Açıkçası burasıyla ilgili ne söylenmeli, nasıl söylenmeli bilemiyorum fakat yaşadığım her şeyi, her duyguyu yazdığım bir günlük tutuyorum. Yaklaşık 35 gün yalnız kaldım ve insanın hayatı boyunca yaşayabileceği tüm duyguları o zaman diliminde yaşadım diye düşünüyorum. En azından bu yaşıma kadar diye söyleyebilirim. Hükümlü ve Tutuklu Hakları ile ilgili verdiğim hak mücadelesinde kendimle ilgili sınıfta kaldığımı itiraf edebilirim. Şu an görüşme hakları dışında hiçbir haktan yararlanamıyorum.
Kitaplar; sizi dört duvardan alıp farklı dünyalara götürüyor; bazen insan yaradılışına, siyasi kavgalara bazense umut dolu bir yaşama, hüzünlü bir sona. Kuşlara gelince; onlarda özgürlüğü görüyorum. Cezaevinde iki özel kuşum var; bunlardan beyaz olan avluma misafir olduğunda kızım Asmin gelmiş diyorum çünkü ona Asmin ismini verdik. Diğeri ise tahliye kuşu her geldiğinde tahliye haberi bekliyoruz ve genelde de o kuş ne zaman gelse bir tahliye haberi alıyoruz.
Tabi her şeyi bu kadar kolay ifade etmeme rağmen annelik söz konusu olduğunda söze başlamak pek kolay olmuyor. Asmin bu duruma haliyle alışamadı. Çünkü daha üç yaşında ve bu yaş anneye en fazla ihtiyaç duyduğu yaşlar. Cezaevinde kısa bir süre birlikte kaldık fakat kızımı sürekli yanımda görmek istememe rağmen onu yanımda sürekli tutmak ona büyük bir haksızlık olur. Birlikte kaldığımız günleri size tam olarak anlatabileceğimi düşünmüyorum. Şu an yazarken bile zorlanıyorum. Ancak şunu belirtebilirim; demir parmaklıkların, tel örgülerin onu ne kadar ürküttüğünü görmeme rağmen Asmin hiç sesini çıkartmadı.
Sadece annesiyle birlikte olduğunu hissetmek istiyordu. Çok özel olacak fakat sizinle bir anımı paylaşabilirim. Yanıma geldiği ilk gün avludan içeri girdiğimizde (kapılar kapanınca) ‘Anne hadi evimize gidelim.’ dedi. Tabi ben ne yapacağımı bilemedim, kendi evimizi kastediyor zannettim. Elimi tuttu ve beni odaya(koğuş odası) getirdi. Bana ‘Anne burası artık bizim evimiz.’ dedi. Tabi o anda ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Aynı günün gecesi bir anda kucağıma atladı ve ‘Anne seni buldum.’ dedi. ‘Beni mi buldun anneciğim?’ dedim. O da ‘Evet anne sen işe mi geldin buraya?’ dedi. Onu kucaklamaktan başka yapacak bir şeyim yoktu. Ona yaşadığımız tüm çelişkileri, haksızlıkları anlatamazdım çünkü o henüz “3” yaşında. Tabi Asmin Mira dışında cezaevlerinde bugün 530’u aşkın çocuk var.
Cezaevleri fiziki olarak kadın hükümlü ve tutuklular için inşa edilmiş alanlar değiller. Anneleriyle birlikte kalan çocuklar için yapılması gereken çok şey var. Özellikle anne-çocuk ilişkisinin sağlıklı devam etmesi açısından gerekli düzenlemeler (fiziki, hukuki, yönetimsel) ne yazık ki mevcut değil. Hali hazırda var olan yasalar ise yetersiz. Çocuklar için hem fiziken hem ruhsal anlamda en önemli yaşlar olan 3-5-6 yaşlarını cezaevlerinde geçirmeleri, ileriki yaşlarında onları mutlaka olumsuz etkileyecektir. Koşması, oynaması, tanıması, soru sorması gereken bir dönemde çocukları dört duvar arasına hapsetmek onlar için yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Ancak imkanları elverişli olmayan annelerin çocuklarını yanlarına almaktan başka çaresi kalmıyor ne yazık ki. Bu sebeple kreş, oyun alanları, park, pedagog desteği, eğitim alanları ve daha birçok etkinlik ve desteğin cezaevlerinde aktif hale getirilmesi gerekiyor. Özellikle anne çocuğun birlikte koğuş dışında zaman geçirebilecekleri ortamlar yaratılmalıdır.
Meclis İnsan Hakları Üyeliği ile birlikte 'Tutuklu ve Hükümlü Hakları' Alt Komisyonda göreviniz var. Sincan Cezaevi'nde size gelen başvurularla ilgili bir çalışma imkanınız oluyor mu? Yine ' İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğini İnceleme Alt Komisyonu" üyesi olarak göreviniz var. Cezaevi'nde bunlarla ilgili neler yapıyorsunuz?
Görev süresi devam eden bir milletvekili olarak cezaevlerinde olmak elbette kabul edilebilir değil. Türkiye deki tüm sorunların çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Bizlerin de bugün çalışmalarımızı TBMM’de yapmamız gerekirdi. Özellikle bugün demokratik siyasete sahip çıkmalı ve burada ısrarlı olmalıyız. Türkiye çok fazla gözyaşının döküldüğü, acının yaşandığı bir ülkedir. Bu acı doğudan batıya, kuzeyden güneye her tarafı sarıyor. Bu anlamda biz siyasetçilerin yapması gereken toplumun beklentisi olan politikaları önümüze koymaktır. Yol haritamız ortak vatan temelinde Demokratik Cumhuriyete sahip çıkarak barışı, kardeşliği ve demokrasiyi inşa etmek olmalıdır.
Fakat bugün bu gerçeklikten epeyce uzak bir noktaya geldik. Bizler buradan da ‘tüm zorluklara’ rağmen çalışmalara devam ediyoruz. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu nezdinde de en fazla çalışması olan milletvekillerinden biri olarak bugün burada olmam büyük bir çelişkidir. Komisyondaki misyonumu burada da devam ettirmeye çalışıyorum.
Soru önergeleri, komisyon başvuruları, Meclis Araştırma önergeleri ve kanun tekliflerini hazırlamaya devam ediyorum. Elbette zor koşullarda gecikmeli çalışmalar oluyor fakat milletvekilliği görevinin çok ağır devredilemez bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi tüm milletvekillerinin ortak kararıyla kurulan TBMM İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğini İnceleme Alt Komisyonu üyesi olarak özellikle son yıllarda artan işçi ölümleriyle ilgili başvurularımızı, önergelerimizi hazırlamaya yoğun bir şekilde devam ediyoruz. Dışardayken bazı şantiyelerin yerinde incelemesine dahil başvurularımız komisyonca kabul edilmişti fakat ne yazık ki cezaevinde olmam sebebiyle hiçbir faaliyete katılamıyorum.
Öte yandan aynı şekilde Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu tarafından yapılan heyet ziyaretlerine de komisyonun üyesi olmama rağmen katılamıyorum. Bu durum komisyonların çalışma usul ve esaslarından olan eşitlik ve şeffaflık ilkelerine aykırıdır. Partimizin üç İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesinden ikisi aylardır cezaevindeydi. Bu anlamda çalışmalarda eşitlik açısından büyük bir haksızlık söz konusudur.
Aslında son sorunuz benim için uzun uzun yanıtlanabilecek bir soru. Fakat kısaca toparlamaya çalışayım. Biz doğusu-batısı, güneyi-kuzeyi ile birbirinden çok farklı kültürlere, inançlara, düşüncelere sahip 80 Milyon insanın yaşadığı kadim bir coğrafyaya sahibiz. Bu bizim açımızdan büyük bir zenginliktir ve aslında bu zenginliğin birlikte yaşayabileceği bir ülkenin hasretiyle yürekleri yanan insanlarız da. Ne yazık ki her dönem aynı ya da benzer hatalar yapılarak sürekli geriye doğru gidiyoruz. Türkiye’ nin yakın tarihine baktığımızda bu yaşadığımız duruma benzeyen onlarca süreç var. Sorulması gereken soru şudur; neden bu süreçleri tekrarlıyoruz. Örneğin ben ülkenin sorunlarıyla karşılaştığımda kızımla aynı yaştaydım. Şimdi kızım da aynı sorunlarla karşılaşıyor ve içinde yaşadığımız durumdan etkileniyor. Yani insanlarımız daha üç yaşındayken tanışıyor ülkenin sorunlarıyla. Gerçekten akılcı ve çözüm odaklı politika üretiminin vakti çoktan geldi. Öncelikle yapılması gereken gerçekliklerimizi önümüze koymak. Kabul etmek ve daha sonra çözüme odaklanmaktır. İnanıyorum ki demokratik siyaset zemininde çözemeyeceğimiz sorunlarımız yok. Sadece benim ‘keşke’ dememin ülke için bir faydası yok. Hepimizin ‘keşke’ ile başlayan cümleleri olması gerekir.
Keşke birbirine karşı ön yargıların bu kadar derin olduğunu görmeseydim. Birbirimize dokunmadan, birbirimizi dinlemeden bu kadar çabuk yargılamalara şahit olmak elbette üzücü.
Sorumluluğu olan herkesin aklı selim düşünmesi gereken bir süreçten geçiyoruz. Yanı başımızda Ortadoğu’da yaşananlar ile ABD, AB, Rusya, Çin gibi ülkelerde ki gelişmeler yanında biz ülkemiz ve halkımız için daha akılcı ve kapsayıcı politikalar üretmeliyiz. Siyasi kaygıları, beklentileri, hesapları bir kenara bırakmalı ve onurlu bir barış, demokrasi için zaman kaybetmeden adım atmalıyız.
Son olarak sizlerin aracılığıyla ilk günden itibaren Türkiye’nin dört yanından gelen mektuplarla özellikle kızım Asmin Mira ve bana desteklerini ve dayanışma duygularını belirten herkese, yine uzun zamandır mevcut durumumdan dolayı yanlarında gidemediğim seçim bölgem Muş’taki yurttaşlarımıza destek ve anlayışlarından ötürü çok teşekkür ederim.