HDP'li Feleknas Uca: 'Kürtçe yemin edeceğim' demedim, anadilde yemin edilmesini istedim

HDP'li Feleknas Uca: 'Kürtçe yemin edeceğim' demedim, anadilde yemin edilmesini istedim

IŞİD’den kaçarken esir düşen Êzidî kadın ve çocukların tüm bu acıları yaşadığı bir dönemde Feleknas Uca, cumhuriyetin ilk Êzidî milletvekili olarak Meclis’e girdi.

Anadili Türkçe olmadığı için TBMM’de edeceği yemin tartışma konusu olan HDP Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca, “Ben ‘Kürtçe yemin edeceğim’ demedim. ‘Türkçe de bilmiyorum’ demedim. Ama her nedense Kürtçe yemin edecekmişim gibi bir hava yaratılmaya çalışıldı. Ben sadece Türkçe yeminin yanında ana dilde (Kürtçe, Ermenice, Arapça, Süryanice gibi) yeminin de yapılmasının, TBMM’nin gerçekten Türkiye halklarının Meclisi olacağını ifade etmiştim” dedi.

Feleknas Uca, “Ailem dini kimliğinden dolayı baskıya maruz kalıp Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmış. Bu açıdan benim ezilenlerin temsilcisi olmamı mutlulukla karşılamıştır diye düşünüyorum. Çünkü ezilenin ezilene yoldaş olması, dayanışma içerisinde olması dünyanın en kutsal görevidir” diye konuştu.

Evrensel’den Duygu Ayber’in sorularını yanıtlayan Uca, “ Halkımız ölümle, açlıkla, sürgünle boğuşurken bizim Mecliste olmamız, onları temsil etmemiz çok büyük bir yük değil. Sadece onların mücadelesine layık olmak önemlidir.  21. yy’da Şengalli kadınlar köle pazarlarında satılıp tecavüze uğrarken, ben bu görevin ağır olmadığını düşünüyorum. Ama biz onlara layık olamazsak o zaman omuzlarımda çok ağır bir yük hissederim” dedi.

Duygu Ayber’in Feleknas Uca ile yaptığı söyleşi şöyle:

Sekiz çocuklu bir ailenin genç yaşta siyasete atılmış kız çocuğusunuz. Nasıl oldu kapalı bir toplum olarak bilinen Êzidî bir ailenin içinde bu kadar genç yaşta siyasete atılmak?

Çok küçük yaşlarda bir Kürt olarak dernekler üzerinden politize oldum. ‘90’lı yıllarda Türkiye’de boşaltılan ve yakılan köyleri, faili meçhulleri oradaymışçasına takip ettim. 1998 yıllında Celle’de sol partinin içerisinde yer aldığımda daha 21 yaşındaydım. Bir Kürt ve Êzidî olarak ister istemez siyasetin içerisinde büyüyorsunuz. Bu kadar etken içerisinde siyaset hiç de olağanüstü bir durum değil.

Ezilenin de ezileni bir halkın temsilcisi olarak ifade edilmek ailenizde nasıl karşılandı? Siz bu yükün ağırlığını çok hissettiniz mi?

Ailem dini kimliğinden dolayı baskıya maruz kalıp Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmış. Bu açıdan benim ezilenlerin temsilcisi olmamı mutlulukla karşılamıştır diye düşünüyorum. Çünkü ezilenin ezilene yoldaş olması, dayanışma içerisinde olması dünyanın en kutsal görevidir. Halkımız ölümle, açlıkla, sürgünle boğuşurken bizim Mecliste olmamız, onları temsil etmemiz çok büyük bir yük değil. Sadece onların mücadelesine layık olmak önemlidir.  21. yy’da Şengalli kadınlar köle pazarlarında satılıp tecavüze uğrarken, ben bu görevin ağır olmadığını düşünüyorum. Ama biz onlara layık olamazsak o zaman omuzlarımda çok ağır bir yük hissederim.

 

‘Varız, var olacağız’ın simgesi

 

Meclisteki yemin töreninde herkesin gözünün üstünde olduğu isimlerden biri de sizdiniz. Yakanızda bir Melek Tavus rozeti ile yemin ettiniz. Medyada sizin tek seferde, takılmadan yemin edebilmeniz şaşkınlıkla karşılandı. O yemini ederken ne hissettiniz? Medyadaki şaşkınlık için ne düşünüyorsunuz? O rozetin o gün yakanızda olması nasıl bir mesaj içeriyor?

Yıllarca topraklarımdan uzakta, parlamenter olarak görev yaptım. Avrupa Parlamentosunda halkımın daha iyi bir yaşam sürmesi için mücadele ettim. O yemini ederken bu sefer bizzat mücadeleyi halkımızla omuz omuza verecek olmam çok büyük sevinç ve gurur kaynağı oldu. Ben “Kürtçe yemin edeceğim” demedim. “Türkçe de bilmiyorum” demedim. Ama her nedense Kürtçe yemin edecekmişim gibi bir hava yaratılmaya çalışıldı. Ben sadece Türkçe yeminin yanında ana dilde (Kürtçe, Ermenice, Arapça, Süryanice gibi) yeminin de yapılmasının, TBMM’nin gerçekten Türkiye halklarının Meclisi olacağını ifade etmiştim.

Ana dilde yemin edebilmenin yollarının açılabilmesi için yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Umarım önümüzdeki yasama yıllında bu anayasa değişikliği gerçekleşir.

Rozetin mesajı ise açık ve net: Ölen, tecavüze uğrayan, köle pazarlarında satılan Êzidî kadınların haykırışının bu Mecliste olacağıydı. IŞİD’in yerel ve ulusal işbirlikçilerine karşı “Varız, var olacağız”ın simgesiydi “Meleki Tavus” rozeti. Beni ilk kutlayan Şengal’den gelen bir telefondu ve „Sen artık Şengal’in de vekilisin” diyordu. Rozetin bir diğer anlamı da buydu.

 

Uzun yıllar Avrupa Parlamentosunda vekillik yaptıktan sonra şimdi Türkiye’de vekillik yapacaksınız. Nasıl farklar bekliyorsunuz?

Demokrasiyi içselleştirmemiş, antidemokratik yasalarla yönetilen bir ülkenin meclisinde olacağım. Farklılık daha seçilmeden çıkıyor karşınıza, antidemokratik seçim yasasıyla. Mesela yüzde 10 barajı… Daha önce arkadaşlarımız bağımsız adaylarla, halkın imkanlarıyla Meclise girdiler. İki dönem ve bunun sonrasında biz Meclise yüzde 10 barajını yıkarak girdik. Bu antidemokratik seçim yasasını değiştirmek için mücadele edeceğiz. Bu zorlukların üstesinden halklarımızın desteğiyle geleceğiz.

 

'Halkın acıları üzerinden politika devşirmeye çalışılıyor'

 

2014’te IŞİD tarafından tarihlerinin en büyük katliamına maruz bırakılan 450 bin Êzidî’den 150 bini Şengal’in dağlarına kaçışarak kurtarabilmişti canını. Siz Şengal denilince ne hissediyorsunuz, aklınıza ilk ne geliyor? Kadınların ve çocukların o katliamda ve sonrasında nelere maruz kaldığını bir de sizden dinlesek… 

Katliamdan önce Şengal denilince, kutsal mekanımız Laleş aklıma geliyodu. Katliamdan sonra acı, kin, öfke aklıma geliyor. Acımın kaynağı Şengalli kadınlar ve çocuklar, kinim ve öfkem sessiz kalanlara ve barbarlar ordusu IŞİD’e… 150 bin kişi HPG, YPG/YPJ güçlerinin Şengal Dağı’nda koridor açması sayesinde canlarını kurtardılar. Şengal  Dağlarına sığınamayan, göç yollarına düşen Êzidîler açlık ve sussuzlukla mücadele ettiler, hayatlarını kaybedenler oldu. Türkiye sınırına gelene kadar birçok badire atlattılar. Türkiye sınırına gelince refaha kavuşmadılar tabii. Türkiye yetkilileri sınırı hemen açmadılar. Sorduğumuzda cevapları, “Bizim bunlara bakacak imkanlarımız yok“ oldu. DBP Belediyeleri ve halkımız dayanışma içerisinde misafir edeceklerini söylediler yetkililere. Ondan sonra sınır kapıları açıldı.

Katliamın yıl dönümüne yaklaştığımız bu günlerde Êzidîler, Avrupa yalanlarıyla tekrar göç yollarına düşürüldü. Halkın acıları üzerinden politika devşirmeye çalışılıyor. Êzidî halkının bu yalanlara kulak asmaması gerekir. Şengal’de IŞİD tehlikesi sona erdikten sonra topraklarında yaşamlarını sürdürmeleri gerekir.

 

'Kadın dayanışmasını büyütelim'

 

IŞİD zulmünden kaçıp Diyarbakır’da kampa gelen Êzidîlerin bir kısmı Edirne Kapıkule sınır kapısına gönderildi, bir kısmı ise Nusaybin’e... IŞİD’in kadınlar için ölüm, tecavüz vs. demek olduğunu biliyoruz tamam ama, peki ya yeni bir yaşam kurmak üzere gittiği yerler? Bu kadınları nasıl bir gelecek bekliyor sizce?

Dünya üzerinde hiçbir toprak parçası insanın yurdundan daha rahat ve güzel değildir. Topraklarından kopmuş bir ağaç nasıl kurumaya mahkum ise kültüründen, dilinden, inançlarından uzak yaşayan insanları bekleyen elbette ki asimilasyondur. Bunun dışında  sistem tarafından ucuz iş gücü olarak görülüp çalıştırılma riskleri vardır. Umudum o ki, özgür yarınlarda özgür Şengal’de çocuklar sokaklarda korkusuz oyunlarını oynar. Kadınlar da Çarşemba Sor (Êzidîlerin Kutsal Bayramı) için yemekler yapar ve ibadetlerini gerçekleştirirler.

Türkiye kadın hareketi açısından sizin Mecliste bulunmanızın nasıl bir anlamı olduğunu düşünüyorsunuz? Türkiyeli kadınlardan nasıl bir destek/dayanışma bekliyorsunuz?

Türkiye’de ve dünyada şiddetin her türlüsüne maruz kalan, yaşamın tüm zorluklarını göğüsleyen kadınlardır. Biz de HDP’li kadınlar olarak “Kadın Meclis Grubu”nu kurduk. Yeni bir yaşam için hep beraber barış, kardeşlik, demokrasi, özgürlük ve kadın hakları için çalışacağız. Başta kadınlara yönelik şiddete karşı ortak ses çıkarırsak bu sorunu bitirebilir ve kadın katillerine hesap da sorabiliriz. Bu yüzden Türk, Kürt, Laz, Ermeni, Êzidî, Müslüman, Hıristiyan tüm kadınları, kadın dayanışmasını büyütmeye çağırıyorum.