AKP'nin kurucuları arasında yer alan ve şuan HDP Mersin Milletvekili olan Dengir Mir Mehmet Fırat, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazdığı "açık mektup"ta, IŞİD’in ve PKK’nın üslenmediği Suruç ve Ceylanpınar saldırılarının, bölgede oynanmakta olan büyük bir oyunun parçası olduğunu anlatarak, “HDP hiçbir silahlı yapının siyasi uzantısı ve kolu değildir. IRA-Sınn Fein ilişkisine benzer bir ilişkinin HDP-PKK arasında da olduğunu düşünmek yanlıştır, yanıltıcıdır.” ifadelerini kullandı.
HDP Mersin Milletvekili Fırat mektubunun başında mektubu kaleme alma nedenini “Bu açık mektubu, altı yıl boyunca çok yakın çalışmamız nedeniyle birbirimizin siyasi ve felsefi görüşlerini yakından bilme imkanımız olması yanında, her birimizin gelişmeleri değerlendirme esnasında nasıl bir sosyo-psikolojik yaklaşımla tahmin ve tahlil yaptığımızı bilme imkanıma güvenerek kaleme aldım.” diye belirtti. Ardından Erdoğan’dan beklentisini, “Her şeyden önce ülkemizin geleceğine verdiğim değer, halkımızın yararının her şeyden üstün olduğuna dair yaklaşımım ve sizin de bu günlerde aynı şekilde düşüneceğinize olan inancımla yazıyorum.” diye açıkladı.
Erdoğan’a “Ülkemiz üzerinde bugüne kadar bazen hız kesse de hiç bitmeyen oyunların oynandığını da hep birlikte yaşayarak öğrendiğimizden eminim.” diye seslenen Fırat, son aylarda da büyük bir oyunun sahneye konduğunu belirtti ve şöyle devam etti: “Bu kez oynanan oyunda iç aktörlerin yanında, Ortadoğu'da yaşanan kaotik ortam nedeniyle yabancı aktörlerin de yer aldığı ve bu nedenle ortaya konan son oyunun bundan öncekilerle kıyaslanmayacak derecede büyük, ciddi ve çok tehlikeli olduğu kanaatindeyim.”
Fırat, 7 Haziran seçimleri öncesinde yaşanan bazı olayları da bu büyük oyunun bir parçası olarak örnek verdi: “Seçim öncesi HDP binalarının profesyonel denilebilecek şekilde bombalanması, HDP’nin Diyarbakır mitinginin yine çok iyi planlandığı görülen şekilde bombalanması, büyük bir şans eseri düzenleyenlerin arzuladıkları amaçları doğrultusunda gerçekleşmemiş, bana göre hedeflenenden daha az kayıpla, hamdolsun çok daha büyük bir felaketten dönülmüştür. 20 Temmuz’da Suruç’daki katliam ve bunun hemen iki gün sonrasında Ceylanpınar’da iki polisin yataklarında uyurken katledilmeleri ise bir anlamda oyunun ‘başarıyla’ devamını sağlamıştır. Suruç olayının IŞİD tarafından temelde Kürtlere yönelik olarak yapıldığı çeşitli mecralarda yer almış ve arkasından gelen Ceylanpınar olayının da, Suruç olayına misilleme olarak ilk etapta PKK tarafından üstlenildiği görülmüştür. Ancak, olay üzerinden günler geçmesine rağmen IŞİD Suruç olayını üstlenmemiş, PKK ise Ceylanpınar suikastlerinin emrinin kendi merkezleri tarafından verilmediğini deklare etmiştir. Kamuoyunda oluşan ve benim de gözlemlediğim genel kanaat, her iki olayın da ne İŞİD ne de PKK amaçlarına uygun düşmeyen, o örgütlerin menfaatlerine pratikte hizmet etmeyen iki karanlık olay olduğu yönündedir.” Ancak bu iki kanlı olay sonucunda, bugün gelinen çatışmalı ortamın da doğruladığı üzere, Türkiye'yi kaosa sürüklemek isteyen odakların amaçlarına ulaştığının görüldüğünü ifade eden HDP milletvekili, “Bu saldırılar karşısında ülkenin Cumhurbaşkanı olarak aldığınız tutum ise kucaklayıcı olmaktan çok siyasi rekabeti andıran bir yaklaşım içermiştir. Bu katliamların hiçbirinin sorumlularının ortaya çıkarılamamış olması da, ortamın daha da bulandırılmasına imkan sunmuştur.” değerlendirmesinde bulundu.
Fırat, Erdoğan’a yazılı hitabını şöyle sürdürdü: “Sayın Cumhurbaşkanım; Şu anda mensubu olduğum ve siyasi mücadelemi bünyesinde sürdürdüğüm Halkların Demokratik Partisi’ni ve O’nun Eş Başkanlarını siyasi rakip olarak görmenizin, bu saatten sonra ülke çıkarları ile bağdaşmadığı kanaatini taşıyorum. Partimizin öncelikle ülkede kalıcı barışın sağlanması adına önemli bir siyasi parti ve altı milyonu geçen oy sayısı ile de önemli bir temsiliyet olduğununu göz ardı etmemeniz gerektiğini düşünüyorum. HDP, her ne kadar geçmişte tecrübe edilen ve benzer siyasi akımdan gelen diğer Kürt siyasal hareketlerinin devamı gibi görülse de oldukça farklı ve çok geniş bir bileşen tabanı olan bir siyasi parti haline gelmiştir. HDP’nin kimi zaman belki de kendi tabanına da yeterince anlatamadığı ve kimi kesimlerce ‘Türkleşmek’ olarak algılandığı için eleştiri aldığı Türkiyelileşme hamlesi ülkemiz için hayati önemdedir. Etnik temelli ve bölgesel siyasetten ‘Türkiyelileşme’ yönüne evrilen HDP’nin varlığı, büyümesi ve gelişmesi Türkiye halklarının ortak vatan toprağında huzur ve barış içerisinde yaşaması için de ülke birliği ve bütünlüğü için de mevcut siyasi konjonktür nedeniyle hayati önemdedir. HDP bir yandan Türkiyelileşme temelli siyasetiyle, çoğulcu demokrasiyi esas alarak büyümeye devam ederken, diğer yandan ülkenin bir an önce çatışmalı ortamdan çıkabilmesi için büyük bir gayret ortaya koymaktadır. Bu noktada şu hususun da net olarak anlaşılması gerekir; HDP hiç bir silahlı yapının siyasi uzantısı ve kolu değildir. IRA-Sınn Fein ilişkisine benzer bir ilişkinin HDP-PKK arasında da olduğunu düşünmek yanlıştır, yanıltıcıdır. Bu durum HDP’yi savunma adına ortaya koyduğum bir tespitten çok bir realiteyi ifade etmektedir. Zira Partimiz; ‘PKK’ye silah bıraktırabilecek olan parti biziz’ de demiştir. Ancak bunun altı boş çağrılarla olamayacağını da ifade etmiştir. Demokratik siyaseti büyütme, siyasete olan inancı ve umudu artırma gayretimizin en önemli nedenlerinden biri de silahlı çözüm arayışlarına yönelimleri anlamsız ve gereksiz kılabilmektir. Dolayısıyla HDP’nin varlığı, ülkemiz adına anahtar parti olma özelliği de taşımaktadır. Bu anlamda HDP’nin Türkiye siyasi tarihinde hak ettiği yeri alması, yürütülen genel siyasette tarafınızdan siyasi bir rakip olarak görülmesinden çok daha önemlidir.”
Fırat, mektubunu şu ifadelerle bitirdi: “HDP’yi dar alana sıkıştırma, hiçleştirme ve tasfiye etme yaklaşımları bu kritik Ortadoğu denkleminde akıllıca bir durum olmayacaktır. Bölgede bütün olup bitenlerin sorumluluğunu HDP’ye yükleyerek HDP’yi kutuplaştırma ve halkın bir kesiminin nazarında ‘düşmanlaştırma’ girişimlerine de evvela sizin prim vermemeniz gerektiği kanaatindeyim. HDP’nin, ülkenin ve halklarımızın gerçek dostu ve ‘yerli’ partisi olduğunu bilerek ve buna inanarak hareket edilmesini dilerim. Sayın Cumhurbaşkanım; Çözüm Süreci’nin fiili olarak karşılıklı devam ettiği dönemde, bir diğer tanımla gerçekten barışçıl ve siyasi bir çözüm rotasına girildiği, sorunların çözümü konusunda güçlü bir siyasi iradenin görünür biçimde ortaya çıktığı bir ortamda, karşılıklı varılan uzlaşmalara riayet edildiği süre boyunca kontrol dışı birkaç hadise dışında herhangi bir çatışma gözlenmemiştir. Ancak son bir kaç hafta içerisinde karşılıklı eylemsizlik hali, yerini karşılıklı yoğun bir çatışmalı döneme bırakmıştır. Türkiye yeniden gencecik evlatları için ağıtlar yakmaya başlamıştır. Galibi kesinlikle olmayan bu gidişe, içinde bulunduğumuz savaş konseptine dur demek ve yeniden Çözüm Süreci’ni başlatmanın tarihi bir zorunluluk ve sorumluluk olduğu fikrini taşıyorum. Dolmabahçe Mutabakatı’nda kalınan yerden müzakereleri devam ettirmek için görüşmeleri sürdüren heyetlere gereken desteği vermek durumunda olduğunuz kanaatindeyim. Unutmayınız ki; Siz barış adına yürütülen sürecin en önemli mimarlarından birisiniz ve başlamasında yadsınamayacak emeğiniz olan bu büyük eseri bir diğer deyişle barışı tamamlamak zorunda olduğunuz kanaatindeyim. Bu sürecin her türlü siyasi ikbal ve istikbalden üstün bir kutsiyete sahip olduğunu bizlerden daha iyi biliyorsunuz. Çıraklık ve Kalfalık dönemlerinizdeki gibi cesaret ve özgüvene dayalı yapacağınız çıkışlar emin olunuz ki halklarımız nezdinde karşılıksız kalmayacaktır. Sizin bu dönemlerde ihtiyacınız olan şey kraldan daha kralcı davranan anlayışlar değil, aklı selimle size destek olacak ve meşakkatli bir dönemde barış adına size yardımcı olacak hakiki dostlardır. Bu gidişata elinizdeki imkan ve yetkiler dahilinde dur demediğiniz takdirde emin olunuz toplumlar arası bağlar onarılamayacak bir şekilde tahrip olacak, duygusal kopuşlar maalesef derinlik kazanacaktır. Savaş en kolay seçenek, barış ise zor olandır. Bırakınız siyasi rekabeti siyasi partilerimiz kendi arasında sürdürsün, sizin bütün ülkenin ve halklarımızın Cumhur-u Reisi olarak partiler üstü bir yaklaşımla yeniden barışı sağlayacak kucaklayıcı duruşu ortaya koymanızın daha uygun olacağı kanaatindeyim. Partimiz HDP de bu minvalde şekillenecek bir dönemin en büyük destekçisi ve düzenleyicisi olacak, çözümün gerçek muhataplarından biri olarak ülkemizin aydınlık yarınları adına sorumluluğunu yerine getirecektir. Bu çerçevede; Partimiz dahil, tüm siyasi partilerle diyalog ve istişare yürüterek, gelişmelere dair görüşleri bizzat dinlemenizi ehemmiyetle öneririm. İnanıyorum ki siz, daha evvel de soyunduğunuz ve tercih ettiğiniz üzere bundan sonra da zor olana soyunacak ve zor olanı başarmak isteyeceksinizdir. Tarihe; en zor dönemde barış yapmayı başaran şahsiyetlerden biri olarak geçmeniz dileğiyle.”