HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, il ve ilçe müftülüklerine resmi nikah yetkisi getiren düzenlemeyi “Papaz nikah kıyıyor da müftü niye kıymasın” diye savunan Başbakan Yardımcısı Recep Ağdağ’a, tepki gösterdi. Paylan, “Bugün, Türkiye’de hiçbir kilise ve sinagogda resmi nikah kıymadan dini tören yapılamamaktadır” dedi.
Dini törenden belirli bir süre önce veya törenle aynı gün kiliseye evlilik cüzdanının beyan edilmesi gerektiğine dikkat çeken Paylan, aksi takdirde dini törene izin verilmediğini hatırlattı ve bu uygulama konusunda azınlık cemaatlerinden herhangi bir şikayet de olmadığını vurguladı.
“Resmi ve dini nikahın bir araya getirilmesi, toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirecektir” diyen Paylan, çözüm olarak müftülere verilen resmi nikah yetkisinin, ilgili tasarıdan çıkarılması olduğunu belirtti.
Paylan’ın yazılı açıklaması şöyle:
İçişleri Bakanlığı’nın müftülerine resmi nikah yetkisi verme girişimi sonrasında, kamuoyunda Hıristiyan ve Musevi cemaatlerinde de uygulamanın bu olduğu, Batılı ülkelerde de nikahın din adamları tarafından kıyıldığı şeklinde yanlış açıklamalar gündeme sokulmaktadır.
Gerçekler, hükümetin yansıttığından farklıdır. Bu konudaki çekincelerimi beş maddede topladım.
25 Temmuz’da TBMM Başkanlığı’na sunulan İçişleri Bakanlığı’nın il ve ilçe müftülerine resmi nikah kıyma yetkisi verilmesini kapsayan “Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6. maddesinde “5490 sayılı Kanunun 22nci maddesinde yapılan değişiklik ile evlendirme memurları arasına il ve ilçe müftülükleri eklenmiştir.” ifadesi yer almaktadır.
Başbakan Yardımcısı Sayın Recep Akdağ, tasarıya yönelik tepkiler karşısında “Amerika’ya baksınlar, Avrupa ülkelerine baksınlar, oralarda papazlar nikah kıymıyor mu? Ne oluyormuş papaz nikah kıydırıyor da müftü niye kıydıramıyor? Sorunun cevabı çok basit. Papaz nikah kıyıyor da müftü niye kıymasın? Tabii ki kıydırabilir ne zarar var bunda. Türkiye’deki insanların birçoğu resmi nikahı ya eş zamanlı başka dini nikahla buluşturuyorlar ya da onu zaten öyle addediyorlar.” demiştir.
Bugün, Türkiye’de hiçbir kilise ve sinagogda resmi nikah kıymadan dini tören yapılamamaktadır. Dini törenden belirli bir süre önce veya törenle aynı gün kiliseye evlilik cüzdanı beyan edilmesi gerekmekte, aksi takdirde dini törene izin verilmemektedir. Bu uygulama konusunda azınlık cemaatlerinden herhangi bir şikayet de yoktur.
Bırakın kilisenin kıydığı dini nikahı tanımayı, devletimiz Patrikhanelerin ve Hahambaşılığın tüzel kişiliğini bile tanımamaktadır. Bu durum, dini özgürlükler ve azınlık hakları açısından Osmanlı İmparatorluğu’nun milletler sisteminin kat be kat gerisindedir.
Ayrıca Akdağ’ın açıklamasında referans verdiği birçok Batı ülkesinde dini nikahtan önce resmi nikah belediyede, belediyenin görevlendirdiği memurlar tarafından kıyılmaktadır. ABD’de ise eyaletlere göre nikah ritüelleri değişiklik gösterse de nikah eşitlik ilkesi gözetilerek yapılmaktadır. Dini olmayan nikahlar kadar herkesin kendi inancına göre evlenmesi de kanun önünde eşit olarak tanınmıştır.
Her konuda olduğu gibi nikah ve evlilik aktinde de ‘eşitlik’ ilkesi, bir demokrasi için olmazsa olmazdır. Yine Osmanlı’ya dönersek, Osmanlı İmparatorluğu’nda, milletler sistemi kapsamında her cemaatin kendi yaptığı dini nikah devlet tarafından resmi olarak kabul ediliyordu. Bu hak, 1926 yılında Medeni Kanun’un yürürlüğe girişiyle ortadan kaldırılmış, her gruba resmi nikah zorunluluğu getirilmiştir.
Şimdiki tasarıda ise müftülere resmi nikah kıyma yetkisiyle birlikte Türkiye’de yaşayan tek bir din ve mezhebe bu hak tanınmaktadır. Bu durum Anayasa'nın 10. maddesi olan “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” ilkesine alenen aykırıdır.
Resmi ve dini nikahın bir araya getirilmeye çalışıldığı bu uygulama, ‘isteyenlerin’ müftülere nikah kıydıracak olması toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirecek, Müslüman olan/olmayan, dindar/dindar olmayan kesimleri birbirinden keskin çizgilerle ayıracaktır.
Akdağ’ın açıklamasında dile getirdiği bir diğer husus ise nikah memurlarının nikahlara yetişemediği, sayılarının yeterli olmadığıdır. Bu noktada, hem vatandaşların ihtiyaçlarını karşılayabilmek hem de memurların çalışma koşullarını iyleştirmek için daha çok nikah memuru istihdam edilmesini öneririm.
Çözüm, kesinlikle Patrikhaneler ve Hahambaşılığa da bu yetkinin tanınması değil, müftülere verilen resmi nikah yetkisinin, ilgili tasarıdan çıkarılmasıdır.
Hükümet eliyle yapılan bu gibi ayrıştırıcı uygulamalara karşı vatandaşlarına eşit muamele eden düzenlemelere ihtiyacımız olduğu ortadadır.