HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın çözüm süreci döneminde çekilen bazı fotoğraflarının medyada 'manipüle edilerek' kullanılmasına ilişkin olarak, “Medyadaki kampanyaya baktığınızda Kandil fotoğrafları bir suç delili gibi kullanılıyor. Bunlar, bugün zift atan medya tarafından o günlerde ‘Barış umudunun fotoğrafı’ diye servis etmişti” dedi.
"AKP’nin milletvekili adayı gösterdiği kişiler bu fotoğraflardaki kişilere tek tek methiyeler yazdı" diyen Önder, " İmralı’da çekilen fotoğrafları biz servis etmedik. İmralı’daki fotoğrafı da biz çekmedik. Devlet çekti. Dolayısıyla bizim servis etmek gibi bir şansımız da yok. İmralı fotoğrafları bizatihi hükümet ve hükümete yakın kişiler ya da kurumlar tarafından servis edildi. Kandil’de çekilen fotoğraflar da bütün medya tarafından çok olumlu karşılandı." ifadesini kullandı.
Cumhuriyet'ten Mahmut Lıcalı'ya konuşan Önder'in söyleşisi şöyle:
- HDP’nin seçimde “kilit parti” konumunda olduğu söyleniyor. Katılıyor musunuz?
HDP’nin temsil ettiği değerlerin parlamentoda kendisine yer bulması gerçekliğinin birçok diğer parti seçmenlerinin nezdinde bir ihtiyaç olarak belirmesi seçime dönük faydacı bir yaklaşımı ifade etmiyor. Demokratik siyasetin çok dönüştüğünü gösteriyor. Bu son haftalar çok daha nitelikli ve nicel dönüşümlere kapı aralayacak.
- Partinin baraj sorunu olup olmadığı da tartışılıyor...
Yalnızca yüzde 10 barajıyla uğraşsaydık işimiz kolaydı. Çünkü yüzde 10 barajını iki kere çok zor koşullar altında tarumar ettik. Bölgede yüzde 80’in üzerinde oy aldığı pek çok sandığın çoğu sudan gerekçelerle taşıma kararı alındı. HDP’nin önündeki baraj sadece yüzde 10 değil. Birinci baraj bu, ancak ikinci baraj seçmenlerimizin muhacir edilmesi, üçüncü baraj seçim faaliyetlerimizin engelleme ve saldırılara maruz kalması. En önemlisi de Cumhurbaşkanı adayımızın dört duvar arasında olması.
- Erdoğan, doğrudan Demirtaş’a yönelik ağır ithamlarda bulunmaya başladı. Sizce bu bir taktik mi?
Bilinçli olup olmamasının ötesinde bu, çok ahlak dışı bir yöntemdir. Bu söylenenlerin ahlakla, doğrulukla gerçeklerle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok. Anadolu’da bir söz vardır: “Eli bağlı olanı herkes döver.” Haktan ve yeri geldiğinde kabadayılıktan dem vuran bu literatür, yüreği yetiyorsa Selahattin Bey’le eşit koşullarda tartışmayı seçmelidir. Selahattin Bey sahipsiz değildir. Biz hepimiz Türkiye’de bize oy vermeyenler de dahil yüz binlerce kişinin kalbinde yeri olan belki tek liderdir. Kendi çeperinin dışındaki insanların saygısını kazanabilen ender liderlerden biridir. Medyadaki kampanyaya baktığınızda Kandil fotoğrafları bir suç delili gibi kullanılıyor. Zerrece ahlaktan nasipleri olsa bunun devlet ve hükümetle varılan bir mutabakat sonucu olduğunu görürler. Bu fotoğraflar, bugün zift atan medya tarafından o günlerde “barış umudunun fotoğrafı” diye servis edilmişti.
- Çözüm sürecini yürüten isimlerden biri olarak o döneme ilişkin fotoğrafların bugün tartışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yalnızca ahlaksızlıktan ibaret olsa üzerinde durmayız. Sonsuza kadar sürmüş hiçbir savaş yoktur. Bir gün mutlaka taraflar masaya oturmak ve bunu barışa dönüştürmekle mükelleftirler. Bu fotoğrafların bugün suç delili gibi gösterilmesi ilerideki barış umudunu dinamitlemektir.
- Bu fotoğrafların söz konusu dönemde hükümetin talebiyle çekilerek servis edildiğine mi işaret ediyorsunuz?
İmralı’da çekilen fotoğrafları biz servis etmedik. İmralı’daki fotoğrafı da biz çekmedik. Devlet çekti. Dolayısıyla bizim servis etmek gibi bir şansımız da yok. İmralı fotoğrafları bizatihi hükümet ve hükümete yakın kişiler ya da kurumlar tarafından servis edildi. Kandil’de çekilen fotoğraflar da bütün medya tarafından çok olumlu karşılandı. AKP’nin milletvekili adayı gösterdiği kişiler bu fotoğraflardaki kişilere tek tek methiyeler yazdı.
- HDP sözcüleri partinin baraj altında kalması durumunda AKP’nin 60-70 vekile daha sahip olacağını söylüyorlar. Buna katılıyor musunuz?
AKP’nin ilk iktidara gelişi bizim vekilliklerimizi gasp ederek olmuştur. Hakkâri’de 50 bin oy alan aday gelmemiş, 2 bin oy alan AKP’li aday gelmiştir. Bunun adı siyasi hırsızlıktır. Dolayısıyla biz afaki bir şeyden bahsetmiyoruz. Dönemin Diyarbakır, Urfa, Mardin, Ağrı vekilleri yüzde 10 aldıkları oylarla o kentlerin bütün vekilliklerini gasp etmişlerdir. Bugün kurgulanan oyun budur. AKP artık bölgeden ancak HDP baraj altında kalırsa vekil çıkarabilmeyi hesaplıyor.
- Kamuoyunda HDP’nin olası bir ikinci turda nasıl davranacağı merak ediliyor. Sizin görüşünüz nedir?
Bu toplumun feraseti Selahattin Bey’i ikinci tura taşıyacak. Türkiye artık genç. Selahattin Bey dışındaki siyasetçiler çok sıkıcı. Türkiye genç düşünen, genç yaşayan bir ülke. Cezaevinden bir ketılla bir bağlamayla doğurduğu bir rüzgârı düşünün, bir de böyle bir adayın dışarıda olsaydı yapabileceği etkiyi düşünün. Bugün yaşadığımız zorlamalar belki ikinci tura kalmasının önünde engel olabilir. İşte o zaman kim bize nasıl yaklaşmışsa aynıyla mukabele etmek olacak. Biz ikinci tura kalacağız çok büyük bir ihtimaldir. Bu türlü çeşitlerle engellenirse kim bize nasıl yaklaşmışsa misliyle karşılık görür.
- Siyasetin ardından sanatçı kimliğinizle yeni çalışmalar yapacak mısınız?
Normalde çekilmeyi bekleyen bitirdiğim üç tane senaryom var. Birisini muhtemelen başka bir yönetmen arkadaşım çekmeye başlayacak. Sayın Demirtaş ve Sayın Baluken beni biraz kıskandırdı. Demirtaş’ın “Seher” adlı öyküsü Baluken’in “Üç Kırık Dal” adlı romanı benim de iki roman çalışmamı öne alma vesilem oldu. Milletvekili seçilmeden önce Anadolu’nun 100 yıllık hikâyesine çalışıyordum. İki roman çalışmamı bitirip, Selahattin Bey ve İdris Bey’in yanında raflarda yerimi almayı düşünüyorum. Romanların ardından film çalışmalarına devam etmeyi planlıyorum.
- Çözüm sürecini yürüten isimlerin arasında yer alıyorsunuz, o döneme ilişkin bir çalışma yapmayı düşünür müsünüz?
Bu süreç kriminalize edilmeye çalışılır, dönemin tanıkları bir kenara çekilirse ben sessiz kalmam. Doğruları yanlış diye yutturmaya çalışan her şey karşısında tanıklığımı gündeme getiririm. Bu süreç ne zaman barışla sonuçlandırılırsa; biz ne yaşadık, hangi sıkıntılara göğüs gerdik ve nasıl aştık muhtevasında bir şeyler yazmak isterim. Yoksa geçmişi deşmek, bu bunu yapmıştı, bu bunu söylemişti demek için yazmak benim onayladığım bir tarz değil.
- 2011’den bu yana parlamentoda yer aldınız. Bir parlamenter olarak son bir mesajınız var mı?
Genelde Türkiye’nin başta Kürt halkı olmak üzere bütün mazlumlarına borç duygum toplumsal bir adalet sağlanana kadar hiç bitmeyecek. Fakat özelde ise Selahattin Bey ve Gültan Hanım’ın şahsında bütün tutsak edilen arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşuna kadar kendi şahsımla ilgili planlamaları hayata geçirmenin çok ahlaki bir tutum olmayacağını düşünüyorum. Demirtaş ve Kışanak’a seslenmek istiyorum: Buradayız, mücadeleye devam edeceğiz, sizi ve bütün arkadaşlarımızı özgürlüğüne kavuşturacağız.
- Cumhurbaşkanı adayınız Demirtaş cezaevi şartlarında kampanyasını yürütüyor. Sizin bu kampanya dönemine ilişkin gözleminiz nedir?
Selahattin Bey’e bugüne kadar yürüttüğümüz bütün kampanyalarda hiç tanık olmadığımız çok değişik bir sahiplenme ve ilgi olduğunu görüyoruz. İşte (üzerinde giydiği tişörte işaret ederek) bu tişört ve buradaki tişörtleri bizim seçmenimiz olmayan bir kişi Selahattin Bey’in bir tablosunu alarak kendi tekstil atölyesinde hazırlamış. Kadınlar ve erkekler için tişörtler hazırlamış. Bir listeyle erkekler için, Demirtaş, koğuş arkadaşı – muhtemelen Abdullah Zeydan’ın ismini de bilmiyor yani HDP’li birisi değil - İdris Baluken, Veli Saçılık, Ahmet Şık, Barış Atay ve bana hediye etmiş. Kadınlar için Figen Yüksekdağ, Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, kızları ve kardeşlerine hazırlamış. Bundan bile seçmen nezdinde Selahattin Bey ve HDP’nin neyi simgelediğini okumak mümkün. İlginç hediye ve mektupların haddi hesabı yok.
HDP’li Önder’le, Meclis’teki makam odasında gerçekleştirdiğimiz söyleşide masanın üzerinde Demirtaş’ın cezaevinde yazdığı Seher kitabının iki örneğinin yer alması dikkatimizi çekti. Önder’e neden aynı kitabın iki örneği olduğunu sorduğumuzda bize şunları anlattı: Bunlar, Seher kitabının Türkçe ve Kürtçe basımı. Bu kitapların ilginç bir hikâyesi var. Diyarbakır’da kayyım Kürtçe bütün kurumları gasp edince veliler gönüllü bir inisiyatifle her şeyi dayanışmayla bir kreş ve anaokulu yapmışlardı. Selahattin Bey de katkıda bulunmak için Seher kitabının Kürtçe baskısının gelirini onlara bağışlamıştı. Demirtaş’ın kızları Dılda ve Delal beni aradılar; “Sırrı amca babamın yerine kitapları sen imzalar mısın” diye sordular. Ben de onlara “Siz de babanızın yerine bana birer kitap imzalarsanız gelip imzalarım” diye yanıt verdim. Kitapların birini Dılda, diğerini de Delal imzaladı. Ben de Selahattin Bey’e vekâletten Diyarbakır’daki etkinlikte kitaplarını imzaladım. Bu kitapları, büyüdüklerinde tekrar Dılda ve Delal’e hediye edilmek üzere kitaplığımda saklayacağım.