Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Garo Paylan, 1915 olaylarının 102. yıl dönümüne ilişkin olarak, Türkiye'nin mevcut politikasını değerlendirdi. "3 yıl önceki yaklaşımına baktığımızda gerek Kürt meselesine gerek Ermeni meselesine dönük Türkiye’deki statüko güçlerine karşı mücadele ettiğini söyleyen bir Erdoğan vardı. Barış girişimi içerisinde olan bir Erdoğan vardı" diyen Paylan, "Ama Fetullahçı yapılanmayla ittifakını yitirip yüzünü MHP’ye döndükten sonra MHP’nin politikalarını takip etmek durumunda kalan bir Erdoğan’la karşılaştık. Çünkü Erdoğan oportünist bir lider. Kendi gücüyle ilgileniyor ve yalnızca yol arkadaşının söylemine güveniyor. Biz hangi Erdoğan’a bakacağız? 3 yıl önce Ermeni halkına taziye dileyen Erdoğan’a mı? Yoksa bugün “Ne barışı? Barış masası yok” diyen Erdoğan’a mı?" diye sordu.
Evrensel'den Cansu Pişkin'in sorularını yanıtlayan Garo Paylan'ın açıklamaları şöyle:
Ermeni soykırımının 102. yıl dönümünde Ermeni halkının devletten beklentileri nedir?
Türkiyeli bir Ermeni olarak mevcut güncel suçların durdurulmasını talep ediyorum. Çünkü yüzleşme dediğimiz şey öncelikle güncel suçları işlememekle başlar ve ben bugün işlenen suçlarda aslında 102 yıl öncenin ruhunu görüyorum. 102 yıl önce de Ermeni, Rum ve Süryani halklarının talepleri vardı. Bunlar kültürel taleplerdi. Eşitlik, özgürlük, ortak vatanımızda bir arada yaşayalım talepleriydi. Bence dönemin hükümeti bunlara bir çözüm üretemedi ve yalnızca katliam politikalarını esas aldı ve hepimiz kaybettik, hep beraber kaybettik. Ermeni, Rum ve Süryani halkları bu topraklardan sürüldüler. Benim halkım elbette en büyük kaybeden oldu ama kalanlar da kaybettiler. Bu kaybın durması için öncelikle güncel suçları durdurmalıyız ve geçmişe dönük olarak da Ermeni Soykırımı’na kadar varan bütün suçlarla yüzleşmeye başlamalıyız. Ben hep şu iddiadayımdır, toplumlar yüzleşmeye hazır oldukları ve geçmişle yüzleşmeye başladıkları zaman bu, bugünkü suçları da durdurur. Tersten baktığımızda, güncel suçların durması, barış ikliminin oluşması da geçmiş suçlarla yüzleşmenin kapısını açar. Mevcut suçlarla yüzleşemeyen, düşmanlığı, kutuplaşmayı, milliyetçiliği yükselten toplumlar ise asla geçmişle yüzleşemezler.
TBMM’de yaptığınız bir konuşmada soykırım ifadesini kullandığınız için konuşma süreniz kesildi, konuşmanız meclis tutanaklarından çıkarıldığı gibi sosyal medya kullanıcıları tarafından da adeta linç edildiniz...
Bundan 10 yıl önce yani Hrant Dink öldürülmeden önce de soykırım kelimesi tabu bir kelimeydi. Soykırım dendiği için Hrant Dink dahil Agos Gazetesi’nin pek çok yazarı meşhur 301. maddeden soruşturmalarla karşı karşıya bırakılmıştı. Soykırım kelimesi tırnak içinde anılmak zorunda bırakılıyordu. Kelime elbette önemlidir. Suçu kapsadığı için biz soykırım diyoruz. Biz hep, gelin Türkiyeli insanlar olarak bu büyük suçun ismini koyalım ve geleceğimize bakalım çağrısını yapmıştık. O suçu kapsayacak herhangi bir kelimenin olması benim için yeterli ama diğer kelimelerin hepsi ya suçu hafifletmek ya da başka suçlarla eşitlemek için kullanılıyor ve bu yarayı hep büyütüyor. Soykırım kelimesini son 10 yıl içinde tırnak içinden kurtarmış, özgürce söylemeye başlamıştık. Yüzleşme konusunda normalleşen bir meseleydi ve ben de mecliste soykırım ifadesini defalarca kullanmıştım. Ama maalesef Türkiye pek çok konuda geriye gittiği gibi yüzleşme konusunda da fazlasıyla kayıp yaşadı.
Bu geriye gitmenin nedeni nedir peki?
Ben mecliste defalarca Ermeni Soykırımı ifadesini kullandım ve linç konusu olmayı bırakın bir tepki dahi doğurmuyordu. Ama yeni normal milliyetçi koalisyon, bu noktadaki talepleri bir tehdit unsuru olarak gören o ceberrut devlet anlayışı tekrar hortladı ve soykırım ifadesi tekrar linç konusu olan kelimelerden birisine dönüştü. Umutlarımızı pek çok noktada gerileten bu iklimin zararlarını toplumun büyük çoğunluğu gördüğü gibi Ermeniler de görüyor. Bu da tekrar bir sessizliğe büründürme olasılığıyla karşı karşıya bırakıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2014 yılında soykırımın yıl dönümünde hayatını kaybeden Ermenilerin torunlarına taziye dileklerini iletmişti. Ancak 2016 yılında Almanya Federal Meclisi’nin Ermeni Soykırımı Tasarısı’nı kabul etmesine ise tepki göstermişti. Erdoğan’ın bu değişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
3 yıl önceki yaklaşımına baktığımızda gerek Kürt meselesine gerek Ermeni meselesine dönük Türkiye’deki statüko güçlerine karşı mücadele ettiğini söyleyen bir Erdoğan vardı. Barış girişimi içerisinde olan bir Erdoğan vardı. Ama Fetullahçı yapılanmayla ittifakını yitirip yüzünü MHP’ye döndükten sonra MHP’nin politikalarını takip etmek durumunda kalan bir Erdoğan’la karşılaştık. Çünkü Erdoğan oportünist bir lider. Kendi gücüyle ilgileniyor ve yalnızca yol arkadaşının söylemine güveniyor. Biz hangi Erdoğan’a bakacağız? 3 yıl önce Ermeni halkına taziye dileyen Erdoğan’a mı? Yoksa bugün “Ne barışı? Barış masası yok” diyen Erdoğan’a mı? Bu anlamda bütün meseleler birbirleriyle ilintili.
102 yıl önce Ermeni halkına yapılanların çok benzerlerini son 2 yıldır Kürt halkına uygulayan bir Erdoğan, Ermeni meselesinde de yüzleşme iradesinden çok gerilere düşmüş olacaktır elbette.
Ben hep şunu iddia ediyorum. Bu mesele bizim meselemiz olmalı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin meselesi olmalı. Benim de canım acıyor Alman Parlamentosunun, Amerika Parlamentosunun meselesi olduğu zaman. Onlar belirli siyasi hesaplarla da bu adımı atabiliyorlar çünkü. Ancak Alman Parlamentosunun büyük farkı var, kendi meselesini de içeren bir karar aldı. Almanya ile Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı’nda müttefiklerdi. Almanya’nın da o soykırımda kendi sorumluluğu vardı ve bu sorumluluğu içeren kabulü bu anlamda önemli bir karardı. Dünyada bu meseleyle ilgili karar alacak iki parlamentodan biri TBMM ise diğeri Almanya Parlamentosuydu. Alman Parlamentosunun soykırımı kabul etmesi dolayısıyla Erdoğan’ın verdiği tepki MHP’nin normaliydi aslında. Bu anlamda Erdoğan’ın tepkisini MHP ile olan koalisyonunun sonucu olarak değerlendiriyorum.
Geçmişle yüzleşme tam anlamıyla nasıl sağlanacak? Soykırımın 102. yıl dönümünde buna dair mesajınız nedir?
Medeniyetlerin beşiği Anadolu’da on binlerce yılın ötesinde kurduğumuz medeniyetlerde hep bir arada yaşama iradesini bir şekilde bulmuşuz. Çeşitli renkler ve kültürler Anadolu topraklarında kök salıp, bir şekilde yol bularak binlerce yıl birlikte yaşamışlar. Ancak son 150 yıldır, milliyetçilik bu topraklara geldiğinden beri, ortak vatan vurgusunu ve ortak vatanın hukukunu bir şekilde becerememişiz. Adını coğrafi olarak Kürdistan, Ermenistan veya Türkiye toprağı koy… Tabii ki coğrafi anlamda herkesin vatan bildiği yerler var ama mesele ortak vatan duygusunda. Yani bütün bu toprakları birbirinden ayrıştıramayacağımız, net sınırlar asla çekemeyeceğimiz ve çekmemizin de hiçbirimizin hayrına olmayacağı için ortak vatan duygusunu becermemiz gerekiyor. Ama bunu beceremedik ve bunu talep edenler de belli taraflarca “terörist” olarak, hain olarak görülüyorlar. Diğer tarafta muktedir olan da çözüm üretemiyor ve yalnızca katliamı devreye sokuyor. Maalesef Ermeni halkı 102 yıl önce büyük bir soykırımla kadim topraklarından sürüldü ve yok edildi. Bu hatayı biz bir sefer yaptık ancak çok üzülerek izliyorum ki aynı şeyleri 102 yıl sonra tekrar yaşıyoruz. Aynı zihniyetle çözüm bulamayan devlet, aynı şeyleri Kürt halkına yapmaya devam ediyor. O açıdan benim öncelikli mesajım şu; artık azınlığız, belki yok hükmündeyiz, çok az kaldık ama hepimizin dedelerinin ruhunu şad edecek şey gerçek anlamda bir barış iklimini yaratmamızdır ve birlikte yaşama hukukunu kurmamızdır.