HDP'li Sırrı Sakık, Trabzon'un Maçka ilçesinde PKK'lılar ile asker arasında çıkan çatışmada 15 yaşındaki Eren Bülbül'ün şehit olmasıyla ilgili "15 yaşındaki Eren’in acısını yüreğimde hissediyorum; ben de çocuğumu kaybettim" dedi.
Bülbül'ün şehit olmasından sonra kişisel Twitter hesabından "Savaşanlar bırakmadı ne Maçka'da Eren Bülbüller şakısın ne Lice'de Ceylanlar koşsun. Lanet olsun.." mesajını paylaşan Sakık, konuya ilişkin T24'e konuştu.
Sakık, "Bu topraklarda çocuklara ölümün dışında bir şey armağan edemedik bu siyaset dünyasının da ayıbıdır, günahıdır. Onun için vicdani bir duruş sergiliyoruz nereden gelirse gelsin, menşei ne olursa olsun çocuklarımıza yönelik her kurşun,her eylem, yani o kurşunlar bize gelmeli ve vicdan sahibi olan bu ülkede söz sahibi olan her siyasetçi her insan böyle davranmalıdır" dedi.
2013 yılında yaklaşık üç yıl süren ölümlerin yaşanmadığı süreci hatırlatan Sakık," Şimdi de yapılması gereken kan deryasını durdurmaktır. Silahın ötesinde bu topraklar da bir şey aramalı"dedi.
Sakık'ın T24'e değerlendirmeleri şöyle:
Eren 15 yaşında, daha önce biliyorsunuz, Ceylan Önkol daha da çocuktu, havan topuyla paramparça edilmişti, Sezen’in bir düeti var, ‘ kör etti beni ne havan topu ne mermi’ yani aslında hepimizi kör etti. Aslında bu topraklarda çocuklarına ölümlerine karşı hep sessiz ve sedasız kaldık.
Ağrı’da bulunduğumuz dönemde iki çocuğumuz 2015’te paramparça edildi, fırında işçi olarak çalışıyordu onlarca kurşun sıkıldı, odun almaya giderken terörist dediler ama bir kentin 7’den 70’e tanıklık ettiği çocuklardan biri imam hatipli diğeri düz lise.
Tanıklık ediyordu ama bir türlü derdimizi anlatamadık, hatta soruşturmasına bile izin verilmedi ne yazık ki. Üç dört gün önceydi, soruşturulmasına yeniden Ağrı Bölge Mahkemesi karar verdi. Öylesi büyük felaketlerle, Ali İsmail’in ölümü var, Berkin Elvan’ın, Uğur Kaymaz’ın ölümü var, bunlar daha çocuk. Silopi de evde iki çocuk uyurken panzerle öldüler. Valinin açıklamalarına kader deyip geçiştiriliyordu; buna böyle yaklaşabilir miyiz? Sadece kader deyip geçiştirebilir miyiz?.
Bu topraklar da çocuklarımıza ölümden başka bir şey sunamadık, bu hepimizin ayıbı, hepimizin günahı. Dün 15 yaşındaki çocuğun ona kurşun sıkanlar ne kadar suçluyla onu operasyona götürenler o kadar suçlu.
Bunu sormak lazım Hürriyet Gazetesi manşet yapmıştı, yengesinin feryadı vardı; ne isteniyordu bu çocuğumuzdan bu şekilde feryadı vardı. Aslında tam da bu suallerin sorulması lazım. Operasyon alanında 15 yaşındaki çocuğu götürüp ne amaçla. Kurşun sıkanlarla bu operasyona dahil edenler arasında hiçbir fark yok. Acılarımızın arasına ayrım da koymamalıyız eğer bir gazete manşet yapıyorsa yapılmalıdır da, yürekten katılıyorum.
Vicdan sahibi herkesin bu ölüme karşı bir duruş sergilemesi lazım. Bir başka coğrafya da aynı şekilde çocuklar ölüyorsa aynı duyarlılık aynı hassasiyet bütün Türkiye’nin her tarafında gösterilmelidir yani çocuklar arasına ayrım acılar arasına ayrım konulmamalıdır. Biz koymadık, dün de neyi savunuyorsak bugün de aynı şeyi savunuyoruz. Yani bu çocuklarımızın yakasından lütfen elinizi çekin çocuklarımızı öldürmeyin bu çocukların ölümü insanlığın ölümüdür. Bu topraklarda çocuklara ölümün dışında bir şey armağan edemedik bu siyaset dünyasının da ayıbıdır, günahıdır. Onun için vicdani bir duruş sergiliyoruz nereden gelirse gelsin lirse gelsin menşei ne olursa olsun çocuklarımıza yönelik her kurşun her eylemin kendimize yani o kurşunlar bize gelmeli ve vicdan sahibi olan bu ülkede söz sahibi olan her siyasetçi her insan böyle davranmalıdır.
Dün Twitter'da paylaştım inanarak paylaştım ve söylüyorum. Yani o çocuğun acısını yüreğimde hissediyorum. Çünkü ben de çocuğum kaybettim. Çocukların aileler için ne ifade etiğini ancak çocuklarını kaybedenler bilir. Ben şu anda bizim Türkiye’de günü kurtarma adına bazı sözler söylenir , taziyeler yapılır ama ailelerin acısını eminim ki yaşadığı süre içinde ne aile gerdi unutur.
Bugüne kadar şiddetin dışında çatışmanın dışında bir şey yol yöntem aranmadı. Ama 2013’de başlayan o süreç bir üç yıla yakın bir ölüm yoktu, hoşgörü vardı, herkesin birbirine umutla baktığı bir süreç yaşanıyordu. Böylesi bir sürece Türkiye’nin ihtiyacı vardır yani herkes o tarihlerde bir miktar arşivleri karıştırabilirse orada toplumun yüzde 60-70’lere varan siyasal iktidara bir halk desteği vardı. Bu kan deryasını durdurun ve ölümleri durdurun diye.
Türkiye’nin şu an da ihtiyacı olan tek şey bu ölümleri durdurmak ve kanı durdurmaktır. Yanı başımızda, Ortadoğu’da bu kadar değişim, dönüşüm rüzgarları hızlı bir şekilde, bizim yapabileceğimiz tek şey kanı durdurmaktır. Var olan sorunlarımızı çözmektir. Geçmişin reddi, inkarı ve tespitleriyle olmuyor. Yeni tespitlerle var olan sorunları çözmek lazım. Bunu çözebilirsek eminim ki çocuklarımız da artık ölmezler.
Bugüne kadar tanıklık ettiğimiz binlerce insanın, çocukların ölümünden bizim hiç mi sorumluluğumuz yok, bu ülkede karar sahibi olanların hiç mi sorumluluğu yok.
Herkes sorumludur. Hiç kimse de topu o tarafa bu tarafa atmadan sorumlulukların bilmelidir. 2013’deki o süreçte içerisinde ne kadar huzur ve refahı arzuladığının bir göstergesiydi. Herkesin ortak talebi kan deryasının durmasıydı. Şimdi de yapılması gereken kan deryasını durdurmaktır. Silahın ötesinde bu topraklar da bir şey aramalı. "