Efe Kerem Sözeri - Punto 24
Seçime üç hafta kala HDP’ye yönelik şiddetin haritasını sunuyor, saldırıların sistemli olup olmadığını soruyoruz
Partiler seçimlere eşit şartlarda girmiyorlar. Kamu kurumları AKP’nin seçim propagandası için kullanılıyor, buna dair Bilgi Edinme talebime “miting değil, kamu hizmeti” diye cevap veriliyor, kanunla yasak olmasına rağmen bakanlar sürekli devlet protokolünde temel atma ve açılış töreni düzenliyor (hem de aynı tesisi 5. kez açmak pahasına), tarafsız olması gereken cumhurbaşkanı açıkça muhalefet partilerini kötülüyor, YSK buna çoğunluk oyuyla göz yumuyor, TRT’nin sürekli Erdoğan’ı göstermesi artık sıradanlaştı, çoğunluğun AKP’nin elinde olduğu her yer gibi RTÜK de iktidarın emrinde. Tüm bu seçim ihlalleri Şeffaflık Derneği’nin Mayıs 2015 raporunda sıralanmış. Fakat AKP sadece kendi propagandasını öne çıkartarak değil, diğer partilerin propaganda yollarını engelleyerek de eşitsizliği bozuyor. Örneğin Erzincan Valisi, bir sonraki gün AKP mitingi olacak diye HDP’nin 25 Nisan mitingine izin vermedi. Aynı vali, devlete ait helikopterle seçim mitingine gelen Davutoğlu’nu ise resmi törenle karşıladı. Sadece şu son cümlede 298 sayılı seçim kanununun üç maddesi birden ihlal ediliyor (Md. 64, 65 ve 66), her birinin cezası 3 ay ile 1 yıl arası hapis. (kaynak: Şeffaflık Derneği) Muhalefet partilerinin, özellikle de HDP’nin seçim çalışmalarının engellenmesinde valiler, kaymakamlar ve emniyet müdürleri önemli bir rol oynuyorlar: HDP’nin meşru bir siyasi aktör olmadığı konusundaki algıyı devlet gücüyle destekliyorlar. Geçtiğimiz yerel seçimler öncesinde, 9 Mart’ta Fethiye’de 500 kişilik bir grubun saldırısına uğrayan HDP ilçe merkezinin tabelası kaymakamın emri ile itfaiye tarafından sökülmüş ve yerine Türkiye bayrağı asılmıştı. HDP Fethiye örgütü bu seçim öncesinde ilçe seçim merkezi açacak bina bulamıyor. Saldırıyı gerçekleştirenler arasından haklarında soruşturma açılan 116 kişi mahkeme ifadelerinde “terörist” partiyi engellediklerini, bu nedenle ceza değil ödüllendirme beklediklerini ifade etmişlerdi. Bu, Fethiye kaymakamının çizdiği meşruiyet sınırlarını anlatıyor. Şu anda da Türkiye’nin pek çok yerinde kamu görevlileri organize bir şekilde HDP’nin terörist olduğu, meşru olmadığı algısını yerleştirmeye çalışıyorlar. 16 Nisan’da HDP’nin Antalya Serik ilçe merkezine yapılan saldırının ardından kaymakam “Serik’in hassasiyeti var, parti binasını kapatın” dedi. 30 Nisan günü HDP Van il merkezindeki bez afiş valiliğin kararı üzerine itfaiye tarafından indirildi. 15 Mayıs Cuma günü de Tekirdağ Saray kaymakamı saldırganları ikna etmek için “HDP seçim bürosu boşaltılacak” diye söz verdi. Özellikle bu seçimde HDP’ye yönelik artan saldırıları, bizzat Erdoğan’ın liderliğinde yürütülen HDP’yi gayrimeşru gösterme çabasına bağlıyorum. Erdoğan önce 17 Mart’ta “Kürt sorunu yoktur” dedi, 20 Mart’ta ise Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın İmralı Heyeti ile görüşmesi sonrasında açıklanan İzleme Heyeti’ni doğru bulmadığını söyledi; böylelikle AKP’nin bu genel seçimlerdeki hedefini milliyetçi oylara doğru çevirmiş oldu. Bu hedef değişikliği, 11 Nisan sabaha karşı Ağrı’nın Diyadin ilesinde düzenlenen operasyon ile berraklaştı. Ağrı operasyonunu Erzurum milletvekili adayı Efkan Ala’nın yönetip yönetmediğini bilemiyoruz, bu konudaki ciddi iddiaları Ala yalanladı. Ancak Ala’nın İçişleri Bakanlığı döneminde genel sekreteri olan Ağrı Valisi Musa Işın, operasyonun sebebinin teröristlerin halkı korkutarak HDP’ye oy verilmesi için baskı yapması olduğunu iddia ediyor. 13 Mart’ta HDP’li milletvekilleriyle el sıkışmış olan Yalçın Akdoğan, 13 Nisan’da HDP’yi seçim sürecini terörize etmekle suçladı. 28 Nisan’da Davutoğlu “HDP şiddet çetesi, terör çetesi” dedi, Erdoğan ise 2 Mayıs’ta “terör destekli parti” dedi. TRT’den canlı yayınlanan demeçlerinde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümet üyelerinin HDP’yi “terör” örgütleriyle eş tutması, yerelde ise kamu görevlilerinin tutumları seçimler öncesinde şiddeti körüklüyor. HDP eşbaşkanı Figen Yüksekdağ 8 Mayıs’ta HDP’nin 43 merkezinin saldırıya uğradığını açıkladı, 13 Mayıs’ta ise HDP Hukuk Komisyonu son bir ayda gerçekleşen 56 saldırı olduğu bilgisini verdi. HDP’ye yapılan saldırılar bağımsız kaynaklar tarafından da listeleniyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) Günlük İnsan Hakları Raporları’nda HDP’ye yapılan saldırılar düzenli olarak yer alıyor; basında yer alan haberleri derleyen bir gönüllü HDP’ye saldırıların haritasını dahi yaptı. Ben de bu kaynakları kullanarak saldırıların sıklığının ve cezasız bırakılmasının sistemli olup olmadığını tartışmaya açmak istiyorum. HDP’nin seçim bürolarına ve görevlilerine yapılan saldırılar elbette bu seçim dönemiyle sınırlı değil; ancak ben bu makale için son seçim dönemini ele aldım ve YSK’nin Resmi Gazete’de seçim takvimini duyurulduğu 1 Şubat 2015’i başlangıç saydım. Saldırıların yoğunluğunu karşılaştırabilmek için sadece HDP’ye değil, diğer partilere yapılan saldırıları da TİHV raporlarından ve basından derledim. Derleme için kullandığım kriter saldırının yeri değil siyasi niteliği. Örneğin, “Ak Parti’nin [Batman] seçim bürosuna silahlı saldırı: 1 ölü” diye verilen 23 Nisan tarihli haberdeki saldırı seçim çalışmaları hakkında değil, borç meselesi nedeniyle yaşanan bir olay; bu nedenle veri setine dahil değil. Ancak, 1 Nisan günü AKP Kartal İlçe merkezini silahla basan eylemci dahil, çünkü astığı bayrak ve pencereden yaptığı açıklama ile bir mesaj verme amacı güdüyordu. Fiziksel şiddet içermese de seçim çalışmalarını engelleme amacı güden işlemleri de bu listede ele aldım; örneğin MHP’nin Rize’deki seçim bürosunun AKP’li belediye tarafından içindeki seçim malzemeleri ile birlikte mühürlenmesi seçim faaliyetlerini siyasi saiklerle engelleyen bir idari saldırı. Daha zor bir örnek, 1 Mayıs olayları. 1 Mayıs’ta yürüyüş yaparken gözaltına alınan her HDP üyesi (hatta milletvekili adayı) seçim çalışması nedeniyle orada değil; ancak, Trabzon’daki yürüyüşte olduğu gibi, elinde HDP bayrağı taşıdığı için saldırıya uğrayan, ya da Uşak’ta olduğu gibi saldırıların HDP bürolarına yöneldiği olaylar seçim öncesi bir partinin çalışmalarına yapılan saldırılar olarak kabul edildi. Bu kriterlerle, 1 Şubat - 17 Mayıs arası gerçekleşen 161 saldırının listelendiği veri setine şuradan ulaşabilirsiniz. Bu veriye göre saldırıların 19’i AKP, 11’i CHP, 9’u MHP ve 122’si HDP seçim çalışmalarına yönelik olarak gerçekleşmiş. Bu bilgi, partilerin eşit şartlarda girmediğini kanıtlıyor. Ancak saldırıların dağılımı, saldırganların hükümet söylemlerinden ne kadar etkilendiğini de gösteriyor. (Saldırıların haftalık olarak kümelendiği bu grafikte haftanın başladığı gün 1 haftalık zaman dilimini temsil ediyor.) 20 Şubat günü Ege Üniversitesi’nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavga sonucu öldürülen Ülkü Ocakları üyesi Fırat Çakıroğlu için pek çok şehirde düzenlenen gıyabi cenaze namazları ve ardından HDP bürolarına yapılan 9 saldırı grafikteki ilk tepeyi oluşturuyor. 9 ve 16 Mart haftalarında özellikle Ege illerinde yapılan saldırılar belki de Çözüm Süreci’ne tepki olarak okunabilir. Ancak 11 Nisan’da Ağrı’daki operasyon ile birlikte hükümetin kullanmaya başladığı söylem, saldırıların sıklığını da şeklini de değiştiriyor. Bu tarihin öncesinde, seçim çalışmalarına yapılan saldırılar daha çok darp ve yaralama (örneğin HDP afişi asanlara fiziki saldırı) türündeyken, 13 Nisan’dan itibaren bayrak yakma gibi daha sembolik eylemler başlıyor. Bu açıkça Erdoğan’ın ürettiği terör algısının bir etkisi. Nisan ayının sonuna doğru sertleştirilen bu söylem, eylemlerin sıklığını da şiddetini de artırıyor. HDP’ye karşı yapılan eylemleri “milliyetçi/ülkücü” olarak kodlamak kolay olsa da, bu hikayenin tümü değil. Çünkü AKP’nin şiddet sarmalı tek bir koldan oluşmuyor. Yalçın Akdoğan son haftalarda AKP’nin Türkiye partisi olduğunu, “her iline gidebildiğini, her yere ulaşabildiğini” vurguluyor, HDP ve CHP’yi bölücülükle suçlayıp kendi partisini “birlik ve bütünlüğün sigortası” olarak ifade ediyor. Bunlar pekala çoğunluğu milliyetçi-muhafazakar olan seçmenin kulağına hoş gelen sözler. Çünkü bu seçmen Erdoğan’ın yolsuzluklarından ve baskılarından hoşnutsuz olsa dahi Kürtleri Erdoğan’dan daha büyük bir tehdit olarak algılıyor. Sosyal medyada, özellikle Facebook üzerinde “X yerde HDP istemiyoruz” başlıklarıyla oluşturulmuş pek çok grup var (yazı kaleme alınırken 23 tanesi hala aktif). Bunlar arasında, Tekirdağ Saray’da 15 Mayıs Cuma günü HDP ilçe merkezine düzenlenen saldırıyı organize eden “Saray’da HDP istemiyoruz” grubunu daha detaylı inceledim. Facebook’taki kullanıcı isimlerinin başına “TC” koyan, çeşitli defalar Erdoğan’ı kendi sosyal medya profillerinde eleştirmiş, AKP’yi bu saldırı bağlamında “AKPKK” olarak yazan; hatta 15 Mayıs gecesi olaylar bittikten sonra asıl çözümün “AKP’yi iktidardan indirmek” olduğunu tartışan insanlar çoğunlukta. Hal böyleyken, HDP’ye yapılan tüm saldırıları bizzat AKP’lilerin gerçekleştirdiğini söyleyemeyiz. Fakat son haftalarda artan “kimliği belirsiz” kişilerce yapılan eylemleri de sadece MHP’lilerin yaptığını söylemek mümkün değil. Çünkü çoğu küçük şehirde ve ilçelerde, ülkü ocaklarının faaliyetleri göz önündedir. Rize Fındıklı’da 3 Mayıs “Türkçülük Günü”nde gençlerin HDP bayrağı yakma çabasında olduğu gibi, gençler büyüklerin kontrolü altındadır. Devlete karşı, polise karşı “saygısızlık edilmez” vb. Özetle, ülkücüler HDP’ye karşı bir eylem yaptıklarında bunun suç olduğunu düşünmüyorlar bence, Fethiye’de olduğu gibi, vatan savunması yaptıklarına inanıyorlar. Eylemlerini saklamıyor, Facebook’tan duyuruyorlar. Bu yüzden HDP’ye yapılan “kimliği belirsiz” saldırıların ardında başka bir kimlik olduğuna, başka bir organizasyona ait olduklarına inanıyorum. Örneğin, 28 Nisan gecesi Elazığ’da HDP’nin farklı iki mahalledeki ofisine ve bir seçim aracına yapılan saldırının, veya 6 Mayıs gecesi Ankara Mamak’ta yine iki farklı seçim bürosuna yapılan saldırının plansız gerçekleşmiş olması akla yatkın değil. 200 kişilik bir grubun saldırısı sonrasında polisin kimseyi yakalayamamış olması da keza. Eylemlerin sayıları kadar, muhalefet partilerine saldıranların yakalanmaması, cezasızlığı da eylemleri körükleyen bir tutum; ve bunun sorumlusu da yerel idarelere talimat vermeyen hükümet. AKP’nin seçim çalışmalarına yönelik 15 saldırıya dair haberlerde, daha saldırının olduğu gün gerçekleşmiş 4 gözaltı ve 4 tutuklama var. Haber sitelerinde bu saldırılara dair konulan fotoğraflarda mutlaka bir polis ekibi bulunuyor. Ancak Ankara’nın göbeğinde HDP Genel Merkezi’ne 18 Nisan’da düzenlenen silahlı saldırıda bile olay yeri inceleme ekibi 6 saat sonra geldi. Basında yer alan 119 saldırı haberinde toplam 6 gözaltı, 1 tutuklu, 1 de adli kontrol ile salıverilen saldırgan var. Bu veriler AKP’nin hem kamu kaynaklarını seçim propagandası için harcadığını, hem halkı kin ve düşmanlığa yönelten bir dil kullandığını, hem de idari görevini suistimal ederek seçim güvenliğini tehlikeye düşürdüğünü gösteriyor. Yalçın Akdoğan’ın açıklamasının aksine, HDP Türkiyelileşme yolunda gerçekten çabalıyor, sistemli bir saldırı altında bile Türkiye’nin her yerinde çalışmalarına devam ediyor. Bu yazı için hazırladığımız harita, HDP’nin meşru seçim çalışmalarına yönelik şiddeti göstermesi yanında, HDP’nin iradesinin de bir kanıtı. Umarız 17 Mayıs günü İstanbul Adalar’daki HDP seçim standına yapılan saldırıya karşı AKP, CHP ve MHP ilçe örgütlerinin verdiği ortak “barış ve kardeşlik” mesajı Ankara’dan gelen şiddet söylemine panzehir olur.