Helal ürünlerin belgelendirilmesi amacıyla Türk Akreditasyon Kurumu’ndan bağımsız olarak "Helal Akreditasyon Kurumu" kurulmasını öngören 15 maddelik tasarı TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek. MHP’nin bazı bölümlerine, CHP ve HDP’nin tümüne karşı çıktığı tasarıda, üç parti de Helal Akreditasyon Kurumu’na genel bütçeden yıllık 3 milyon TL aktarıldığına dikkat çekti.
MHP, şerhte, “ İktidar ve ekonomi yönetimi tarafından bir yandan 2018 yılı için kamuda ‘kemer sıkma’ politikalarının daha da artacağı dile getirilirken, tasarı ile kurulması öngörülen Helâl Akreditasyon Kurumu’na bütçeden her yıl 3 milyon TL yardım adı altında para aktarılması, aslında tasarının hiçbir ön hazırlık yapılmadan hazırlandığını göstermektedir” dedi.
16 maddelik tasarıya göre, Helal Akreditasyon Kurumu (HK)’nun gelirlerini, genel bütçeden yapılacak yardımlar, akredite kuruluşlardan alınacak yıllık akreditasyon kullanım ücreti, yapılan hizmetler karşılığı alınacak ücretler, kurumun tarafsızlığını ve bağımsızlığını etkilemeyecek her türlü yardım, bağış ve benzeri gelirler oluşturacak.
Türkiye’nin ihracatını artırarak helal ürün pazarından daha fazla pay alması hedeflenen HAK, 3 daire başkanlığı ve yaklaşık 50 personelden oluşacak.
TBMM Genel Kurulu’nda hafta içi görüşmelere geçmesi beklenen Türk Akreditasyon Kurumu (HAK) na CHP’li Kazım Arslan, İrfan Bakır, Tacettin Bayır ve Tahsin Tarhan’ın tasarıya koydukları şerhinden bazı bölümler şöyle:
Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı, AKP iktidarının hataları sonucunda bölgemizde yalnızlaştığımız bir dönemde, İslam coğrafyasından AB ülkelerine kadar izlenen son derece hatalı bir dış politika ve ekonomi vizyonunun gölgesinde Meclis’e sunulmuştur. Piyasada hükümete yakın firmaların, İslami kuralları ticari yaşamın merkezine oturtan yeni lobilerin oluşabileceğine, belli ürün ve hizmetlerde tekel oluşmasına zemin hazırlanabileceğine ilişkin uyarılarımız mevcuttur.
Tasarı, özellikle iç piyasalarda yaşanabilecek sorunlar üzerine gerekli önlemi almaktan uzaktır. Bu haliyle düzenleme, her ne kadar dış piyasa temelli gözükse de, uygulama sonrasında iç piyasalara da etki gösterebilecek, toplumun “helal-haram” tartışmasıyla ayrışmasına yol açabilecek, bizi de modern dünyadan koparabilecek, yüzünü Batı’ya dönen ve bölgesiyle ilişkilerini yıllardır denge üzerinden yürüten ülkemizin imajını tümüyle sarsabilecektir. Hatta ülkemizi üçüncü dünya ülkeleriyle yan yana getirebilecek bir yapının ortaya çıkma riski çok yüksektir.
Kamuoyumuz din ve inanç temelli toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaların derinleşmesinden, bunun yaşamın farklı alanlarına sızdırılmasından son derece rahatsızdır. Müftülere nikah yetkisi tanıyan yasanın tartışmalarından hareketle, “İsteyen müftüye, isteyen belediyeye başvurabilir, zorlama yok” diyenler, şimdi de mal ve hizmetlerde “İsteyen helal ürün sertifikasına başvurur, istemeyen başvurmaz” dediğinde, iç pazarda aynı rafta iki ürünü ya da hizmeti görecek müşterinin tercihindeki karmaşayı, ürünün kalitesinden önce etiketin algıyı değiştirebileceği ve bunun piyasada yeni bir ayrışmaya ve tekelleşmeye yol açabileceği düşünülmeli, iç piyasada buna uygun tedbirler alınmalıdır.
Kurumun kamuya yıllık yaklaşık maliyeti hakkında sunulan Bütçe Etki Raporu’nda anıldığı üzere, Helal Akreditasyon Kurumu’nun başlangıç yılı olması öngörülen 2018 yılı giderinin 3 milyon 887 bin TL, 2019 yılı giderinin 5 milyon 507 bin TL, 2020 yılı giderinin ise 7 milyon 219 bin TL olması öngörülmüştür. Ayrıca, Helal Akreditasyon Kurumu’na genel bütçeden yıllık 3 milyon TL gelir aktarılacaktır.
Kurumun 2018 yılı için ortalama gelirinin 4 milyon 250 bin TL, 2019 yılı için 5 milyon 900 bin TL, 2020 yılı için 7 milyon 855 bin TL olabileceği hesaplanmıştır. Kuruma bu gelir dahilinde, genel bütçeden yılda 3 milyon TL aktarılacaktır. “Kurumun genel bütçeden alacağı 3 milyon TL aylık gelirinin kendi gelir-gider dengesini oturttuktan sonra 3 ile 5 yıl içinde ihtiyacının kalmayacağı” yönündeki öngörünün takipçisi olacağız. Kurum, gelir kalemleri kapsamında, akreditasyon faaliyetini gerçekleştirdiği uygunluk değerlendirme kuruluşlarının cirolarından pay alabilecek, kuruluş başına yıllık 8 bin 750 TL gelir elde edebilecektir.
Buna göre; Kurumun ciro gelirinin 2019 yılında 350 bin TL, 2020 yılında 875 bin TL olması planlanmaktadır. Kurum, yurtiçi denetimden günde ortalama 2 bin TL, yurtdışı denetimden günde ortalama 3 bin 500 TL gelir elde edebilecektir. Toplamda Kurumun teşebbüs ve mülkiyet gelirinin 2018 yılında 1 milyon 250 bin TL, 2019 yılında 2 milyon 550 bin TL, 2020 yılında 3 milyon 980 bin TL olması öngörülmüştür.
2018 yılı Bütçe Yasa Tasarısı öncesinde kamuda tasarruf çağrısı yapan hükümet, bu tasarıyla bir kez daha israf kapısını aralamıştır. Kurum, helal belgelendirmesinden önce israfla anılacaktır. “Temsilde tasarruf olmaz” söyleminin bütçeye yükü bu Helal Akreditasyon Kurumu tasarıyla artmıştır. Kurumun bir bakanlık içinde kurulabilecek bir daire başkanlığı ya da genel müdürlük düzeyinde çalışmaması, AB Bakanlığı bünyesindeki Türk Akreditasyon Kurumu altında faaliyet göstermeyecek olması, ayrı bir bina giderine, yeni teşrifat harcamalarına, yeni kamu araçlarına, yeni makam maaşlarına, ödenek ve tazminatlarına işaret etmektedir. Tasarı, Kurumu dışarıdan alacağı ve sınırı konmayan hizmetlerde Kamu İhale Kanunu hükümlerinden muaf tutmakta, istediği sayıda yurtdışı ofisi açmasına olanak tanımakta, yeni daire başkanlıkları kurmaktadır.
MHP’li İzmir Milletvekili Kenan Tanrukul’nun tasarının bazı bölümledi nedeniyle düştüğü şerh şöyle:
Ekonomi Bakanlığı tarafından hazırlanarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan 1/886 Esas Numaralı ‘Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’ Tasarısı 19 Ekim 2017 tarihinde Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülmüştür. Oysa 57’nci Hükûmet döneminde 27.10.1999 tarihinde kurulan Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK); sistem, ürün, hizmet, laboratuvar ve personel alanlarında akreditasyon vermektedir. Bugüne kadar ‘Helâl ürün’ alanında sayısız çalışmalara imza atmasına rağmen, bu kurumdan bağımsız bir yapı oluşturulması öncelikle girişimcimizi yoracak, bununla beraber akreditasyon konusunda iki başlı yapı ortaya çıkaracaktır. Tasarıyla; TÜRKAK adeta bu alanda yetersiz bulunup, AB standartları gerekçesiyle bugüne kadar yaptığı hizmetler yok görülmek istenmektedir. İdari ve mali özerkliği, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu ve 6245 Sayılı Harcırah Kanunu nedeniyle sorunlar yaşamakta olan TÜRKAK; Helâl Akreditasyon Kurumu personelinin 2 katı mevcudu olmasına rağmen iş yükü ağır ve denetim havuzundaki yetersizlik nedeniyle sıkıntılar yaşamaktadır. Bu sorunlar önümüzdeki tasarı yasalaştığında da yaşanabilecektir.
‘Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’ Tasarısı’ndan yade bu alandaki mevcut sorunları çözme amaçlı bir düzenleme getirilebilirdi.
Alelacele, hazırlıksız ve yetersiz bir şekilde getirilen tasarının Komisyon görüşmeleri sırasında, iktidar milletvekillerince verilen çok sayıda önergeler ile düzenleme gayretinde olunmuştur.
Tasarıyla kurulması öngörülen Kurumun Danışma Kurulu yapısının da yeterli olup, olmadığı Komisyon’da yeterince tartışılmamıştır. Bunun yerine 12 Bakanlık ve 34 kurum ve kuruluşun yer alacağı yapının Komisyon görüşmelerinde iktidar milletvekillerince verilen önergeyle sayısı artırılmış ve tasarıyla yılda 1 kez toplanması öngörülmüştür. Bu Kurul’a çok da ihtiyaç duyulmadığı izlenimi yaratan bu yaklaşım, Kurumun vizyonun şimdiden daraltmıştır. Oysa uluslararası alanda ön alma, pazar büyütme hedefi varsa, bu Kurul’a daha dinamik ve etkili bir çalışma takvimi öngörülmeliydi.
Diğer yandan; Kurumun gelirleri arasında sayılan her türlü bağış, yardım ve sair gelirler Kurumun tarafsızlığını ve bağımsızlığını ne şekilde etkilemeyecektir? Bunun ciddî bir düzenlemesi yoktur. Nereden bakılırsa bakılsın, suiistimale açık bir durum söz konusudur.
İktidar ve ekonomi yönetimi tarafından bir yandan 2018 yılı için kamuda ‘kemer sıkma’ politikalarının daha da artacağı dile getirilirken, tasarı ile kurulması öngörülen Helâl Akreditasyon Kurumu’na bütçeden her yıl 3 milyon TL yardım adı altında para aktarılması, aslında tasarının hiçbir ön hazırlık yapılmadan hazırlandığını göstermektedir.
Tasarının bu haliyle uluslararası helal akreditasyonda iddialı bir söz sahibi olmamızı sağlamayacağı düşünülmektedir. Bu yüzden tespit ettiğimiz; Tasarı’daki eksik yönlere çare üretebilecek değişikliklerin Komisyon’da gerçekleştirilememesi nedeniyle tasarının bazı bölümlerine muhalifim.
HDP: Yahudi, Hıristiyan, Ezidi, diğer inanç gruplarının da helal akreditasyonundan yararlanması düzenlemesi bulunmuyor Van Milletvekili Adem Geveri tarafından hazırlanan HDP şerhi şöyle;
Kurulacak olan akreditasyon kurumunun, helal tartışması kapsamında, helal kavramının sınırlarını da net olarak belirtmesi gerekmektedir. Siyasal ve sosyolojik olarak derin bir bölünme yaşayan Müslüman toplumu inanç bakımından da farklı anlayışlara sahiptirler. Açık bir şekilde her tarikatın ve cemaatin kendi “helal” ve “haram”ını farklı tanımladığı bir evrede helal akreditasyonun hangi İslam anlayışı ölçeğinde yapılacağına dair bir tartışmayı da beraberinde getirecektir. Tasarıda karşımıza çıkan en temel problem, Helal Akreditasyon kurumunun bu kadar geniş bir alana hitap edecek olan bir uygulamayı yapabilme kabiliyetinin olup olmadığıdır. Bu tasarı, 50 kişilik bir personel ekibi ile helal akreditasyonunu yapabileceği yeterli alt yapıyı nasıl sağlayacağı sorusuna yeterli bir cevap verememektedir.
Örneğin yurtdışından ithal edilecek etlerin helal olup olmadığı ile nasıl bir politika ortaya konulacak, işlenmiş etlerin inceleneceği laboratuvar gibi teknik alt yapılara nasıl erişim sağlanacağı, hatta bu laboratuvarların helal standartlarının nasıl olacağı ile ilgili olarak açıklayıcı bir gerekçe sunulmamaktadır. Çünkü işlenmiş et ürünlerinde domuz ürünleri veya haram kabul edilen başkaca hayvan etinin belirlenmesi ancak yüksek teknolojik alt yapıya sahip laboratuvar incelemesi ile mümkündür. Yine benzer bir karmaşıklığa sahip kozmetik ürünlerinin incelenmesi için de böyle bir alt yapıya ihtiyaç duyulmaktadır.
Bununla birlikte bu tasarı sadece şekilsel olarak bir uygunluğun akreditesine tanımlamaktadır. Ancak başta gıda ve diğer bütün ürünlerin “helal” olması sadece şekilsel değildir. Örneğin etin şekilsel kesilmesi ile birlikte söz konusu etin kesildiği alanın ve kesim esnasında verilen emeğin karşılığının ödenip ödenmediği de “helal” konusudur. Sağlıksız bir ortamda üretilen bir ürün ile bu üretimi sağlayanların emeklerinin karşılığın alıp almadıkları da ortaya çıkacak ürünün helal olup olmadığını etkileyecek bir unsurdur.
Yine, helal akreditasyonun sadece Müslümanlara yaşayanlara yönelik olarak ele alınması hizmetten eşit olarak yararlanmama sonucunu doğuracaktır. Çünkü Türkiye’de sadece Müslümanlar yaşamamaktadır. Dolayısıyla Müslüman olmayan vatandaşlarımız olan Yahudi, Hıristiyan, Ezidi ve diğer inanç gruplarının da kendi inançları doğrultusundaki helal akreditasyonundan yararlanması ile ilgili bu tasarıda herhangi bir düzenlememe bulunmamaktadır. Bu yönüyle temel bir eksiklik taşımaktadır.
TÜRKAK’ın uzmanlaşan kadrosunun idari ve mali özerkliği ve HAK’ın personelinin 2 katı olmasına rağmen birtakım sorunlar yaşıyorken, 12’si bakanlık olan 46 tane kurum ve kuruluştan meydana gelen böyle kalabalık bir kuruluşu koordinasyon ve danışma hizmeti yapmak çok zor olacaktır ki zaten yılda “en az bir kez” toplanıyor olması da kendi kuruluş felsefesinde içerisinde bunun zorluğuna işaret etmektedir. Bu nedenle kurumun temel kuruluş felsefesi itibariyle daha hızlı koordine olabilecek bir yapıda olması gerekmektedir. Bu yönüyle koordinasyonda olduğu gibi denetimde de etkin olamayacaktır. Yine 50 personel ile gıda, tekstil, eczacılık ürünleri, kozmetik gibi ürünler ile turizm ve seyahat gibi geniş bir alana sağlıklı bir hizmet verebilmesi ve bu yükü karşılayabilme ihtimali neredeyse imkânsız görünmektedir.
Bununla birlikte, personel ücretinin gündeliğinin 1,5 katı olması, genel sekreterin kamu dışından atanabilmesi, ek göstergesi ve makam tazminatının yüksek olması, KİT Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerine yapılan ödemelerin aynı olması beraberinde bu ücretlerde bir helallik tartışmasını da beraberinde getirmektedir.
Kendisi helal akreditasyonu yapacak olan bir kurumun diğer kamu çalışanlarının imkanlarına nazaran ayrıcalıklı olması helal midir? Bu bir çelişki değil midir?
2018 bütçesinde öncelikle kamuda tasarrufa yöneleceğini belirten Hükûmet, aynı zamanda yeni bir israfa yol açabilecek, Kamu İhale Kanunu hükümlerinden muaf biçimde hizmet satın alması, yurt dışında istediği sayıda ofis açabilmesi, kurumun üretebileceği bilgi ve hizmetleri dışarıdan “uzmanlık” adı altında satın alabilmesi tartışmaya açık ve kamu bütçesine yük getirici bir durum ortaya çıkarmaktadır.