“Ponpon kızlar” denince çoğunun aklına ellerinde ponponlarla hoplayıp zıplayan güzel kızlar gelse de, aslında bu faaliyet ciddi bir fiziksel güç ve yetenek gerektiriyor. Formsante dergisi, geçtiğimiz günlerde İstanbul’a gelen NBA’li Luvabulls kızlarıyla sohbet etti. Onları Amerikan dizilerinden, filmlerden, NBA maçlarından tanıyoruz çoğunlukla. Hepsi birbirinden güzel, atletik genç kızlar; hoplayıp zıplayıp dans ederken yürekleri de hoplatıyor, taraftarı coşturuyorlar. “Cheerleaders” yani Türkçedeki adıyla amigo kızlar ya da ponpon kızlar, Amerika’da büyük bir öneme sahip. Ortaokuldan liseye ve üniversiteye hemen her takımın bir de “cheerleader” takımı bulunuyor. Sadece “allstar” diye tanımlanan elit ponpon kızların sayısı 1.5 milyona ulaşıyor. Üstelik bu rakama okul takımları dahil değil. Her ponpon kızın hayalini ise Amerikan Profesyonel Basketbol Ligi NBA’de performans sergilemek süslüyor. Yani NBA ponpon kızlığın doruk noktası! İşte NBA’de performans sergileyen bu yıldız ponpon kızlardan altısı geçtiğimiz günlerde İstanbul’daydı: Shanon, Erin, Erika, Evadney, Pamela ve Cheria… Sadece güzel olmak yetmiyor Sanılanın aksine ponpon kız olmak için sadece güzel bir fiziğe sahip olmak yetmiyor. Dans, akrobasi yeteneği ve büyük bir fiziksel gücün yanı sıra uzun yıllar süren ciddi bir çalışma gerektiren bu işin bir spor dalı olup olmadığı bile tartışılıyor. Neredeyse profesyonel bir sporcu gibi yaşayan NBA amigo kızlarının maçtaki aralarda yaptıkları gösteri dans, jimnastik ve akrobasinin birer sentezi. Bu nedenle çoğu profesyonel dansçı ve dans etmeye neredeyse yürümeye başladıkları yıllarda başlamışlar. Evadney, dans etmeye 3-4 yaşlarında başladığını söylüyor. Ortaokuldan itibaren ponpon kızlar takımında yer almış. En sonunda da seçmeleri kazanarak Luvabulls’ta performans sergilemeye başlamış. Pamela, “15 yıl stüdyo çalışmalarının ve dans takımı deneyiminin sonunda Luvabulls’a katıldım. Yaşadığım yerde NBA takımı yoktu. Bu nedenle Chicago’ya taşındığımızda NBA’de yer alma şansım doğduğu için çok heyecanlanmıştım” diyor. Diğer kızlar için de durum aynı, hepsi kendilerini bildikleri günden itibaren dans ediyorlar. Kaptan Shanon, çalışma tempolarının çok yoğun olduğunu söyleyerek, “Haftada iki gün antrenmanımız var. Çoğumuz zaten başka işlerde profesyonel olarak çalışıyoruz ya da tam zamanlı öğrenciyiz. Tüm hayatımız maçlar, antrenmanlar ve okul ya da iş arasında geçiyor. Tüm bunları yapabilmek için birçok fedakarlıkta bulunmamız gerekiyor” diye konuşuyor. Ponpon kızlar ne yer? Antrenmanların ve dans çalışmalarının yanı sıra elbette böyle bir tempoyu sürdürmek için beslenmelerine de dikkat etmeleri şart. Çünkü hem dış görünüşlerine dikkat etmeleri, hem de performansları için gerekli enerjiye sahip olmaları gerekiyor. Bu tempoda spor yapan biri için katı diyetlerin geçerli olmadığını söyleyen Pamela, “Çünkü bizim yaptığımız iş gereği enerjiye ihtiyacımız var ve sağlıklı beslenmemiz gerekiyor. Her kızın kendi rejim programı vardır. Yaşam tempolarına, fiziksel özelliklerine göre değişir. Ben kendi adıma ekmek ve şekeri minimum düzeyde tutmaya çalışırım. Kızartılmış yiyeceklerden uzak dururum. Doğru seçimleri yaparak hem fit olmaya, hem de aç kalmamaya çalışmalısınız” diyor. Arada büyük bir burger yese bile eritmek için mutlaka egzersiz yaptığını söyleyen Evadney, şunları anlatıyor: “Çoğumuzun çalıştığı bir iş ya da okulu var. Bu yüzden küçük öğünler halinde yemek ve yeterli su alınıp alınmadığına dikkat etmek gerekiyor. Önemli olan vücudunun ihtiyaçlarını bilmek ve buna göre beslenmek.” Çok fazla seyahat ettiğini, sürekli bir yerlere yetişmek için zamanını arabada geçirmek zorunda kaldığını söyleyen Erica “O yüzden yanımda yoğurt, tahıl-kuruyemiş barları, meyve gibi sağlıklı atıştırmalar bulundurmak çok önemli benim için. Genel olarak küçük porsiyonlar halinde sık sık besleniyorum. Günde üç ana öğün gibi bir anlayışım yok. Böylelikle hem açlık hissetmiyorum hem de ihtiyacım olan enerjiyi alıyorum” diyor. Shanon ise “düşük sodyum diyeti” uyguluyor. Ayrıca bol bol su içmeye, taze sebze ve meyve yemeye dikkat ediyor. Ponpon kızı kurtarmak Amerikan popüler kültüründe de önemli bir yere sahip ponpon kızlar. Öyle ki, izlenme rekorları kıran Heroes dizisinin baş karakterlerinden biri de bir “cheerleader” Clear Benet; Dizide, dünyayı kurtarmanın yolu, ponpon kız Clear’i kurtarmaktan geçiyor! Birçok Hollywood starının yolu da ponpon kızlıktan geçiyor. Sandra Bullock, Brooke Shields, Meryl Streep, Reese Witherspoon, Madonna, Lindsay Lohan, Cameron Diaz bu ünlü ponpon kızlardan sadece bazıları… Amerikan toplumunda ponpon kız olmanın neden bu kadar popüler olduğunu soruyoruz Luvabulls kızlarına. “Çünkü bu, insanların takımlarına duydukları sevgiyi göstermelerinin ve onları desteklemelerinin bir yolu. Ayrıca biz de kızlar olarak kimi erkek sporlarına bu yolla katılabiliyoruz. Yani bu da bizim bu karşılaşmalara kızlar olarak katılma yolumuz” diyor Erin. Shanon ise “chearleadering” in performans sergilemek isteyen, dansı ve sporu seven biri için harika bir yol olduğunu vurguluyor. “Bunu sporcuların, taraftarların olduğu bir yerde, bir basketbol arenasında yapmak harika. Bu dans aşkını, spor aşkıyla birleştiren bir yol. Genç kızlar için de bir rol modeliz aynı zamanda. Bizi örnek alıyorlar. Profesyonel genç kadınların bu işte nasıl olması gerektiğini gösteriyoruz genç kızlara” diyor. ‘Seyirciye ve takıma ruh veririz’ Avrupa’da ve Türkiye’de holiganizm büyük bir problem. Özellikle futbol sahalarında, ama basketbolda da son yıllarda şiddetin dozu yükselmeye başladı. Peki, onlarda durum nasıl? Dansları, gösterdikleri performanslar sahalarda barışa katkıda mı bulunuyor, yoksa seyircilerin testosteron oranını yükseltip onları provake mi ediyor? Bu soru karşısında hepsi kahkahayı basıyor. “Bizim seyircilerimiz oldukça pozitif ve sportif. Dans ettiğimizde bu pozitif davranışların artmasına hizmet ederiz, seyirciyi havaya sokarız. Asla onları kışkırtacak ya da karşı takıma saygısızlık edecek şeyler yapmayız. Performansımızı sergiledikten sonra bize tezahürat yaparlar, daha fazla görmek isterler. Bu yüzden sahada negatif bir etkimiz olduğunu düşünmüyorum. Müzik de insanları rahatlatır. Aslında bizim şovlarımızı izleyip, basket takımımızı seyredip, üstüne de bir-iki bira içtiklerinde kendilerini gerçekten iyi hissediyorlar diye düşünüyorum” diyor Cheria. Shanon ise, “Bazen takım kötü gider, seyircinin morali bozulur, hayal kırıklığı yaşar. O zaman “timeout” olduğunda arenaya biz çıkarız. Bizim oradaki rolümüz takıma da, seyirciye de biraz umut ve ruh vermek, onları motive etmek ve takımın kazanması sağlamaktır” diyor. Zamanla yarışıyorlar Ponpon kızlar sahaya mola verildiğinde çıkıyor ve adeta zamanla yarışıyorlar. Şovlarını sergilemek için 90 saniyeleri var. Mola bittiği an ise, koştur koştur sahayı boşaltıyorlar. Bu koşturmaca ve akrobatik hareketler elbette bir takım sakatlıklara ya da kazalara neden olabiliyor. Luvabull’ların başına ciddi bir yaralanma gelmemiş, ama Amerika’daki spor yaralanmalarında ponpon kızlar başı çekiyor. Erin geçtiğimiz sezon sakatlanmış. “Pek ciddi bir şey değildi. Bizim koçumuz bu konuda çok hassas, gerçekten kendimize bu noktada dikkat etmemiz için elinden geleni yapıyor. Bizim prensibimiz sağlık her şeyden önce gelir” diyor. Ponpon kızların tüm gün ne kadar dans ettikleri ise maçta verilen mola sayısına bağlı. Ayrıca her ponpon kız takımı kendi sahasında şovlarını sergiliyor. Deplasmana gitmiyorlar. Dolayısıyla her zaman tek takımın kızları sahada oluyor. Luvabulls’un 20 -30 farklı şovu var. Caz, hiphop gibi değişik dans stillerinde şovlar hazırladıklarını söyleyen Pamela, “Bu, taraftar için çok eğlenceli. Çünkü o gün neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar, her zaman farklı bir performansla karşılarına çıkıyoruz ve onlara sürpriz yapıyoruz” diyor. Saha coşarken dans Binlerce taraftar tezahürat yaparken, çığlık çığlığa bağırırken sahaya çıkıp dans etmek oldukça heyecan verici, bir o kadar da ürkütücü olsa gerek. Erin, “Bu bir klişe gibi gelebilir ama sanki bir rüyada gibiyim” diyerek, performanslarını sergilerken neler hissettiğini şöyle anlatıyor: “Gerçekten istediğin bir şeyi yapıyorsun ve diğer insanlar da senin eğlendiğin kadar eğleniyor bu iş sırasında. Taraftar da eğleniyor, sen de… İki taraflı bir şey bu. Farklı performanslarda kalabalık sessiz bir şekilde izler, ama bizim yaptığımız performanslar sırasında ise bağırıyorlar, tezahürat ediyorlar, müziğin ritmine uyuyorlar, bu yüzden tüm diğer performans şekillerinden farklı.” Cheria, uzun yıllardır bu işi yapmasına rağmen hala biraz gergin olduğunu anlatıyor. Shanon’un Luvabulls’taki beşinci sezonu. Ancak yine de performanslar öncesinde yaşadığı heyecana engel olamıyor. “Çünkü basketbol sahasında bir tarih var, taraftar da bu tarihi ve enerjiyi hissediyor. Bunun bir parçası olmak, üstelik sahadaki bir parçası olmak harika. Oyunculara da herkesten daha yakın olabilecek kişiler bizleriz sahada. Bu nedenle her maçta yeniden heyecanlanırım” diyor. Luvabulls kızlarını tanıyalım ● Erin: Dansa 5 yaşında başlamış Southeast Missouri State Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi. Aynı zamanda dans öğretmenliği de yapıyor. Dans dersleri almaya 5 yaşında başlamış. Bale, tap, caz, lirik, hip hop ve modern dans yapmış. Okul yaşamı boyunca ponpon kızlık yapan Erin, “NBA’de dans etmek bu kariyerin en üst aşamasıydı ve ben de buradayım” diyor. Genç dansçılara, karşılarına çıkan engellerden korkmamaları ve isteklerinin peşinden gitmelerini tavsiye ediyor. Dans ve takım çalışmaları dışında kaya tırmanışı yapıyor ve öğretiyor. ● Erika: Lakabı “E” 28 yaşında. Satış ve pazarlama koordinatörü olarak çalışıyor. En favori egzersizi dans. Bunun dışında yaz aylarında plaj voleybolu ve kick ball oynamayı seviyor. Dans çalışmalarına 5-6 yaşlarında başlayan Erika için dans etmek bir tutku... “Üniversitede en büyük isteğim Chicago Luvabulls’a katılmaktı” diyen Erika, genç dansçılara tutkulu, mütevazı olmalarını ve çok çalışmalarını tavsiye ediyor. Kendini arkadaş canlısı ve tutkulu biri olarak tanımlıyor. Atıkları geri dönüşüm kutularına atmayan ve trafikte sinyal vermeyen insanlara sinir oluyor. ● Evadney: 20 yıldır dans ediyor Bir firmada proje direktörü olarak çalışan Evadney’in lakabı da"E." Dans dışında en sevdiği fiziksel aktivite koşmak. 20 yıldan fazla bir süredir dans ediyor. Luvabulls’ta dans etmeyi seçmesinin nedenini “Dansı, genç dansçılara rol model olmayı seviyorum. Ayrıca basketbolu da seviyorum” diye açıklıyor. Kendini dürüst ve alaycı biri olarak tanımlıyor. Genç dansçılara tavsiyesi ise şöyle: “Her zaman gülümseyin ve kimse sizi izlemiyormuş gibi dans edin!” ● Shanon: Doğuştan Luvabull Bir Chicago’lu olarak Chicago Bulls ile henüz 3 yaşındayken ailesiyle gittiği maçlarda tanışmış. Maçlar sırasında dans eden kızlara o kadar hayranmış ki, bir gün o da onlardan biri olmak istiyormuş. 20 yıl boyunca klasik bale, tap ve caz dans yapmış. Bunlara bir de buz patenini eklemiş. Egzersiz yapmayı çok seviyor. Yaz aylarında softball ve golf oynuyor. Ayrıca hemen her gün 8-11 kilometre arası koşuyor! Hırslı ve yaşam dolu biri olduğunu söylüyor. 5 yıldır Luvabulls’ta performans sergileyen ve 3 yıldır takım kaptanı olan Shanon, DePaul Üniversitesi’nden mezun olmuş ve sosyoloji alanında çeşitli yüksek lisans yapmış. Modelliğin yanı sıra yine aynı üniversitede dans takımı program direktörlüğü yapıyor. ● Pamela: Rock müzik tutkunu 26 yaşındaki Pamela, executive muhasebe müdürü olarak çalışıyor. Taraftarlar ona kısaca “Pammy” diyor. 15 yıllık dans deneyimi olan Pammy, Luvabulls gibi bir takımda yer almanın büyük bir fırsat olduğunu düşünüyor. Rock müzik dinlemeyi seviyor. Kendini özgür, mutlu ve uysal biri olarak tanımlıyor. Pamela genç dansçılara önlerine çıkan fırsatları değerlendirmelerini tavsiye ediyor. ● Cheria: İlişki terapisti olmak istiyor 24 yaşında. Psikoloji eğitimi görüyor. İlişki terapisti olmak ve kitap yayınlamak istiyor. Lakabı “Slim” ve “Ria”. Okul hayatı boyunca süren ponpon kızlık macerasının sonunda bir üst aşamaya geçmesi gerektiğine karar vermiş ve Luvabulls’a katılmış. “Her ne kadar tüm hayatım dansla iç içe geçse de Luvabulls’a katıldığımda daha da fazlasını öğrenmem, daha fazla çalışmam gerekti. Burada her gün yeni bir şeyler öğreniyorsunuz. Bu nedenle bu takımda yer almayı çok seviyorum” diyor.