Bu gerçekten olabilir mi? Gerçekten bazı hastalıklar dehaların kendilerine özel teknikleri olarak algılanıp, sanatlarını olumlu yönde etkileyebilirler mi? İki elde şizofreni riski!Az gelişmiş beyin şizofreni yapıyorTarihte şizofreni hastalığına yakalanan bir çok önemli isim vardır. Bunların en bilinenleri John Nash(Nobel Ödüllü Matematikçi), Andy Goram(İskoçyalı futbol oyuncusu), grubun ilk yıllarında bestelerin çoğunu yazan, vokal yapan ve gitar çalan ama ne yazık ki hastalığı yüzünden grubu bırakmak zorunda kalan Pink Floyd’dan Syd Barrett’tır. 1922’de “Ruh Hastalarının Resimleri” adlı kitabı yayınlanan Prinzhorn, sanatla tedavinin öncüsü olarak kabul edilir. Prinzhorn, araştırmalarını yaptığı Heidelberg Üniversitesi Psikiyatri Kliniği’nde aslında sanatçı olmayan şizofreni hastalarının yaptığı resimleri biriktirir. Onun koleksiyonundaki pek çok parça fazlasıyla sıra dışı özellikleri ve ustalıklı yapılışlarıyla modern sanatçıların eserlerine çok benzer. Bu psikotik sanatçılardan en önemlisi Adolf Wölfli’dir. Paranoid şizofreni tanısı konulan Wölfli, hastaneye yatırılmasından 4 yıl sonra resim yapmaya başlar. Ölümünden sonra kara kalem ve renkli kalemlerle yaptığı resim ve desenler satılmaya başlanır. Kısa süre sonra da adına bir vakıf kurulur. Eserleri de İsviçre’nin Bern Sanat Müzesi’nde korunmaya alınır. O dönemde şizofreni hastalarının sanatçı olamayacağına inanılırmış. Fakat daha önceden eğitim almayıp da, hastanedeki çalışmaları sonrasında şaşırtıcı eserler ortaya çıkaran hastalar bu fikri değiştirmiştir. Ama bir isim var ki, o şizofren ressamların en bilineni ve hastalığının tüm ruh hallerini resimlerine en çok yansıtanıdır. Louis Wain(1860 - 1939), yaptığı sıradışı kedi resimleriyle tanınan ünlü bir ressamdır. Onun tablolarında çay partisi veren kediler gibi olağan dışı durumlara rastlayabilirsiniz. Ölümünden on beş yıl kadar önce şizofreniye yakalan ve iyi olduğu dönemlerde kedileri en sevimli ve insanımsı halleriyle tasvir eden Wain’in, hastalığı atakta olduğu dönemlerde tavuskuşu kuyruğuna benzeyen, sanki dışarıya enerji yayıyormuş gibi görünen, rengarenk ve kelimenin tam anlamıyla rahatsız edici kediler resmetmeye başlamıştır. Böylece sanatçı istemsiz olarak ortaya 2 farklı teknik çıkarmıştır. Hiç kuşku yok ki bunlardan en dikkat çekici olanı da şizofreniyken yaptığı resimlerdir. Onun şizofreni hastası olduğunu bilmeyen pek çok insan, aynen Picasso’nun da yaptığı gibi, resmetme yeteneğini mükemmelleştirdikten sonra artık kendisini aşan bir tarzı benimsediğine inanmıştır herhalde. Fakat migren hastalığından mustarip olan Picasso’da da olduğu gibi, Wain de aslında bunu farkında olmadan yapmıştır. Peki eğer kişi bir sanatçıysa ve yakalandığı hastalığın yan etkileri aslında farkında bile olmadan sanatına etki ediyorsa ve bu da sanki bir stil gibi algılanıyorsa...
Bu gerçekten olabilir mi? Gerçekten bazı hastalıklar dehaların kendilerine özel teknikleri olarak algılanıp, sanatlarını olumlu yönde etkileyebilirler mi? VKV Amerikan Hastanesi’nden Psikiyatr Dr. Gülçin Arı Sarılgan konuyla ilgili olarak “Psikiyatrik hastalıklarda sanata yatkınlık son yıllarda çok araştırılan bir konudur. Hiçbir hastalık insandaki sanatsal kapasitenin belirleyicisi olamaz ama bunu etkileyebilir. Bu konuda yapılan araştırmaların bir çoğunda sanatçı olmakla psikiyatrik rahatsızlıklar arasında ilişki olduğu vurgulanmıştır. Fakat bu bulgular kesinlik kazanmamıştır. Şizofreni hastaları sözel dili yeterince iyi kullanamadıklarından görsel dili daha çok tercih ederler. Belki de hastalığın doğasında var olan bu iletişim sorunu, hastayı doğal bir şekilde sanata yönlendirir” diyor.
Şizofreni nedir? Şizofreni kelime anlamı akıl yarıklığı olan şizofreni hastalığı genç yaşta başlayan, insanın giderek kişilerarası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendine özgü bir içe-kapanım dünyasında yaşadığı; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü ağır bir ruhsal bozukluktur. Kişiliğin bütünlüğünü sağlayan beyin bölgelerinin gelişimindeki aksaklıklar düşünce-duygu ve davranışlarındaki bütünlüğü bozmaktadır. Sonuçta dissosiasyon yani bütünün parçalarının çözülmesi dediğimiz durum ortaya çıkmaktadır.
Şizofreni hastalarının sanata yatkın olduğu söylenir, hastalığın böyle bir etkisi var mıdır? Psikiyatrik hastalıklarda sanata yatkınlık son yıllarda çok araştırılan bir konudur. Hiçbir hastalık insandaki sanatsal kapasitenin belirleyicisi olamaz ama bunu etkileyebilir. Bu konuda yapılan araştırmaların birçoğunda sanatçı olmakla psikiyatrik rahatsızlıklar arasında ilişki olduğu vurgulanmıştır. Hatta bazı araştırmalarda sanatsal yetenek ile psikiyatrik hastalıkların ortak bir geni olduğu sonucuna varılmıştır. Bu genlerin bazı kişilerde şizofreniye bazılarında ise maniye sebep olduğu söylenir. Hatta şizofreni hastası ebeveynlerin çocuklarının sanatsal eğilimlerinin diğer ebeveynlerin çocuklarına göre daha fazla olduğu iddia edilmiştir. Böylece şizofreni hastalığı ile sanatçı olma özelliğinin aynı genin sonucu olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Fakat yine de bu bulgular kesinlik kazanmamıştır. Manik-depresif bozukluk da yazarlar ve sanatçılar arasında sık görülen bir hastalıktır. Şizofreni hastaları sözel dili yeterince iyi kullanamadıklarından görsel dili daha çok tercih ederler. Belki de hastalığın doğasında var olan bu iletişim sorunu, hastayı doğal bir şekilde sanata yönlendirir. Resimlerinde kendisi için özel anlamı olan bilinçaltının ilkel nesne sembolleri kullandığından hastaların resimlerini anlamak güçtür. Araştırmalar manik depresif hastalıkta tedavi ile hastanın üretkenliğinin kesintiye uğradığı halde şizofrenlerinin üretkenliklerinin tedavi sürecinden etkilenmediğini göstermektedir. Hastanın sanatını evrensel boyuta taşıyabilmesi, onun iyileşmesinin en önemli göstergesidir.
Peki şizofreni hastalığı genetik midir, zamanla mı ortaya çıkar? Şizofreninin oluş nedenleri henüz kesin olarak aydınlatılamamıştır. 20-30 yıldan beri şizofreni giderek artan bir yaygınlıkla beynin bir gelişim bozukluğu olarak kabul edilmektedir. Erken başlangıçlı şizofreniklerde kalıtımın önemi daha da artmaktadır. Hastalığın oluş nedeninin henüz kanıtlanmamış bir beyin bozukluğu olduğu görüşü kesinlik kazansa bile, bu rahatsızlığın ortaya çıkışında ve zaman zaman görülen alevlenmelerde çevresel ve ruhsal etmenlerin varlığı küçümsenmemektedir. Şizofrenin bütün dünyada herhangi bir erişkin topluluğunda yaygınlığı yaklaşık yüzde 1’dir. Anne veya babadan birisi hasta ise çocuklarda hastalık riski yüzde 13; her ikisinde de hastalık varsa bu oran yüzde 35-40’a çıkmaktadır. Akrabalık uzaklaştıkça bu oranlarda düşme görülmektedir. Yapılan ikiz çalışmalarında konkordans(eş hastalanma oranı) çift yumurta ikizlerinde ise yüzde 10-15; tek yumurta ikizlerinde yüzde 35 -47’dir. Görüldüğü gibi bir risk etmeni olarak kalıtımın yeri kesinleşmiştir ancak genetik geçişin türü ve biçimi henüz tam olarak bilinmemektedir. Çok genli ve çok etkenli(polijenik ve multifaktöryel) bir geçiş olduğu tezi savunulmaktadır.
Şizofreni tanısı konulurken resimlerden yararlanılabilir mi? Eğer hasta resim çiziyorsa tabii ki. Özellikle tanı konulurken resimler biçim elemanları, simge ve renkleri açısından incelenir. Hastanın resimlerinde ölçü, denge, simetri ve ahenk olup olmadığına bakılır. Renklerin sıcak, soğuk, parlak, karanlık olup olmadığına bakılır. Takip sürecinde de bu gözlem devam eder. Alevlenme ve iyileşme dönemindeki resimler birbirinden farklıdır. Hasta iyi olduğu dönemlerde düzgün resimler yaparken, alevlenme döneminde resimlerde farklılık gözükür.
Nedir bu farklılıklar? Örneğin hastalığın alevlenme döneminde ölüm korkusu çoğaldığı için hastalar resimlerinde kafatası vb. figürler ya da dış dünya tarafından takip edildiklerini düşündükleri için göz figürlerini sıklıkla kullanabilirler. Resimler daha fantastik, renkler ise daha canlı olur.
Hastalığın belirtileri nelerdir? Hastalığın başlangıç belirtileri: Çeşitli obsesyonlar, metafizik-dinsel uğraşılar, korkular ile olabildiği gibi bazen bir depresyon ya da ileri derecede bir manik atak gibi başlayabilir. Hastalığın ayırt edici(karakteristik) belirtileri: Düşünce ve algıda bozulmalar(varsanı ve sanrılar), konuşmada düzen bozukluğu(sapmalar ve sözcük salatası gibi), çok dağınık ya da katatonik davranış; duygulanımda küntleşme; konuşmanın ve istencin azalması gibi eksi(negatif )belirtiler. Hastada çalışmaya, sosyal etkinliklere, kişilerarası ilişkilerine, kişisel görünüm ve hijyene karşı ilgi azalması görülür.