"Hem TÜSİAD'ı hem de AKP'yi gerecek bir süreçle karşı karşıyayız"

"Hem TÜSİAD'ı hem de AKP'yi gerecek bir süreçle karşı karşıyayız"

Evrensel yazarı Bülent Falakoğlu, TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes'ın "Bazı OHAL uygulamaları özellikle Anadolu'da ticari hayatı kötü etkiliyor. OHAL'in bir an önce kaldırılması, KHK ile yönetimin sonuna gelinmesini bekliyoruz. Toplumsal mutabakkalanat zemininin oluşturulması, birleştirici söylemlerin hayata geçirilmesini istiyoruz" ifadesiyle ilgili olarak "Hem TÜSİAD’ı gerecek, hem de AKP içini gerecek bir süreçle karşı karşıyayız" görüşünü savundu.

Bülent Falakoğlu'nun "TÜSİAD'ın çıkışı; ağız aynı zemin farklı(1)" başlığıyla yayımlanan (5 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Patronlar kulübü TÜSİAD’ın hükümete çıkışı...

Geçen haftanın önemli gündemlerinden biriydi, kuşkusuz. Şöyle düşünenler olabilir: Ne var canım! TÜSİAD ara ara bunu zaten yapıyor. Etkisiz sıradan bir mevzu. Ağız aynı ağız. Söylem, üç aşağı beş yukarı, aynı söylem. Lakin zemin farklı. İşte bu zemin farklılığı, içeriği değiştiriyor. Açıklamayı, zevahiri kurtarmak kabilinden bir söylem olmaktan çıkarıyor. Ciddi bir gerilime dönüştürüyor.   OHAL kaldırılsın, KHK ile yönetime son verilsin. Mülkiyet güvenceleri korunsun. Hukukun üstünlüğü, erkler arası güç dengesi  sağlansın. Yargı bireysel hakları korusun, yargılamalar insan onuruna uygun yapılsın. İdam cezası tartışmaları sonlansın. AB’ye yönelik eleştiriler yumuşatılsın. Laiklik hedef alınmaktan vazgeçilsin. Terör ile Kürt meselesi ayrıştırılsın. Başbakan Binali Yıldırım’ın önünde sarf edildi bu sözler. Ve hükümetin 15 Temmuz sonrası uygulamalarına yöneltilen TÜSİAD’ın daha önce yönelttiği eleştirilere göre oldukça sertti!

"Eyy TÜSİAD" haşlamaları ortaklaşmadı 

Açıklama çekingen değil, yüksek sesli ve sert olunca da...

‘Yandaş’ yazarlardan onlarca cevap geldi. Küresel sistemin kapıkulları. Celladına âşık tasmalı çekirgeler. Yeni Şafak’tan Yusuf Kaplan’ın* TÜSİAD için sarf ettiği bu sözler gibi... Cevapların kimisi hakaretamiz ifadeler de içeriyordu.   Yalnız, daha önce ara ara karşılaştığımız, “Eyy TÜSİAD” haşlamalarından farklı bir şey oldu. AKP cephesinde yer alanların kimisi TÜSİAD’a destek verdi. Kimisi de TÜSİAD’ın adını dillendirilmeden, TÜSİAD ile aynı tezleri öne sürdü. Örneğin, ekonomi gerçeğiyle yüzleşmeye çağıran Karar yazarı Ali Karaalioğlu... “Bizatihi AK Partili yıllar bu doğrusal ilişkinin ispatlandığı, daha fazla demokrasinin daha yüksek refah ürettiğinin görüldüğü yıllardır” dedi. Bu çıkışlardan aldığı güçle, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül aktif siyaseti bıraktığını kesin bir dille vurguladıktan sonra... “Tabii ki bütün tecrübelerimi bir kenara koyacak değilim” diyerek şu tespiti yaptı: Türkiye olağan hale dönmeli, AB süreci devam etmeli, idam geçmişe dönük uygulanamaz ve Türkiye’ye yük olur.” Karar gazetesinden İbrahim Kiras, “Bu noktaya gelmiş olması geç de olsa iyi” diyerek TÜSİAD’a açık destek verdi. “Ne de olsa aklın yolu bir” diyen Kiras’ın tespiti şöyle: “Çözümün nerede olduğunu anlamak için alim olmaya da gerek yok aslında. Daha da güzeli ise iktidardaki AK Parti’nin uzun uzun çözüm formülleri aramasına ihtiyaç yok. Çünkü muhtaç olduğu kudret kendi fabrika ayarlarında…” Fabrika ayarlarının ne olup olmadığı bir yana... AKP’nin içinden yükselen bu itirazlar, gidilen yolda hem fikir olunmadığının göstergesi. TÜSİAD çıkışıyla kesişen bu hem fikir olmama hali zurnanın zırt dediği yeri işaret ediyor.  

Dalgadan tsunamiye mi?

Her ne kadar, İslami-muhafazakâr kapitalistlerin güçlenmesine yol açsa da...  

Bu sermaye kesimlerinin boylarını aşan bir siyasal etkiye sahip olmalarını sağlasa da... AKP’nin, bütün sermayenin önünü açan, has bir sermaye partisi olduğu su götürmez bir gerçek. TÜSİAD sermayesinin AKP iktidarında büyümesi de... Başat konumunu sürdürmesi de... İhracatın yüzde 40’a yakınını hâlâ elinde tutuyor olması da... KOÇ Holdingin tepesindeki Ali Koç’un, “Böylesi desteği hiçbir iktidar döneminde görmedik” demesi de... Hepsi ama hepsi AKP’nin sermayenin önünü açan tutumuyla ilgili. AKP hükümetine verdiği destek zaman içinde dalgalı bir seyir alsa da... TÜSİAD’ın ana çizgileriyle AKP’nin politikalarından yanaydı. Karşı gelişler bu ortaklığı bozacak nitelikte değildi. Şimdi dalgalar Tusunamiye dönebilir.

* “İki asırlık zillet bitecek, izzet süreci başlayacak”, 2 Aralık 2016, Yenişafak.

OHAL sermayeye yararken...

Ekonomik büyümenin önünü açan temel unsurlardan biri de ücret. Ücretleri düşürmek, işçi maliyetlerini azaltmak yani işçileri sömürmek bu sistemde belli bir büyüme ivmesi yaratıyor.

OHAL’le grevler yasaklanırken... İşçilerin ücret zammı eylemlerine izin verilmezken... Kiralık işçiliğin önü açılırken... Ülke sermaye için cennet bahçesine çevrilirken... Bunların üzerine basarak büyüyebilecek TÜSİAD’ın çıkışı neden? Hak, hukuk, demokrasi mi?.. Daha önce kayyum düzenlemesine karşı, “yeniden değerlendirilmesi gerek” diye itiraz eden... Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyon karşısında, “Medyanın demokrasideki görevi zayıflatılıyor” uyarısı yapan... TÜSİAD’ın demokrasi istediği düşünülebilir. Sermaye demokrasiyi ancak birikimi sürsün, mülkiyet hakkına dokunulmasın diye ister. Hükümet daha önce de torba yasa ve bir gecede çıkardığı onlarca KHK ile ülkeyi yönetmişti. TÜSİAD’ın bir itirazı olmamıştı. 4+4+4 eğitim modeline geçilirken, “Kız çocukları eğitim dışında kalacak” eleştirisi yaptığında... İktidarın tepesinden, “Sen işine bak. Meslek liselerinden sana ucuz ve nitelikli emek gelmesinin önünü açtık. Çıkarlarını düşün” cevabı almıştı. TÜSİAD bu cevap karşısında susmuştu.   TÜSİAD’ın, iktidarın laiklik karşıtlığı başta olmak üzere... Birçok antidemokratik uygulamaları karşısında da sustuğuna... Bu sessizlik karşısında ‘tırsak burjuvazi’ eleştirilerine maruz kaldığına çokça tanık olmuştuk. Oysa ‘tırsak’ değil, sınıfsaldı. Kaybettiği kırıntıya değil kazandıklarına bakıyordu. Şimdi OHAL altında kazandıklarını kaybettirecek bir tabloyla karşı karşıya. Hem TÜSİAD’ı gerecek, hem de AKP içini gerecek bir süreçle karşı karşıyayız.   Yarın devam edeceğiz.