Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, Büyükada tutuklularının serbest bırakılması ve çeşitli davalarda çıkan kararlarla ilgili olarak, "Bir süredir eleştiri konusu olan, evrensel hukukun suç saymadığı, dönemin getirilerinin zorunluluğu nedeniyle suç kapsamına alınan tüm uygulamalardan vazgeçilecek" dedi.
Mağduriyet giderme ve normalleşme için önemli adımlar atılıyor diyen Sarıkaya, "Ancak şunu söyleyebilirim, “henüz tomurcuk aşamasına gelmemiş”olsa da Ankara’da iklim değişiyor" ifadesini kullandı.
Sarıkaya'nın "Sempatizan’a yenileri geliyor" başlığıyla (2 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
TBMM kulisinde bir süredir dile getiriliyordu...
Büyükada kararı da “buna örnek” gösteriliyordu.
Hükümette ve AK Parti’de etkin iki isimle önceki günkü sohbetim de bunun işaretleriyle doluydu.
Bir süredir eleştiri konusu olan, evrensel hukukun suç saymadığı, dönemin getirilerinin zorunluluğu nedeniyle suç kapsamına alınan tüm uygulamalardan vazgeçilecek.
Bunun en önemli adımlarından biri, arkadaşım Fevzi Çakır’ın imzasıyla haberleşerek dünkü gazetemizin manşetinde yer aldı.
Buna göre Yargıtay, “örgüt üyesi” tanımının çerçevesini yeniden çizdi.
Bir kişinin örgüt üyesi sayılabilmesi için “örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmesi gerektiğini” belirtti.
Doç. Dr. Vesile Sonay Evik’in “doçentlik tezi”ne atıf yaparak, “Sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek örgüt üyeliği için yeterli değildir” yaklaşımını benimsedi.
“Kişinin silahlı terör örgütüne suç işlediğini bilerek girmesi gerektiğine” vurgu yaptı.
Bu durumda olan tutuklu kişinin de tahliyesine karar verdi...
Yargıtay, bu kararıyla çok önemli bir adım attı.
Çünkü mahkemeler sendikaya üyelik, bankaya para yatırmayı örgüt üyeliğinden sayıyor ve tutuklama gerekçesi yapıyordu.
Yargıtay, bu kararıyla sempatizanlığı suç olmaktan çıkardı.
Şunu duyurayım, 2 haftaya kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndan bu yönde bir karar daha çıkacağı belirtiliyor.
Hukukçular ile dünkü sohbetimden anladığım kadarıyla, henüz yazım aşamasında olan Ceza Genel Kurulu kararı da Yargıtay 16. Dairesi’nin “sempatizan” kararını destekliyor.
Kararın FETÖ ile ilgili yargılamalarda emsal teşkil etmesi kaçınılmaz.
Çünkü silahlı terör faaliyetine katılacağını bilmeden sempati duyduğunu söyleyen binlerce kişi var.
Bunların, örgütün yöneticilerinin izniyle girilebilen ByLock benzeri iletişim yazılımlarına da rastlanmış değil.
Ayrıca Yargıtay da son kararında “ByLock eşittir mahkûmiyet” demiyor.
Ancak Yargıtay’ın kararı hukukçular arasında bir tartışmayı daha başlattı.
O da ceza yargısı kararlarının, idari yargıyı hangi oranda etkileyeceği...
Özetle, sempatizanı olarak sadece öğretmenler sendikasına üye olduğu veya bankaya para yatırdığı için kamu görevinden atılmış olanlar açısından Yargıtay’ın kararı emsal teşkil eder mi?
Bir gruba göre etmez; çünkü ceza mahkûmiyeti idareyi bağlar; ancak ceza beraati idareyi ilgilendirmez.
Yani, ceza için suç teşkil etmeyen, idare açısından disiplin sorunu oluşturabilir.
Tartışma da bu noktada düğümleniyor.
Yargıtay’da da tartışılan birinci görüş, cezanın suç saymadığı ağır disiplin kararlarının, idare açısından da suç olmaktan çıkması, daha geniş perspektiften bakılmasını savunuyor.
Ergenekon, Balyoz sürecinde hukuk dışı yollarla elde edilen delillerin, hukuka yan yollar açıp suç kapsamına alınmasını ve disiplin cezasıyla binlerce kişinin mağdur edilmesini örnek gösteriyor...
İkinci görüş ise Yargıtay’ın bu kararına ilave olarak Ceza Genel Kurulu’nun yakında alacağı kararın idari yargıyı da harekete geçireceği yönünde...
Bekleyip göreceğiz...
Ancak şunu söyleyebilirim, “henüz tomurcuk aşamasına gelmemiş”olsa da Ankara’da iklim değişiyor.
Mağduriyet giderme ve normalleşme için önemli adımlar atılıyor.