Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, Anayasa Mahkemesi'ne, "OHAL KHK’siyle 50 kanun değiştirildiği, karakol ve cezaevlerinde işkence yapıldığı iddialarını hiç umursamıyor mu" sorusunu sorarak "Her ay vergilerimizin 5 milyon TL'sini ayırdığımız Anayasa Mahkemesi neden var" dedi. "Bana göre AYM, en çok temel hak ve özgürlüklerin insan onuruna yaraşır biçimde kullanılması için var olmalı" diyen Toker "Yasama ile yürütme organları temel hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlıyor mu sorusu, AYM’nin kadrajına girmeli" diye yazdı.
Çiğdem Toker'in Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısı şöyle:
Anayasa Mahkemesi (AYM), “genel bütçe kapsamında” bir idare. Vergilerimizle finanse ediliyor. Kurumsal varlığını sürdürmesi, her yıl bütçeden pay ayrılmasına bağlı.
Örneğin Resmi Gazete’de yeni yayımlanan Orta Vadeli Mali Plan’a göre, AYM 2017 bütçesinden, 58 milyon 784 bin TL ödenek kullanacak.
Aylık ortalama örtülü ödenek giderinin 150 milyon TL olduğundan bahisle, bu yıllık bütçenin o kadar da yüksek olmadığı söylenebilir. Olsun, biz dönelim AYM ödeneğine: 58.8 milyon TL’nin 24 milyon TL’si personel giderlerine ayrılmış. Başka bir ifadeyle AYM’nin aylık ortalama maaş harcaması 2 milyon TL olacak.
20.6 milyon TL’si ile mal ve hizmet satın alacaklar. Personelin bir yıl boyunca ilaç masrafları için kullanacağı ödenek tutarı da açıklandı: 1 milyon 169 bin TL.
Bu güncel bilgilerin ardından, “Her ay, vergilerimizin 5 milyon TL’sini ayırdığımızAnayasa Mahkemesi neden var” sorusunu sorabiliriz.
AYM’nin bütçe giderlerinin gelişimini ve mali tabloları sitesinden düzenli olarak yayımlaması, bu soruya engel değil. Evet AYM neden var? Konunun uzmanları, okumakta olduğunuz köşenin sınırlarını aşan ayrıntılı ve yetkin cevaplar verebilir. Teorik kapsam; norm denetimi, bireysel başvuru siyasi parti kapatma, yüce divan diye uzar gider.
Bana göre AYM, en çok temel hak ve özgürlüklerin insan onuruna yaraşır biçimde kullanılması için var olmalı. “Yasama ile yürütme organları temel hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlıyor mu, yoksa cezaevlerinde karakollarda işkence var mı, hak ihlalleri sıradanlaştı mı, avukatlar bile cezaevlerinde dövülüyor mu” sorusu, AYM’nin kadrajına girmeli.
Bunu sadece, naif naif kalbimden geçenler olarak ben söyleyip dilemiyorum. AYM heyetinin de vakıf olduğundan emin olduğum hukuk yazını da böyle diyor.
Anayasa yargısının özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en çok, temel ve özgürlüklerin insan onuruna yaraşır biçimde kullanılmasının güvencesi sayıldığı, bu güvencenin özellikle hak ihlallerinin sıradanlaştığı totaliter rejimlerde daha büyük önem kazandığını vurguluyorlar.
AYM, CHP’nin OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi’nin (KHK) iptali istemiyle yaptığı başvuruyu “yetkisizlik” nedeniyle reddetti. Daha önceki yazılarda anıp altını çizdiğimiz gibi, 148. maddenin “lafzına” sığındı. Nedir? “Olağanüstü hallerde sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan KHK’lerin şekil ve esas bakımından anayasaya aykırılığı iddiasıyla AYM’de dava açılamaz.”
Peki iki üyesi cezaevinde bulunan AYM’nin mevcut heyeti, bundan 25 yıl önceki kararı neden yok saydı? Neden, OHAL kararnamelerinin tam da aynı madde gereği yasa değişikliği yapamayacağı, OHAL konusu ve süresi dışında konularda norm üretemeyeceği yönündeki içtihadıyla kendini bağlı saymadı? Çıkarılan KHK’lerin, içerik ve konu bakımından 148’e uyup uymadığını incelemeye gerek bile duymadı?
Acaba 58.8 milyon TL bütçeli (aylık 150 milyon TL örtülü ödenek harcamasıyla karşılaştırıldığında çok da yüksek bir tutar olmadığı söylenebilir bile) AYM, bir OHAL KHK’siyle 50 kanun değiştirildiği, karakol ve cezaevlerinde işkence yapıldığı iddialarını hiç umursamıyor olabilir mi?