Her derde bir aşı geliştiriliyor

Her derde bir aşı geliştiriliyor

T24 - Tıp araştırmacıları şeker hastalığından nikotin bağımlılığına uzanan her türlü soruna çözüm getirebilecek yeni tür aşıların geliştirilmesine çalışıyorlar... 113 tedavi edici aşı geliştiriliyor.

İki yüzyıl önce, bir mandırada çalışan kızın derisindeki sıyrıktan aldığı sıvıyı 8 yaşındaki bir çocuğa aktaran Edward Jenner bilimsel anlamda ilk aşıyı uygulamış oldu.

İngiliz hekim mandırada çalışan ve deride pek de ciddi olmayan belirtilerle kendini belli eden inek çiçeği hastalığına yakalanan kişilerin, çok daha ölümcül etkiler yaratan ve o dönem Avrupa’da her yıl 400 bin kişinin ölümüne yol açan çiçek hastalığına karşı bağışıklık kazandıklarını biliyordu.

Bu görüşten yola çıkan ve inek çiçeğinin deri üzerinde oluşturduğu sıyrıktan alınacak sıvının küçük çocuğu çiçek hastalığına karşı bir biçimde koruyacağını ümit eden Jenner sonuçta haklı çıktı. Günümüzde türlü türlü aşılar oldukça düşük bir maliyetle dünyada her yıl yaklaşık 3 milyon kişinin yaşamını kurtarıyor.

Bağışıklık sisteminin hastalıklara yol açan tehlikeli mikropları tanımasını ve onları etkisiz duruma getirmesini sağlayan aşılar, insanları onyıllar, hatta yaşamı boyunca hastalıklara karşı koruyabiliyor.

Jenner’in görüşlerinden yola çıkan tıp araştırmacıları bağışıklık sisteminin inceliklerini daha iyi kavramalarını sağlayacak yöntemlerden yararlanarak yerleşik hastalıkların kökünden yok edebilecek, hatta bedenin kimi işlevlerini değiştirebilecek sağaltıcı aşıların geliştirilmesine çalışıyorlar. 2010 yılında ABD’de yapılan bir piyasa araştırması, çoğu insan üzerinde deneme aşamasında olan, 113 sağaltıcı aşının geliştirilmekte olduğunu ortaya koyuyor.

KANSER AŞISI

Yeni sağaltım yöntemlerini dört gözle bekleyen hasta sayısının neredeyse sonsuza uzanması nedeniyle, sağaltıcı aşıların geliştirilmesi yönünde kanser araştırmacıları başı çekiyor. New York Kanser Araştırma Enstitüsü görevlilerinden ve kanserle savaşımı amaçlayan uluslararası bir program olan Kanser Aşısı İşbirliği’nin başkanı olan Lloyd Old, “Kanser aşıları sağaltıcı aşıların göstermelik adayıdır,” diyor.

İşbirliği tarafından yürütülen çalışmaların büyük bir bölümü Old’un 19. yüzyıl cerrah ve kanser araştırmacısı William Coley’in görüşleri ışığında son elli yıldır sürdürdüğü bağışıklık sistemiyle ilgili öncü araştırmaları temel alıyor. 1891’de kemik kanserinin son aşamalarındaki iki hastasına streptokok bakteriler enjekte ederek kanser bağışıklığı yönünde ilk adımını atan Coley’in girişimi hastaların ölümüyle sonuçlandı.

Coley daha sonra ısıyla öldürülen bakterilerden oluşan ve kendi adıyla bilinen bir aşı geliştirdi. Tartışmalara yol açan bu aşı, yine de, ışınım ve kemoterapinin yerine geçtiği 1940’lara dek yaygın biçimde uygulandı.

Old’un kanser araştırmalarına başladığı 1950’lerde Coley aşısı çoktan rafa kaldırılmıştı. Coley’in umut verici çalışmalarından, özellikle de mayadan oluşturulan zymosan adlı karışımın farelerde urları küçültmesinden yine de etkilenen yaşamının büyük bir bölümünü bağışıklık sisteminin kanseri bedenden atmasını sağlamanın yollarını bulmaya adayan Old bu süreçte bilinen ilk sitokinleri, ya da bağışık sistemine sinyal veren molekülleri buldu.

Günümüzde geliştirilmekte olan kanser aşılarının birçoğunda onlarca sitokinin bir araya gelerek kanserin yok edilmesi yönünde etkileyici bir tepki yaratabileceği görüşü temel alınıyor.

Olası hasta kitlesi: Türkiye’de yılda yaklaşık 150.000 kişiye kanser tanısı konuyor.

DİYABET AŞISI

Kanserde bağışıklık sistemi, bedendeki hastalıklı hücrelerle aşırı düzeyde ilgili. Oysa, otoimmün hastalıklarda tam tersi bir sorun söz konusu. Henüz tam olarak bilinmeyen nedenlerden ötürü bağışıklık sistemindeki hücreler yanlışlıkla, pankreastaki ensülin üreten beta hücreleri gibi sağlıklı hücrelere saldırarak juvenil diyabete (Tip 1) ya da sinirleri koruyan yağlı kılıfı hedef alarak çoklu sertleşime (multipl skleroz) yol açar. Otoimmün bir aşının görevi kendine yönelik bu saldırılara son vermektir.

Bu yönde ümit verici bir yaklaşım, T hücreleri olarak bilinen akyuvarların yeni keşfedilen T-düzenleyici hücreleri adıyla bilinen bir türünün devinime geçirilmesidir. Calgary Üniversitesi Diyabet Araştırma Merkezi’nden Pere Santamaria bu alanda yaptığı çalışmalarda görünürde çok hafif bir antijen tepki oluşturan ve “güçsüz” T düzenleyicileri adını verdiği hücrelere odaklanıyor.

Pankreastaki beta hücrelerinden oluşturduğu antijen karışımını yapay demir oksit nano parçacıklara iliştiren Santamaria bu biyosentetik karışımın diyabetli hayvanlarda kan şekeri ve ensülin düzeylerini normale dönüştürdüğünü, henüz hastalığa yakalanmamış genç farelerde de hastalığa yakalanma sürecini yavaşlattığını belirtiyor. Santamaria ve arkadaşları şimdilerde aşıyı insanlar üzerinde denemeye hazırlanıyorlar.

Olası hasta kitlesi: Türkiye’de yaklaşık 400 bin Tip 1 Diyabet hastası, yaklaşık 30 bin kadar da multipl skleroz (MS) hastası olduğu tahmin ediliyor.

ALERJİ AŞISI

Alerji, bedenin kendisini hedef aldığı daha ılımlı bir iç savaş türüdür. Çok az miktarlarda polen, sakırga ve küf gibi alerjenlerin art arda aşılanmasından oluşan alerji sağaltımları yaklaşık yüz yıldır yaygın biçimde uygulanıyor. Ne var ki, bu tür çözümlerin aylar boyunca haftada en az bir kez ve daha sonra da üç beş yıl boyunca en az ayda bir kez uygulanması gerekiyor. En çok saman nezlesi gibi solunum yolu alerjilerinde etkili olan bu aşılar son derece ciddi bir bağışıklık tepkisi olan anafilaksi çekincesi yüzünden kimi besin ya da ilaçlara alerjik olan kişilere uygulanamıyor.

Mycobacterium tuberculosis olarak bilinen ve verem hastalığına yol açan bakteriden aldığı DNA’yı virüsler tarafından üretilenleri andıran yapay protein kapsüllerine yerleştiren İsveçli bağışıklık uzmanı Martin Bachmann, bağışıklık sisteminin bunu yabancı bir saldırgan madde olarak algılayarak anında tepki verdiğini ve daha çok sayıda T düzenleyici hücrenin oluşmasını sağlayarak bedenin alerjik tepkisini bastırdığını belirtiyor.

Bachmann’ın aynı virüs-bakteri bileşiminden yararlanarak oluşturduğu astım aşısının da benzer olumlu etkiler yarattığı görülüyor.

KALP HASTALIKLARI AŞISI

Yeni sağaltıcı aşıların bir bölümü gerçekte bedene saldırmak üzere tasarlanmış olsalar da, bunu seçici bir biçimde yapıyorlar. Deneme aşamasındaki yeni bir kalp aşısı bedendeki istenmeyen biyokimyasalları, özellikle de halk arasında kötü kolesterol olarak bilinen düşük yoğunluklu lipoproteini (LDL) hedef alıyor.

Cedars-Sinai Tıp Merkezi kardiyoloji bölümü başkanı Prediman Shah bağışıklık sisteminin atardamarları tıkayan katmanlara karşı aşırı bir tepki oluşturmasının duruma daha da ciddi bir boyut kazandırabileceğine dikkat çekiyor. İsveçli hücre biyolojisi uzmanlarından Jan Nilsson ile birlikte bu katmanları hafifçe ortadan kaldıracak ve damarlara zarar verecek yangıların önüne geçebilecek bir aşı geliştirmeye çalışan Shah bağışıklık sisteminde böylesi bir tepkinin aşının içerdiği LDL molekülü parçası üzerinde değişiklikler yaparak oluşturulabileceğini belirtiyor.

Shah ve arkadaşları hayvanlar üzerindeki çalışmalarını bu yılın sonlarında tamamlamayı ve insanlar üzerindeki deneyler için de izin almayı bekliyorlar.

Olası hasta kitlesi: Türkiye’de yaklaşık 200 bin kişi kalp ve damar hastalıklarına bağlı olarak yaşamını yitiriyor.

OBEZLİK AŞISI

Bedenin kendi ürettiği hormonlardan birini hedef alan aşılama görünürde mantıksız, dahası tehlikeli bir uygulama. Gelgelelim, obezlik salgınının önüne geçilmesi amacıyla geliştirilen ve açlık hormonu olarak da bilinen ghrelin hormonunu hedef alan bir aşı risk almaya değer görünüyor. Burada da strateji kimi moleküllerin bedendeki davranışlarının çok yakından incelenip denetlenmesini içeriyor.

Beslenme bozuklukları konusunda uzman olan Kaliforniya Scripps Araştırma Enstitüsü sinirbilimcilerinden Eric Zorilla tarafından geliştirilen deneme aşamasındaki obezlik aşısı kimyasal yollarla hemosiyanine (kimi yumuşakçalarda bulunan bir protein) iliştirilen ghrelin moleküllerinden oluşuyor. Farklı biyokimyasal düzenleri deneyen Zorilla ve meslektaşı Kim Janda 2006 yılında farelerin kilo vermelerini sağlayan bir düzene tanık oldular.

Ne var ki, bedenin kendi kimyasallarına karşı bağışıklık oluşturmak olası çekinceleri de beraberinde getirebilir. Araştırmacılar özellikle de geliştirdikleri aşının ghrelin üreten hücrelerde otoimmün bir tepki yaratmayacağından emin olmak zorundalar. Aksi takdirde böylesi bir tepki ciddi şişme ve yangılara yol açabilir.

Olası hasta kitlesi: Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de kadınların %41,5, erkelerin de %21,2 kadarı obez sınıfına giriyor.

BAĞIMLILIK AŞISI

Bağımlılığa karşı aşı geliştirme yönündeki çalışmalar 1970’lerde başlamış olmakla birlikte, halen klinik deney aşamasında olan aşıların temelini 1990’ların ortalarından bugüne dek uzanan yeni araştırmalar oluşturuyor. O dönemde ImmuLogic İlaç Şirketi’nde bağışıklık uzmanı olan Barbara Fox bir kokain aşısının geliştirilmesine katkıda bulundu.

Laboratuvar hayvanlarında bağışıklık sistemini devinime geçirerek özel olarak üretilmiş antikorların kokain moleküllerine ilişmelerini sağlayan bu aşı Baylor Tıp Fakültesi psikiyatri uzmanlarından Thomas Kosten tarafından da desteklenip onaylandı. Kosten’in yarısına aşıyı uyguladığı 115 kokain bağımlısı ile ilgili 2009 tarihli araştırmasının sonuçları aşı olanların %38’inde güçlü bir antikor tepkisi oluştuğunu ortaya koydu. Aşıdan sonraki iki ile dört aylık süre içinde yapılan incelemelerde bu hastaların %45’inin kokainden arındıkları görüldü.

Kosten metaamfetaminler ve uyuşturuculara karşı etkili aşıların da geliştirilmesine çalışıyor. ABD Ulusal Uyuşturucu Bağımlılığı Enstitüsü’nün (NIDA) desteğiyle sigaraya karşı geliştirilen NicVAX adlı aşının klinik deneyleri yapımcısı Nabi Biopharmaceuticals şirketinin denetiminde sürdürülüyor.

Bu aşıların ne kadar süreyle etkili olacakları ve bağımlıların başka uyuşturuculara yönelmelerini önleyip önlemeyecekleri konusunda kesin bir yargıda bulunmak için vakit henüz çok erken. Bu yöndeki girişimleri olabildiğince destekleyen NIDA şimdilerde eroine karşı etkili bir aşının geliştirilmesine çalışıyor.

Olası hasta kitlesi: Türkiye’de yaklaşık 17 milyon kişinin sigara içtiği, kokain kullanımının diğer Avrupa ülkelerine kıyasla çok düşük olduğu belirtiliyor.

Rita Urgan, Kaynak Discover, Ekim 2011

(Cumhuriyet - Bilim-Teknik)