Yeni Şafak gazetesi yazarı Ayşe Böhürler, Prof. Dr. Medaim Yanık’ın kadına şiddette erkeklerin tehlikelilik oranlarının risk gruplarına ayrılması gerektiği tezini bugünkü (31 Ocak 2015) yazısına taşıdı.
Böhürler, Prof. Yanık’ın şu sözlerini aktardı:
“Her türlü şiddeti aynı kefeye koymak ve aralarında tehlikelilik ve risk değerlendirmesi yapmamak, büyük kitleleri etkileyen şiddet karşısında etkin müdahaleler yapamamaya sebep olmaktadır. Bu sebeple şiddet var olduğunda beraberinde ‘erkeğin tehlikeliliğinin değerlendirilmesi’ de gereklidir. Kadınlara bu tehlikeliliği değerlendirebilecek beceriler kazandırılmalıdır... Şiddet uygulayanın tehlikelilik değerlendirmesi henüz Türkiye’de pratik uygulamaya girmemiştir. Bu eksik hızla giderilmelidir.”
Ayşe Böhürler’in Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (31 Ocak 2015) nüshasında yayımlanan, ‘Her erkeğin tehlikelilik oranı aynı mıdır?’ başlıklı yazısı şöyle:
Doğrusu erkekleri tehlikelilik oranlarına göre risk gruplarına ayırmak hiç aklıma gelmezdi. Bir psikiyatrist olan Prof. Dr. Medaim Yanık’ı dinleyene kadar. Yanık, meseleyi farklı tehlike ve risk seviyelerinde ele aldığımızda çözebileceğimizi söylüyordu. Kadınlara en tehlikeli erkek grubunun risklerini değerlendirebilecek beceri eğitimini kazandırmak gerektiğini vurguluyordu...
“Her türlü şiddeti aynı kefeye koymak ve aralarında tehlikelilik ve risk değerlendirmesi yapmamak, büyük kitleleri etkileyen şiddet karşısında etkin müdahaleler yapamamaya sebep olmaktadır. Bu sebeple şiddet var olduğunda beraberinde ‘erkeğin tehlikeliliğinin değerlendirilmesi’ de gereklidir. Kadınlara bu tehlikeliliği değerlendirebilecek beceriler kazandırılmalıdır... Şiddet uygulayanın tehlikelilik değerlendirmesi henüz Türkiye’de pratik uygulamaya girmemiştir. Bu eksik hızla giderilmelidir.”
...
Kadına yönelik şiddeti engelleyici politikalar neler olmalı? Dünyanın her yerinde yaygın biçimde görülen, şiddeti azaltmak için uygulanması gereken politikaların belirlenmesinde de tek tip bakış açısı ve yöntem dayatmasından kurtulmak gerekiyor. Bu nedenle konuya ilişkin farklı kesimlerden sivil kuruluşların yaptığı çalışmalar, önleyici bilinci yaygınlaştırırken, önerileri de çeşitlendiriyor. Şiddeti sadece ataerkillik çerçevesinde algılamanın çözüm oluşturmakta yetersiz kaldığını geldiğimiz nokta çok iyi gösteriyor. Bu sadece ülkemizde değil dünyada da böyle. Geçen ay röportajını okuduğum “Adalet Olmadan Barış Olmaz İnsan Hakları Ödülü”nün sahibi Pakistanlı feminist Qamar Naseem da benzer şeyleri söylüyor. “Bizim toplumumuzda kadın ve çocuk hakları için serzenişte bulunan ama bu problemleri yaşamayanlar meseleleri anlayamazlar. Yaptıkları stratejileri de toplum kabul etmez.”
Muhafazakar kesimi temsil eden kadınların oluşturduğu, uzun süredir sürdürdüğü çalışmalarla kadın meselesinde farklı bakış açılarını buluşturmayı başarmış bir sivil toplum kuruluşu olan Hazar Derneği’nin Küçükçekmece Belediyesi ile birlikte yürüttüğü AB destekli, Women/ for Women projesi kapanış toplantısı da bu çerçevede önemli bir rapor ortaya çıkardı. Üsküdar ve Küçükçekmece ölçeğinde Şehir Üniversitesi’nden akademisyenlerle işbirliği içinde yapılan ve bir yıl süren ‘Kadın ve Şiddet: Bilgi-Davranış ve Algı Araştırması’nın dikkat çekici sonuçları var.
2009-2015 arasında şiddet oranlarında %36’dan %32’ye az da olsa bir düşüş var... Her eğitim, gelir, istihdam grubunda şiddet var! Kadına en çok eş tarafından şiddet uygulanıyor. Kadınların çoğunluğu; %91 oranında azarlama, küfür, hakaret işitiyor. %45’i tokat, %30’i hasar bırakacak şekilde dayak yediğini söylüyor. Şiddet uygulayan kişilerin % 63’ü, eşim cevabını vermiş... %24’ü annem, %23’ü babam, %12’si kayınvalidem demiş. Bu cevapları sırasıyla abi, kardeş, görümce, eski eş ve aile büyükleri takip ediyor. Şiddetin sonuçlarına ilişkin sorulara karşılık, % 43’ü psikolojik sorunlara neden oldu derken, %31.6’sı kendini değersiz hissediyor. Eş şiddeti ile hayattan memnuniyet ve evlilikten memnuniyet arasında negatif bir ilişki var. Şiddetin kadın üzerinde ağır psikolojik etkileri var. Bu etkiler aile içinde çocukları da kapsayarak devamlılık içeriyor. Şiddetin sonuçlarına ilişkin sorulara kadınların verdiği cevaplar, olayın toplumun ruh sağlığını tehdit edici boyutlarını çok iyi ortaya koyuyor. Şiddet gören kadınların %14.6’sı ‘Erkeklerden nefret etmeye başladım’ derken, % 6’sı ‘Ben de şiddet uygulamaya başladım’ diyor. Şiddetin oluşturduğu travma, ağırlıklı olarak kadın ve çocuklarda psikolojik sorunlara neden oluyor ve % 12 oranında da intihar teşebbüsü ile sonuçlanıyor.
Araştırmanın şaşırtıcı sonuçlarından birisi de kayınvalide ve görümce tarafından uygulanan şiddet oranının Küçükçekmece ve Üsküdar ölçeğinde yapılan araştırmada hiç de nadir boyutta olmaması.
Kadınlar şiddet karşısında yapılması gerekenleri sıralarken % 53’ü “Hukuki yollara başvurulmalı” diyor. Her beş katılımcıdan birisi de hukuki haklarını bilmediğini söylüyor. Şehir Üniversitesi’nden M. Fatih Baysan ve Ceren Akyürek’in rapora ilişkin daha geniş bilgileri içeren sunumlarına derneğin sayfasından ulaşabilirsiniz.
...
Rapora ilişkin psikiyatrist Prof. Dr. Medaim Yanık’ın yaklaşım ve önerileri çözüm mekanizmaları oluşturmak açısından önemli tespitler içeriyor:
-Şiddeti katmanlarına göre sınıflandırmak ve her katmana göre farklı bir strateji geliştirmek gerekir.
-Bir durum için geçerli olabilecek önlem, başka bir katmanda ölümcül sonuçlara sebep olabilir.
-Şiddet sebeplerinin iç içe geçişkenliğini unutmadan, piramidin alt kısmına daha çok aile danışmanlığı hizmetleri vermek, şiddete karşı kampanyalar yapmak etkili olabilecekken, piramidin üstünde ise, güvenlik önlemleri, kadın konukevleri ve riskli gruplara müdahale projeleri daha etkili olabilir.
-Piramidin en üst kısmı eşi tarafından öldürülen kadınları kapsıyor. “Bunların sayısı bir yılda ortalama 200 ile 250 arasında değişiyor. Bu cinayetlerin en sık sebepleri; namus cinayetleri, psikopat şiddeti, ağır ruhsal hastalıklar ve alkol-madde bağımlılığı ile ilişkili olabilir. Adli psikoloji ve psikiyatri deneyimi olanlar erkek şiddetinin önemli bir kısmının da psikopat veya hezeyanlı bozukluk hastalığına yakalanmış bir erkeğin, ölümcül şiddeti olduğunu bilirler. Bu üç düzeyi birbirlerine geçişken olacak şekilde birlikte ele almak, risk gruplarına göre çözüm önerileri oluşturmak gerekiyor.