Türkiye’de moda deyince akla ilk gelen isimlerden olan Vural Gökçaylı, şu aralar yeni defilesinin son hazırlıklarını yapıyor. Yıldırım Mayruk, Canan Yaka, Cemil İpekçi gibi isimlerin houte couture’un son temsilcileri olduğunu söyleyen Vural Gökçaylı, genç modacıların ümit vaat etmediğinden yakınıyor ve “Genç modacılar hazır giyime dönük çalışıyor. Büyük ustaların olayını bırakıp köşeyi nasıl döneceklerini düşünüyorlar” diyor. Vural Gökçaylı, bugün Türkiye’de haute couture modasını en iyi temsil eden modacılardan biri. Hatta, Fransız haute couture’ünün altın çağı 1968’de Fransa’ya ilk adımını atan tek Türk modacı olarak biliniyor. Fransa’da Givenchy ile başlayan haute couture hayatına Nina Ricci’den Franz Molener ile Amsterdam’da director artistliğini yaparak devam ettiriyor. Bir senelik çalışmasından sonra ani bir kararla Gökçaylı, Türkiye’ye dönerek ilk defilesini Ankara’da gerçekleştiriyor. Modaya getirdiği yeni bir solukla hemen göze çarpıyor. O dönemle ilgili Gökçaylı “Modanın ne demek olduğunu insanlara gösterdim” diyor. Modacı, terzi, tasarımcı... Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Ben moda tasarımcısıyım. Teknik bilgim ve Tanrı’nın bana verdiği yaratıcı gücümle her zaman iddialı oldum. Sanatımı üniversitede dersler vererek genç kuşaklara aktarıyorum. Moda o kadar ucuz bir sektör değil. Şimdi herkes moda yapıyor ama bende bir şey diktirmek ayrıcalıktır. Herkesi kabul etmiyorum. Bana dikiş diktirecek insanların bir seviyesi olması lazım. Elbiselerimin üzerine imzamı atıyorum ve onu taşıyorlar. İnce ve zarif kadınlardan ilham alıyorum Koleksiyonunuzda sizi diğerlerinden ayıran fark nedir? Dergilerde gördüğüm modellerden değil, Anadolu medeniyetlerinden esinlendim. Uzunca yıllar Hitit, Selçuk, Aphrodisias ve Osmanlı - Bizans sentezi giysilerimde önemli bir yer tuttu. Türk ressamlarının desenlerini kumaşlarıma yansıttım. Ayrıca Türkiye’deki defilelerde ilk kez klasik müziği kulandım. Tasarım yaparken nasıl bir kadın hayal ediyorsunuz? Neoklasizm içinde aradığım bir çılgınlık vardır ve onu bulduğuma inanıyorum. İnce ve zarif kadınları düşünürüm. Bütün tasarımlarımı büyük bir zevkle eşimin üzerinde deniyorum. Beni iyi temsil edecek anatomik güce sahip birileriyle çalışmak isterim. Paltolarımızın kumaşları, dikimi ve tasarımı bugün artık Paris’te bile yapılmıyor. Paris’ten gelip bana elbise diktirmek istiyorlar. Buna rağmen hiçbir zaman konfeksiyon yapmayı düşünmedim. Kendi elimde dikmek benim mesleğime bir saygımdır. Eşiniz mesleğinizde etkili mi? Eşim fiziğiyle, tarzıyla ve yapıtlarımı taşımasıyla aynı zamanda zarafeti ve hayatıma her anlamda huzur vermesi ile her zaman benim en büyük yardımcım oldu. 2009 koleksiyonunuzda takipçilerinize neler sunacaksınız? Bu sene çağdaş modanın içinde teknik çizgi ve mimari çizgiden yararlanarak, değişik malzemelerle yapıtlarımı zenginleştireceğim. Sezonda, tiyatral tuvaletler, net küçük roblar, bele oturmuş tayyörler, duble fas bol kesimli mantolar, kısa ceketler ve bol pantolonlar göreceksiniz. En büyük tutkum yine siyah ve beyaz. Kırmızı ve pastel renklerde vazgeçilmezlerim. Bunlar kalıcı ve demode olmayan renkler. Kullanılacak kıyafetler tasarlıyorum. Son senelerde moda tasarımcıları, dünyayı etkileyen giyilmeyecek ve uç noktalarda giysiler yaptı. Eşyaları Arkeoloji Müzesi’ne kayıtlı Vural Gökçaylı’nın Taksim Ayazpaşa’da muazzam Boğaz manzarasına sahip evindeki tüm eşyaları Arkeolojisi Müzesi’ne kayıtlı. Camına konan martılarının eşi Meral Hanım’ın ve kendisinin en büyük dostu olduğunu ve bu evin ona huzur verdiğini söylüyor. Evinizin en sevdiğiniz köşesi neresi? Babamdan kalan ahşap çalışma masam. Bütün hatıralarım ve bütün her şeyim bu masada. Atamadığınız eşyanız var mı? Bana ait olan her şey benimdir, atamam. Olmazsa olmaz kıyafetiniz? Lacivert elbisem, jean pantolon, botlarım, dik yakalı kazak. Hep aynı marka ve model takıntım var. Blazer ve dik yakalı gömlek giymeyi çok severim. Giysilerimi diktiriyorum. Çok fazla olduğundan, 15 senedir de ayakkabı almıyorum. En pahalı eşyanız? Ben bir koleksiyoncuyum. Evde bulunan bütün antik objelerim Arkeoloji Müzesi’ne kayıtlı. Hiçbir müzayedeye katılmadım, küçük antikacılardan eşyalarımı aldım. Hiçbir zaman pahalı şeyler almam. En özel objeniz? Babam 1947 senesinde yedek subaylık yaparken öldü. Dağdan aşağıya düşmüş. Cesedinden mahmuzlar çıkmış. Bunları annem saklamış. Annemde çok şık bir kadındı, şapkasında hep iğne takardı. Annem vefat ettiğinde iki eşyayı yan yana koydum beraber olsunlar diye. Bu semti niye seçtiniz? Ben eski Modalı’yım. Moda şimdi çok kalabalık oldu. Mor salkımlar ve beyaz güller arasındaki köşkümüz yok olunca Moda da benim için bitti. Burada Moda’nın eski sakinliğini duyuyorum. Onun için Ayazpaşa’yı tercih ediyorum. Markalar Türk modasına hiçbir şey katmadığı gibi, her yeri istila etti Giyilemeyecek kıyafetler tasarlamalarındaki amaç ne? Son dönem Dior’un başına gelen John Galliano çok iyi bir tasarımcı ama yaptıkları giyilecek şeyler değil. Tiyatro veya ‘opera komik’te bile giyildiği pek görülmez... Dali’den etkilendiğini düşünüyorum. John Galliano’nun kıyafetleri promosyon olarak yapıldı. Bunun yanında Dior’un hazır butiklerinde çok klasik modeller, aksesuar ve kozmetik satıldı. Haute couture artık araç olarak kullanılmakta. Türkiye de özenti hareketleri çabuk aldığı için onların eksik noktalarını kaptılar. O gün moda dergisinde ne çıktıysa onları yapan kendisini aldattı. Son dönemde Türkiye’deki en büyük olay marka merakı oldu. Her yer yabancı butiklerle istila edildi. Marka merakı modanın üretkenliğini kötü yönde etkilediyse, ülkemizde şu an moda endüstrisi ne durumda? Türkiye’de serbest ekonomiden sonra sektör durdu zaten. Bunun yerine dışarıdan kumaş almak zorunda kaldık. Kumaştan sonra konfeksiyonlar küçüldü. Avrupa’nın fason yerleri olmaya başladık. En büyük markalar buradaki fabrikalarda dikiliyor, oraya gidip etiketi değişiyor ve bize çok yüksek fiyatlara satıyor. Markalar insanları kandırıyor. Türkiye’de konfeksiyon sanayinin kurduğu bir topluluk var. Kopuk çalıştıkları için bir yerlere gelemediler. Yarışmalar yapıyorlar, en dekolte ve en giyilmeyecek ne varsa onu birinci seçiyorlar. Ardından birinci olan çocuk çok önemli işler yaptığını zannediyor. En büyük hata bu zihniyetten kurtulamamak. Moda festivallerine uzaktan dönüp bakmıyorum bile. Naomi Campbell’ı getirdiler buraya, kötü bir elbise ile podyuma çıkardılar. Bu Türk modasına ne kattı? Hiçbir şey. Dikiş dikerken heykel yapar gibi çalışırım Houte couture adına yeni isimler çıkacak mı? Bizler haute couture’da artık son insanlarız. Yıldırım Mayruk, Canan Yaka, Cemil İpekçi... Son büyük ustalar. Önümüzde bu tarz çalışan çok fazla insan yok. Genellikle hazır giyime dönük çalışıyorlar. Gençler çok iddialı ama büyük ustaların olayını bir tarafa bırakıp köşeyi nasıl döneceklerini düşünüyorlar. Bizim işimizde köşe dönülmez. Çok büyük de paralar kazanılmaz sadece prestijiniz olur. Eda Taşpınar gibi ‘stil ikonu’ diye adlandırılan kişiler hakkında ne düşünüyorsunuz? Eda Taşpınar uzun boylu, manken gibi bir hanım. Onun giydiğini, çıkardığını tartışamam. Gençler hiçbir şey bilmeden atölye açıyor. Ben kumaşla çalışırken heykel yapar gibi çalışırım. Dikiş olayı bir tekniktir, o tekniği bilmezseniz ve yaratıcı yanınız yoksa bu mesleği yapamazsınız. Benim param var, ben moda yapacağım derseniz toslarsınız. Bu sene defilelerinizin son parçası olan gelinlik modelinizi nasıl tasarladınız? Çok romantik bir gelinlik tasarladık. İpek organzeden ve belden oturan bir model. Altında 7 kat eteği olacak. Görülmeyecek kadar artdeko işi ve muazzam bir duvağı olacak. Elde dikilen gelinlik bambaşkadır. Türkiye’de Amerikan gelinliği satılmaya başlandı. Gidip Fatih semtinden alsalar daha güzel ve uygun şeyler bulabilirler. Bunlar Türk parasını dışarıya savurmaktır. Özel kumaşlar tercih ediyor musunuz? En sofistikesini seçerim. Diktiğim tayyörlerin kumaşı çift taraflıdır. Bütün kıyafetlerim elde dikilmiştir ve çift taraflıdır. Çift taraf kumaş kendi kendine düşer. Kumaşın düşüşü iyi olmazsa o kıyafet güzel görünmez. İyi terbiye edilmemiş kumaş da çok iyi düşmez. Gece kıyafetlerindeki işlemleri de kendimiz elde yapıyoruz. Ardeko tarzında işlerdir. Artdeko mimaride kullanılan bir tarzdır. Bu tarz, kumaşlarıma ve işlemelerime farklı bir hava veriyor.