Hersh: MİT planladı, Jandarma Halep'e kadar kimyasal taşıdı

Hersh: MİT planladı, Jandarma Halep'e kadar kimyasal taşıdı

Pulitzer ödüllü ABD'li gazeteci Seymour Hersh, istihbarat raporları ve eski CIA yetkililerine dayanarak Suriye'de düzenlenen kimyasal saldırıların arkasında Türkiye hükümetinin olduğunu iddia ettiği 'The Red Line and The Rat Line' adlı makalesinin arkasında durmaya devam ediyor. Amerikalı duayen gazeteci Seymour M. Hersh, Suriye’deki sarin gazı saldırısının arkasında Türkiye ’nin bulunduğuna dair haberinin arka planını diken.com.tr sitesinden İlhan Tanır’a anlattı. Hersh, haberin kulaktan dolma bilgilere değil kimilerini 30 yıldır tanıdığı sağlam kaynaklara ve saldırıyı MİT’in planladığını, sarin gazı yapımında kullanılan kimyasalların da bizzat Türk jandarması tarafından Halep’e taşındığını anlatan Amerikan istihbarat raporuna dayandığına dikkat çekti.

Pulitzerli gazeteci, raporun Beyaz Saray tarafından yalanlanmasını, “Elimde, hatta şu an önümde bulunan raporun var olmadığını söylüyorlar yani…” deyip kahkalarla karşılarken haberinde yer almayan bir bilgiyi de aktardı: “Beyaz Saray Suriye’deki muhalif grupların elinde sarin gazı bulunduğunu yalanlayadursun, Florida’da ABD Genelkurmay Başkanı başkanlığında bir ekip o sarin gazı yanlış ellere düşürse ne yaparız diye kafa patlatıyordu.” Hersh, 4 Nisan günü London Review of Books’ta yayınlanan haberinde, 21 Ağustos 2013’te Şam’ın doğusundaki Guta banliyösünde meydana gelen kimyasal silah saldırısının, Suriye rejimi tarafından değil, ABD’yi Suriye’ye karşı savaşa sürüklemek amacıyla Türkiye tarafından El Kaide’ye bağlı El Nusra Cephesi’ne yaptırıldığını öne sürmüştü. Haber geniş yankı uyandırırken Amerikan ve Türk hükümetlerince yalanlandı; kimi gazeteciler ve araştırmacılar tarafından da eleştirildi. Hersh ile bir telefon mülakatı yaparak hem haberde yer alan unsurları ayrıntılandırmasını istedik, hem de söz konusu yalanlama ve eleştirilere yanıtını sorduk.

Beyaz Saray’ın haberinizi yalanlayan açıklaması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu açıklama, daha önce yaptıkları açıklamanın benzeri zaten (Hersh, geçen Aralık ayında London Review of Books’a yazdığı ‘Kimin Sarin’i başlıklı habere dair Beyaz Saray yalanlamasından bahsediyor). Söyledikleri her şeyin doğru olduğunu iddia eden bir açıklama. Aslında söyledikleri şey şu: ‘Hersh’ün elindeki istihbarat dökümanı aslında yok’ (gülüyor)…. Yani kafalarını kumun içinde tutmak istiyorlar. Kendi bilecekleri iş.

Bu rapor elinizde mi yoksa duyumunuz mu var?

Evet, tabii ki. Hatta şu an önümde! İzin verin ilk satırını okuyayım isterseniz. İlk satırı kalın harflerle yazılmış ve ‘konuşma noktaları’ diyor. Hitap ettiği kişi, üst düzey yetkili, ABD Savunma Bakanlığı İstihbarat Teşkilatı Başkan Yardımcısı David Shedd…. 20 Haziran (2013) tarihli… İlk konuşma noktasının başlığında, yine kalın harflerle, ‘‘El Nusra Cephesi bağlantılı sarin üretim hücresi…” yazıyor. Yani böyle bir hücre bulunduğunu söylüyorlar… Deniyor ki, El Nusra Cephesi bağlantılı sarin üretim hücresi 11 Eylül 2001 öncesindeki El Kaide bağlantılı hücreden bu yana en ileri sarin üretim merkezi… Bunu biliyoruz çünkü, orada (Afganistan) savaş başladıktan sonra, 2001’in sonbaharından El Kaide’nin sarin üretim faaliyetlerinin görüntüleri ele geçirildi. El Kaide’nin sarin gazını hayvanlar üzerinde denediğini biliyoruz.

Bu bahsettiğiniz El Nusra’nın Sarin üretim hücresi, merkezi Suriye içinde mi?

Tabii ki… Bu bir El Nusra hücresi. Kuvvetle muhtemel ki Halep yakınlarında bir yerde. Sözünü ettiğim raporda El Nusra’nın adamlarından söz ediliyor… Suriye’deler… Türkiye’de kimyasal madde alımı yapma çabasındalar, sinir gazı bileşenleri ve gerekli teçhizat da dahil olmak üzere. Anlaşılan o ki biz (ABD istihbaratı) bundan haberdarız, bunu takip etmişiz ve ne yaptıklarını biliyoruz. Ve biz (ABD istihbarat ve hükümeti) bu faaliyetleri izlemişsek MİT’in izlemediğini hayal edemem açıkçası. Türkiye içinde değil yani bu bahsettiğimiz sarin merkezi.

Bu yazının yayınlanmasından sonra Suriye rejiminden herhangi biri irtibata geçti mi sizinle?

Hayır. Bakınız, bana ilginç gelen bazı değerlendirmeler var haberimle ilgili… Yok efendim, Rusların istihbaratına nasıl güvenirmişiz? (Hersh’ün haberinde, 21 Ağustos 2013′teki sarin gazı saldırısı muhaliflerin yapmış olabileceğine dair ilk bulguya Rusların ulaştığı ve bölgeden elde edilen numuneyi İngiliz istihbaratına verdiği belirtiliyor.) İyi de o bulgular önce İngiliz genelkurmayı tarafından, sonra da ABD genelkurmayı tarafından gözden geçirildi ve ancak bundan sonra ABD başkanının önüne kondu… Ee, neden bahsediyor bu insanlar o zaman? Ruslar getirdi diye çürük mü olacak bulgular… Deli saçması bu. Ha tabii bir de Baas’çıymışım ben… Öyle diyorlar. Faşist Alevi’nin tekiymişim. Bunu bilmiyordum (kahkaha atıyor).

Şimdiye kadar Erdoğan konuşmadı ama Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ‘Külliyen yalan’ dedi. Bu gerçekten dediğiniz gibiyse, insanlığa karşı suç olarak kabul edilir mi?

Bakın Türkiye, Suriye içinde sarin gazı geliştirilmesine yardım ediyordu… Bakın mesele şu: Şimdilik Türkiye’yi unutalım, ben Amerikalıyım. Benim hükümetim, halen Suriye içinde, muhalefet bölgelerinde sarin bulunmadığında ısrar ediyor. Seküler veya seküler olmasın, hiçbir muhalif grubun elinde yok diyor…. Amma velakin daha geçen ay içinde, Florida’daki ‘Merkez Komutanlığı’nda, ki Ortadoğu’yla ilgilenir, komutanların liderliğinde bir beyin egzersizi yapıldı. Bu egzersiz, terörle mücadele egzersiziyidi ve konu neydi biliyor musunuz? Şuydu: El Nusra veya IŞİD (daha radikal ve hemen hepsi Suriye’ye yabancı ülkelerden gelmiş yabancı cihadçılardan oluşan grup), ülkeden dışarı sürülür de can havliyle sarin stokunu, uzmanlıklarını ve gazı kullanma yöntemlerini Ortadoğu ve veya Kuzey Afrika’da faaliyet gösteren diğer Sünni, cihatçı, Selefi veya Vahhabi gruplara aktarırlarsa ne yaparız? Evet, buydu egzersizin konusu. Şimdi ABD ordusu, böyle bir sarin saldırısında ne türlü önlemler alabiliriz diye kafa patlatırken benim hükümetim kalkmış Washington’da, ‘Herhangi bir grupta sarin var mı bilmiyoruz’ diyor. Dalga mı geçiyorlar? Buna ‘kafaları kuma gömmek‘ denir. Peki neden böyle yapıyorlar? Çünkü, haberde de yazdığım gibi, eğer ABD Başkanı bir şey söylediyse, kimse buna yanlış diyemez.

Haberinizde, saldırının sonrasında Türk yetkililerin konuşmalarının Amerikan istihbaratı tarafından dinlendiğini söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Türkiye ABD tarafından ne çapta dinleniyor?

Bir soruyla yanıt vereyim. İki kere iki ne eder? Dört. Yanıt burada. Her şeyi söylememi mi istersin? Daha söyleyecek ne kaldı? Her şeyi yazdım zaten… Genelde şu söylenebilir, herhangi bir olaydan hemen sonra, zeki insanlar bilir ki, o olayla ilgili en çok şey öğrendiğin an, olay sonrasındaki zamandır. Çünkü herhangi bir operasyondan önce birçok güvenlik önlemi alınır. Operasyondan sonraysa genelde bolca böbürlenilir, zafer naraları atılır. Çoğu zaman, konuşmalar sadece toplanır ama hemen dinlenmez. Böyle durumlardaysa anlık olarak dinlenir.

Bu yazıda bahsettiğiniz Türk istihbarat yetkililerinin saldırı sonrası konuşmalarının dökümünü bizzat gördünüz mü?

İlk olarak bu yersiz bir soru. İkinci olarak, ben bu konuşmaları dinlemiş birisinden alıntı yaptım. Daha ötesini söyleyemem. Bildiğin gibi ben bu işlerde yeni değilim. Çok eskiyim. Bak bugün doğum günüm benim. 77 yaşındayım ben. Konuştuğum bazı insanları ben 30 yıldır tanıyorum. Beraber büyüdük bu insanlarla. Dostuz onlarla. Aramızda bir güven bağı var.

Yazdığınız haber hakkında bazı eleştiriler geldi. Örneğin, 21 Ağustos’daki sarin gazı saldırısnın ‘volkan füzesi’yle yapıldığı ve bunun sadece rejimin elinde olduğunu ileri sürüyorlar.

Ohh, evet, Elliot Higgins veya Brown Moses (Suriye’deki askeri gelişmeler üzerine yazan bir blog’cu) diyorlar kendisine. Ted Postol’la konuşmanı tavsiye ederim onun yerine. Postol (şu an MIT Üniversitesi’nde bilim, teknoloji ve uluslararası güvenlik profesörü, füze savunma uzmanı) daha önce Donanma Harekat Komutanı’nın bilim danışmanıydı. Postol aylar önce beni ilk aradığında (aralıkta yazdığı yazıyı kastediyor) bana, ‘Başın belada, fena halde yanılıyorsun’ dedi. Sonrasındaysa üzerinde çalıştıktan sonra bir başka e-posta gönderip, ‘Vay canına, yazdığın doğruymuş’ dedi. Bakınız, Higgins’i tanımıyorum. Sürekli bu volkan füzelerinden söz ediyor (Higgins 21 Ağustos saldırısının volkan füzeleriyle düzenlendiğini, bunların da sadece Suriye rejiminin elinde bulunduğunu, bununla ilgili birçok video bulunduğunu, dolayısıyla saldırıyı muhaliflerin yapmış olamayacağını savunuyor). Oysa (BM’nin Suriye’ye kimyasal silah saldırılarının incelenmesi için gönderdiği ekibin başkanı) Åke Sellström, 16 Eylül’de bir basın toplantısı yaptı ve saldırıda kullanılan füzelerin en fazla bir iki kilometre mesafe kat etmiş olduğunu söyledi (Aynı sonuca Postol ve ekibi de varmıştı)… Şimdi size soruyorum: Suriye ordusu, içinde sinir gazı bulunan füzeleri sadece bir iki kilometre öteye fırlatacak, öyle mi? (kahkaha atıyor.) Rüzgarın değişme ihtimali göz önüne alındığında, bu bir intihardır. Bu hakikaten cesaret ister! Ayrıca kullanılan füzenin isabetli bir füze olmadığı da anlatıldı. Dört aydır aynı şeyleri söylüyor Higgins. Bu geçen yılın haberi. Biz şimdi yeni bilgiler hakkında konuşuyoruz. Volkanları geçtik.

 

'Dan Kaszeta da ağır eleştiriler getirdi'

 

Kim ki o? Savunma alanında bazı şirketleri var. O şirketlere bak, hepsi bir kişiden oluşuyor. Kim bu adam? 10 yıl önce kimyasal işlerle ilgili çalışmış. Hiçbir niteliğe sahip değil. 10 yıl önce cep telefonu işlerinde çalışmış bir kişiden cep telefonları hakkında şimdilerde bir uzmanlık alır mısın? Aynen öyle… Kimyasal alanda da birçok değişiklik yaşandı. Higgins de Postol’la görüşmeler yaptı ama kendi pozisyonunu korumaya kararlı. Higgins biraz Beyaz Saray’a benziyor, ‘bir şey dedim mi bunu sonuna kadar savunurum’ durumu. Volkan füzeleri hakkında ABD hükümeti herhangi bir pozisyon alıp, bu argümanı savundu mu? Hayır. Ne anlama geliyor bu? Çok açık bence. Eğer hükümet uzmanları Higgins’in söylediğini ciddi bulsaydı, üstüne gitmez, stratejik olarak ele almaz mıydı? Tabii ki alırdı. Sorun şu, insanlar Esad’ı sevmediğinden dolayı, tabii haklı sebeplerle, bu tür haberleri de beğenmiyor. Beni de Baasçı, Alevi diye damgalıyorlar. Ama bu bir şey değil… 1969 yazında, Vietnam’da Mai Lai’de Amerikan askerlerinin 550 çocuk, erkek ve kadını öldürdüğünü ortaya çıkardığımda çok daha kötü tepkilerle karşılaşmıştım.

Türkiye’nin Sarin hakkında eğitim vermesi veya bunca büyük bir sarin stokunu Şam’a taşıması, saldırı planlamasının çok güç olduğunu söyleyenler var. Buna ne dersiniz?

Amerikan istihbaratı bir sonuca vardı. O da şu: MİT bizzat yapmıyor… Teknik olarak değil yani ama stratejik ve düşünce bazında yapıyor. Türk jandarmalar maddeleri kamyonlarla Suriye içine taşıdı. Bu materyaller, Türkiye’den Suriye’ye sokuldu, Halep’e götürüldü. Sinir gazı yapılan kimysal maddeler de dahil olmak üzere, sonradan da orada bileşim gerçekleştirildi. Ve tüm bunlar anlatan bir (ABD) istihbarat raporu var. Ben de bunun üzerine yazdım. Hepsi bu.