T24 - Mazlum-Der Batman Şube Başkanı Murat Çiçek, KCK operasyonunun "traji-komik" iddialara da sahne olduğunu belirterek, Kürtler'in "arkadaş" anlamında kullandığı "heval" ifadesinin telefon dinleme kayıtlarında yanlış anlaşılması üzerine belediye çalışanı bir mimarın tutuklandığını açıkladı. Çiçek, Teknik takibe takılan telefon konuşmasında "Erdem arkadaş" anlamında dile getirilen "Heval Erdem" hitabının "Heval Erdemli" olarak yorumlanması üzerine mimar Heval Erdemli'nin tutuklandığını söyledi. Çelik'in açıklamalarını içeren raporu Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan köşesine taşıdı. Kaplan'ın "KCK davasına bir de buradan bakın" başlığıyla yayımlanan (4 Kasım 2011) yazısı şöyle: KCK davasına bir de buradan bakın Yazar Ragıp Zarakolu ile BDP Parti Meclisi Üyesi Prof Dr. Büşra Ersanlı'nın KCK davası kapsamında tutuklu yargılanmalarına karar verilmesi kafaları oldukça karıştırdı. Öncelikle Ersanlı ile Zarakolu üzerinden KCK davasının tartışmaya açılmasının davanın içeriğine merak uyandırması bağlamında iyi olduğu söylenebilir. Ancak diğer yandan kamuoyu algısı açısından bir o kadar zararlı. Bu zarar iki yönlü işliyor: Öncelikle Ersanlı ve Zarakolu'nun entelektüel çalışmaları ve titrleri üzerinden yine bir tür meslek dayanışması gibi görünen ve halkı ikna etmekten oldukça uzak bir argümantasyon biçimi kamuoyuna sunuluyor. İkinci zararıysa BDP ile organik bağı olanların bu davada uğradığı haksızlıklar kanıksanıp normalleştiriliyor ve Ersanlı ile Zarakolu gibi entelektüellerin üzerine odaklanılmasını sağlıyor. Yani bir anlamda en başta seçilmiş BDP'liler olmak üzere diğer tutukluların uğradığı haksızlıklar arka plana itilerek meşrulaştırılmış; "BDP'liyse vardır bir yanlışı" algısı kuvvetlendirilmiş oluyor. Daha önce de yazdığım gibi KCK iddianamesinde molotof atmak, dağa adam çıkarmak, vb. şiddetle doğrudan veya dolaylı bağı olmakla suçlananların yargılanmasına diyecek sözüm elbette yok. Ancak iddianamelerin çoğunluğunu bu gibi şiddet bağlantılı iddialar değil; düşünce beyanı, toplantı ve gösterilere katılma, siyasi faaliyetlerde bulunma, vb. oluşturuyor. Örneğin Nevruz kutlaması düzenlemek, aynı çağrıyı PKK da yaptığından direkt talimatla yapılmış bir olay gibi sunulabiliyor. Bu mantığa göre seçim barajının indirilmesini savunmak da -PKK da bunu talep ettiğinden- KCK'lı olmanıza delil olabilir. Ayrıca "gizli tanık"lara başvurularak oluşturulan iddiaların da hiçbirisinin güvenilirliğini sorgulama imkânı yok. Zira mevcut TMK' ya göre böyle davalardaki gizli tanıkların gerçek olup olmadığını ispatlamak gerekli değil. Yine teknik takibe takılan telefon dinlemelerine baktığınızda gündelik konuşmalardan zorlama yorumlarla gidilerek suç isnadı oluşturulduğunu görmek de mümkün. Örneğin tutuklu Batman Belediye Başkanı Nejdet Atalay, Diyarbakır İl Başkanı olduğu sırada İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey'e telefonda "taş atan çocuklarla ilgili bir şey yapmak lazım" demiş olması, kendisinin Muharrem Erbey'e talimat vermiş olduğuna delil olarak sayılabiliyor. Ya da KCK'dan suçlanan herhangi bir parti mecisi üyesiyle telefonda konuşmuş olması veya aynı fotoğrafta yer alması iddianamelerde yer alabiliyor. Ki bir belediye başkanının, kendi parti meclisi üyeleriyle telefonda konuşması veya aynı fotoğrafta bulunması kadar doğal ne olabilir bilmiyorum. Örnekler çoğaltılabilir. 'Heval Erdem'i bilir misiniz? Mazlumder Batman Şube Başkanı Murat Çiçek'in hazırladığı raporda KCK davasının bazen ne kadar trajikomik iddialara sebep olduğunu Nejdet Atalay'ın ağzından okuyacağınız şu örnek çok iyi anlatıyor aslında: "Heval Erdemli'nin öyküsü çok ilginçtir. Teknik takibe takılan ortam dinlemelerinde "heval erdem" hitabı ile başlayan birçok kayıt dosyada mevcuttur. Bu "heval erdem" hitabı nedeniyle polis ve savcılık, hitap edilen kişinin Heval Erdemli olduğu düşünmüştür. Oysa gerçeğin Heval Erdemli ile hiçbir alakası yoktur. Bizim camiada herkes birbirine "heval" diye hitap eder. Heval arkadaş demektir. Dinlemeye takılan konuşmalarda aslında "Erdem" veya "Herdem" isimli birine hitap edilmektedir. Ona hitap edilirken "heval erdem" yani Erdem arkadaş diye hitap edilmesi polis tarafından Heval Erdemli'ye mal edilerek işin içinden çıkılmıştır. Heval Erdemli kendi halinde belediyede çalışan bir mimardır. Yaşamı boyunca iki veya üç defa DTP yerel yönetimler komisyonu çalışmalarına katılmıştır. Sırf başkalarının dinlendiği ve kendisi ile hiçbir alakanın olmadığı bazı konuşmalarda "heval erdem" hitabı sebebiyle başlayan konuşmalar yüzünden iki buçuk yıldır tutukludur." *** Hatice Belgin gibi nice masumun kanını döken ve daha fazla kan dökmekte ısrar eden bir örgütle askerî açıdan mücadele edilmesine de itirazım yok. Ancak mevcut durumda KCK operasyonlarının tüm BDP'lileri içine alacak biçimde genişletilmemesi için hiçbir sebep bulunmuyor. Üstelik bir BDP'li içeri alınınca yerini bir başkası aldığından, tutuklamaların siyaset açısından da nasıl bir hayra vesile olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. BDP'lilerin meclise çağrılmasının sebebi şiddetin önünü kesmeye vesile olarak görülmesinden dolayıysa, şiddete bulaşmamış BDP'lilerin de bu noktada siyasî çalışmalarına devam etmelerinin sağlanmasının aynı mantıkla savunulması gerektiği kanaatindeyim. Şiddetle dolaylı veya dolaysız irtibatlandırılan ve hakkında somut deliller bulunanlarınsa neden PKK üyeliğinden değil de KCK üyeliğinden yargılandığını sorgulamak gerekir. Çünkü davanın adının KCK olarak konulması tüm BDP'lileri içeri attıracak bir ufkun doğmasına zemin hazırlamıştır. KCK operasyonlarına bir de bu açıdan yaklaşmakta fayda vardır. Umarım Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın hazırlamakta olduğu TMK yasa tasarısı, şiddet ile siyaset ayrımının net biçimde konabileceği bir zihniyetin hukuk nezdinde tesis edilmesine kapı aralar. Zira mevzubahis tutuklamalar, PKK'nın özellikle son şiddet eylemlerine mesafeyle bakan tabanının gözünde bu mesafeyi gittikçe kısaltmakta ve Fehman Hüseyin gibi "şiddetten başka yol yok" kafasındakilerin elini güçlendirmektedir. BDP'nin yanlışı KCK davasının kamuoyuna doğru dürüst anlatılmamasında BDP'nin de sorumluluğu büyük; çünkü kendilerini bire bir ilgilendiren bu mevzuda ekranlarda konuşmak hariç hiçbir girişimleri olmadı. Böylesine hayati bir davayı "Kürtçe savunma"ya indirgemeleri ilk hataydı. Kürtçe savunma hakkına inanan biri olarak bu hatada ısrar edilmemesini diliyorum. Kaldı ki şimdiye kadar bu hususta iddianamelerden örneklerle mevzuyu anlatan bir internet sitesi de mi açamazlardı? Bu konuda bir an önce harekete geçmelerinin, "meclisi bırakır gideriz" tehditlerinden daha etkili olacağı kanatindeyim. Zira siyasî partilerin işi sözü olabildiğince etkin kılmaktır, "sözü bitiririz" diye tehditler savurmak değil...