Hidayet Şefkatli Tuksal: Türkiye’deki erkeklik hasta ve sorunlu

Hidayet Şefkatli Tuksal: Türkiye’deki erkeklik hasta ve sorunlu

İlahiyatçı ve feminist akademisten Hidayet Şefkatli Tuksal, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın TBMM’deki oturumda HDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’a, “Hanımefendi sus, bir kadın olarak sus” demesinin arkasında dindar-muhafazakar bir arka plan olduğunu söyledi. "Dindarlık ve muhafazakârlıkta erkeğin kadından daha değerli olduğu, daha tam insan olduğu, kadının akledemeyen, düşünemeyen, aklı eksik bir varlık olduğu kabulünün önemli bir etkisi olduğunu düşünüyorum” diyen Hidayet Şefkatli, bu durumun hadislerde söylenmiş bir söz olarak görüştüğünü ancak erkek egemenliğinin İslam’dan çok çok önce, tüm dinlerden önce var olan bir zihniyet olduğunu belirtti.

Al Jazeera Türk’ten Semin Gümüşel Güner’in sorularını yanıtlayan Hidayet Şefkatli Tuksal, AKP’li kadın milletvekillerinin Arınç’ın sözlerine tepki göstermemesinin sebebinin AKP-HDP arasındaki gerilim olduğunu iddia ederek, “Birçok kadın için kendisine “bir kadın olarak sus” denmesi, dindar kesimde kabul edilebilecek bir şey değil. Bu olay, böyle bir gerginlik dönemi yerine daha normal bir dönemde meydana gelseydi, AK Parti’den de birçok ses çıkabilirdi. Baskıcı bir din anlayışını kimse istemiyor. Daha özgürlükçü, gençliğini yaşamak, eğlenmek isteyen ama aynı zamanda dinle ilişkisini de sürdürmek isteyen, mesleki anlamda kalite kazanmak isteyen bir sürü genç insan görüyorum” dedi.

"Artık erkekliği konuşmalıyız" diyen Hidayet Şefkatli Tuksal'ın Al Jazeera'da yayınlanan söyleşisi şu şekilde:

Sizce Bülent Arınç ne demek istedi? Bir kadın olarak susmak ne demek?

Aslında şöyle bakmak lazım. Bir HDP’li erkek vekil aynı muameleyi gösterseydi, bir erkek olarak sus diyecek miydi? Böyle bir şey muhtemelen aklına bile gelmeyecekti. Demek ki orada Arınç için, vekil olmayı önceleyen şey, kadınlık durumları... Bu yüzden, böyle bir had bildirme cümlesi kurabiliyor ve özür dilemeye de yanaşmıyor.

Aslında bu çok genel bir mesele. Toplumun her kesiminde aynı yaklaşım egemen. Fakat bu konuyu gündeme getiren Bülent Arınç geçen sene de “Kadın da iffetli olacak. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak" demişti. Bu söylemlerin ardında nasıl bir arka plan var?

Dindar, muhafazakâr bir arka plan var ne yazık ki. Fakat sosyal medyada bu konuda yapılan tartışmalara baktım. Onu eleştiren neredeyse tüm mesajlar da son derece küfürlü. Biz genel olarak şiddet konusunda hasta bir toplumuz. Ve bu şiddet alışkanlığımız çok farklı şekillerde tezahür edebiliyor. Bu, hem şiddet hem de erkekliğin kendini iktidar üzerinden kurması meselesi. Erkek kendi iktidarını, erkeklik iktidarını tehdit eden herhangi bir durumda hemen yine erkeklik üzerinden bir tepki üretiyor, aşağılıyor, reddediyor, vs... Arınç’ın ifadeleri de bundan ibaret. Ki Bülent Arınç nezaketiyle de tanınan bir isim ayrıca.

Bu dindar-muhafazakâr arka planı biraz açar mısınız?

Dindarlık ve muhafazakârlıkta erkeğin kadından daha değerli olduğu, daha tam insan olduğu, kadının akledemeyen, düşünemeyen, aklı eksik bir varlık olduğu kabulünün önemli bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Kadın ne olursa olsun, onlar için aklı ve dini eksik bir yaratık olmaktan bir türlü kurtulamıyor çünkü bu sahih kabul edilen hadislerde söylenmiş bir söz olarak görülüyor. Hâlbuki Aristo da aynı şeyi düşünüyor.

Hz.Muhammed’den binlerce yıl önce...

Evet. Erkek egemenliği, İslam’dan çok çok önce, tüm dinlerden önce var olan bir zihniyet. Dolayısıyla dilleri, mantığı ve hatta dinleri etkileyen bir şey. Bu yüzden ataerkil dindarlık, biraz da kadın konusunda böyle düşünmek anlamına geliyor. Özellikle erkekler için...

Bunu dinin emrettiği mi düşünülüyor?

Ben din bunu emrediyor, demiyorum. Ama bu metinlerden, hadis rivayetlerinden ve kimi ayetlerden bunu destekleyen, güçlendiren ataerkil bir anlayış yıllardır üretilmiş. Biz de bunun son sancılarını yaşıyoruz.

Son sancıları mı gerçekten?

Son sancıları diyorum çünkü kadının güçlenme mekanizmalarının da çok arttığı bir dönemdeyiz. Yani bu işler sadece düşünceyle, eleştirilerle kırılabilecek şeyler değil. Bu anlayışlar kadınların bile iliklerine işlemiş. Baksanıza Bülent Arınç’ı eleştirdiğimiz oturumda Pervin Buldan da AK Partili bir kadın milletvekiline ¨kadınlığından utan!¨diye bağırmış. Bu yüzden zihinsel formatların silinmesi ve yeniden formatlanması çok kolay bir şey değil. Ancak pratik değiştikçe, mecburen format da değişecek. Böyle böyle öğreneceğiz bu işleri...

Bu olay, Türkiye’nin meclisinde ve kuruluşundan bu yana en çok kadın milletvekilinin olduğu dönemde yaşandı. Fakat meclisteki kadın vekillerin ortak bir tavrı olmadı. AK Parti’nin kadın milletvekillerinden de bir eleştiri gelmedi. Bu tabloya baktığımızda, ilerleme nerede?

Eğer Bülent Arınç bunu AK Partili bir kadın vekile söylemiş olsaydı, o kadın vekiller de itiraz ederdi. Fakat şu anda siyaseten HDP ile aralarında büyük bir gerilim var ve bu tartışmanın uzaması işlerine gelmediği için siyaseten susmayı tercih ediyorlar. Ama karşı çıkmalarını beklerdim doğrusu.

Peki, sizce Arınç bunu AK Partili bir kadın vekile söyler miydi?

Daha özenli olurdu diye tahmin ediyorum.

Peki, muhafazakâr kesimde AK Parti iktidarıyla birlikte açılımlar da yaşandı. Kadına bakışta da bir değişim oldu mu?

Bu tür manzaralar daha ziyade eski jenerasyonun tepkileri. Bülent Arınç da o nesle mensup. Tabii ki yeni nesilde de böyle insanlar var fakat yeni jenerasyonda özellikle kadınlar çok daha fazla güçlendi.

Nasıl?

Mesela meslek sahibi oldular. Meslekleriyle, statüleriyle, paralarıyla, boş zaman etkinlikleriyle, gezileriyle, edindikleri hayat tecrübesi ile güçlendiler. Dolayısıyla birçok kadın için kendisine “bir kadın olarak sus” denmesi, dindar kesimde kabul edilebilecek bir şey değil. Bu olay, böyle bir gerginlik dönemi yerine daha normal bir dönemde meydana gelseydi, AK Parti’den de birçok ses çıkabilirdi. Baskıcı bir din anlayışını kimse istemiyor. Daha özgürlükçü, gençliğini yaşamak, eğlenmek isteyen ama aynı zamanda dinle ilişkisini de sürdürmek isteyen, mesleki anlamda kalite kazanmak isteyen bir sürü genç insan görüyorum.

Bu, aslında Türkiye’nin genel bir sorunu. Sadece muhafazakâr kesime mal etmek büyük haksızlık olur. En entelektüel, eğitimli erkekler bile benzer tavırları sergileyebiliyor. Sizce bunun nedeni nedir?

Nedeni dediğim gibi eski / ataerkil formatımız. Mesela ben Mardin’de çalışıyorum, öğrencilerimin çoğu Kürt hareketiyle yakından ilgili ki, bu hareketin kadın konusunda gayet eşitlikçi bir söylemi ve eş başkanlık uygulamaları var. Ancak Toplumsal Cinsiyet dersimde çok tartışıyoruz. Çocuklar ‘biz mitinglerde jin, jiyan, azadi (kadın, hayat, özgürlük) diye bağırıyoruz, diyorlar. Fakat iş detaya indiğinde, kadına karşı şiddet, ev içi roller, kadın neyi ne kadar yapabilir konularına gelince, çok katılar. “Hocam en iyisi şeriat” diyenleri var. Neden? Çünkü zihindeki format bu! Bu kadar köklü zihinsel alışkanlıkları değiştirmek kolay değil. Bu, tüm partilerde aynı. Mesela Deniz Baykal meselesi iki kişilik bir hikâyeydi. Baykal -elinin kiri- söylemini andırırcasına işten sıyrıldı, meclis başkanlığına aday gösterildi, itibarı iade edildi. Ama kadın yok oldu. Yani erkek egemenliği her partide hüküm sürüyor.  

Peki, hiçbir gelişme yok mu bu konularda?

Var tabii ki, olmaz mı? Mesela AK Parti’nin çeşitli il teşkilatlarında çalışan kadın arkadaşlarım var. Ama kadın komisyonlarında değil, il teşkilatlarında çalıştılar. Kadın kollarını, komisyonlarını biraz kadını erkekle eşit özne olmaktan uzaklaştıran yerler olarak görüyorum pratikte. Bu yüzden vurguluyorum il teşkilatları diye... Burada da Erdoğan’ın hakkını teslim etmek lazım, il teşkilatlarında ana kademeye kadınların da alınmasını o sağladı. İşte buralarda çalışan kadınlar kendilerini çok daha iyi kanıtladılar, kabul ettirdiler. Siyaset yapmayı öğrendiler. Ayrıca AK Parti’nin hep bu muhafazakâr söylemlerine bakıyoruz ama pratik çok daha farklı. Mesela aile konusu, annelik konusu çok vurgulanan bir konu ama baktığımızda AK Parti’de eşinden boşanmış, ya da hiç evlenmemiş, bekâr üst düzey pek çok kadın var. Yani AK Parti’nin kendi idealize ettiği kriterlere uymayan birçok kadın AK Parti’nin saflarında siyaset yapıyor.

Siyaset dışı alanlarda da aynı yaklaşım hâkim mi sizce?

Evet, siyaset dışı alanlarda da benzer şeyleri gözlemliyoruz. Kadın konusundaki klasik söylem devam ediyor ama pratik bize bunun pek çok durumda aşıldığını gösteriyor.

Kadına bakışta Türkiye genelinde bir değişiklik var mı?

Son 20-30 yılda Türkiye’de kadın konusunda çok önemli değişiklikler oldu. En basitinden eskiden Türkiye’de şiddet diye bir şey konuşulmuyordu, kadının bireysel sorunu olarak görülüyordu. Bugün devlet tarafından kabul edilen, bir sürü önlem alınan bir konu. Yasal mevzuat ve bilinç yükseltme anlamında yol alındı. Belki feministlerin istediği kadar olmadı ama mesela hükümete yakın bir kadın kuruluşu olan KADEM’in hazırladığı kadına karşı şiddet afişinde, Başbakan Ahmet Davutoğlu erkekleri erkeklikten önce insan olmaya davet edebiliyor. Bir sorun olduğunu herkes itiraf etmiş oldu. Tüm bunlar bir gelişme. Ama tabii bu sonuç, kadın hareketinin ısrarı, çabası ve kadının siyasette sayısının, etkinliğinin artmasıyla oldu. Kadının şu an her şeyi konuşuluyor ama konuşulmaya yeni başlanan bir şey var: Erkekler ve erkeklik konusunda çok ilginç tezler yapıldı, makaleler yazıldı. Biz artık erkekliği konuşmalıyız, çünkü asıl sıkıntılı alan orası.

Erkekliği konuşmak ne demek?

Erkek olmak, basitçe muktedir olmak yani hiyerarşik bir gücünüzün ve tebaanızın olması demek. Bu tebaa, evinizde aileniz, karınız, çocuğunuz; iş ortamında meslektaşlarınız, astlarınız olabilir. Bu hegemonik erkekliği mutlaka konuşmak, tartışmak zorundayız. Bunlar konuşulmadıkça şiddet gibi sorunlardan tam anlamıyla kurtulmamız mümkün değil. Aslında bunlar akademide yeni konuşulsa da, geçmişte kültürümüzde var olan bir şey.