Sabah yazarı Hilal Kaplan, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın ABD'de yürütülen Reza Zarrab davasına dahil edilmesiyle ilgili olarak "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi bu iddianame sadece Türkiye Cumhuriyeti'ne yapılmış bir saldırı değil, aynı zamanda şantajdır. Çünkü iddianamenin birçok yerinde Zarrab'dan Çağlayan'a dek sanık isimleri sıralandıktan sonra cümle 've diğer hükümet yetkilileri' diye devam ediyor. Yani ABD, 'Hizaya girmezseniz, sıra size de gelir' diyor. Gelsin bakalım" görüşünü dile getirdi.
Hilal Kaplan'ın "ABD, Zafer Çağlayan’ı nasıl dinledi?" başlığıyla yayımlanan (12 Eylül 2017) yazısı şöyle:
FBI, 16 kez bombalı saldırıda bulunan, 3 kişiyi öldüren ve 26 kişiyi yaralayan ünlü "Unabomber"ın evini arama izni çıkarmak için günlerce uğraşmış; operasyonun başlamasına dakikalar kala gerekli imzayı yargıçtan alabilmişti. Ancak o köprünün altından çok sular geçti. Örneğin, meşhur 'deep web'de, yani saklı internette, yani hiçbir arama motorunda çıkmayacak şekilde dizayn edilmiş, gizli ve çoğunlukla envai çeşit pisliğin döndüğü ortamda "silkroad" sitesiyle uyuşturucu ticaretinden pek de fazla işe yaramayan sanal ortamınyürütücüsü Ross Ulbricht'in davasında olanlar gibi... ABD, silkroad'un kullandığı İzlanda'dakiyabancı bir server'ı hack'ledi ve kuruluşundan bu yanaki tüm arşivini ele geçirdi. Davada da buldukları her delili mis gibi kullanıp, yargıcın da sadece savcılık lehine kararlar almasıyla Ulbricht'i ömür boyu hapse mahkûm ettirdiler. Savunma makamına, 'Bu delilleri nasıl buldunuz?' sorusunu sordurtmadılar bile. Dolayısıyla davanın, ABD hukuk içtihadındaki yeri hâlâ tartışmalı. Ancak davanın ABD Anayasası'nın 4. ek maddesiyle birebir çeliştiğini biliyoruz. Maddeyi "Anayasaya aykırı olarak elde edilmiş bulgular, mahkemede delil olarak sunulamaz" diye özetleyebiliriz. Bu, her hukuk devleti anayasasında (bizde 38. madde) olan genel geçer bir yasadır. Yargı kararı olmadan yasadışı arama, dinleme ve takiplerin hepsi bu kapsama girer. Peki ben lafı niye bu kadar dolaştırdım? İşadamı Rıza Sarraf ve Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla'yı tutuklayan ABD, en son eski Bakan Zafer Çağlayan için de tutuklama kararı aldı. Medyamızda nedense hiç sorgulanmadı ama New York Güney Bölge Federal Savcılığı'nın sunduğu delillerin nerdeyse hepsi 'gizemli' telefon kayıtlarını içeriyor. Üstelik gördüğüm kadarıyla, bu telefon kayıtları, 17-25 Aralık'ta FETÖ'nün sızdırdıklarını içerse de bundan daha fazlası da mevcut. Yani sadece FETÖ değil, NSA ve/veya CIA'in de içinde olduğu bir yapı, o dönem hâlâ Ekonomi Bakanı olan Zafer Çağlayan, HalkBank'ın Genel Müdürü olan Süleyman Aslan ve diğerleri hukuksuzca dinlenmiş. Çağlayan'ın hâlâ milletvekili olduğunu yazacak kadar özensizce yazılmış bu iddianameyi hazırlayanların, dinleme kayıtları olmasaydı ellerinde bir "dava" olmayacağını söylemek mümkün. O yüzden tekrar soruyorum: ABD, egemen başka bir devletin bakanını nasıl, hangi hakla dinledi ve hangi anayasal meşruiyete dayanarak bunu dava konusu yapabildi? Son not: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi bu iddianame sadece Türkiye Cumhuriyeti'ne yapılmış bir saldırı değil, aynı zamanda şantajdır. Çünkü iddianamenin birçok yerinde Zarrab'dan Çağlayan'a dek sanık isimleri sıralandıktan sonra cümle "ve diğer hükümet yetkilileri" diye devam ediyor. Yani ABD, "Hizaya girmezseniz, sıra size de gelir" diyor. Gelsin bakalım.