Hilal Kaplan'ın 'FETÖ' savunması: Cumhurbaşkanımız da bizzat...

Hilal Kaplan'ın 'FETÖ' savunması: Cumhurbaşkanımız da bizzat...

Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan, ailesine yönelik "Gülen cemaati ile irtibatlı" iddialarına yanıt verirken "İftirayı şahsıma atacak kadar bile mert değil bu çürümüş ruhlar" dedi. "FETÖ'yle mücadelede suyu iftiralarıyla bulandıranlar, oklar kendilerini göstermesin diye hedef saptıranlar var" diyen Kaplan, "Dört yıl önce vefat etmiş kayınpederim merhum Salim Öğüt, kim onu tebliğe çağırsa, koşa koşa giderdi. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın Türkçe Olimpiyatları'na bizzat katıldığı dönemlerde, FETÖ'ye yakın olan kurumlarda da konuşma yapmış olması şaşırtıcı değil" ifadesini kullandı. Kaplan, "Kayınvalidem ise, 15 Temmuz sonrası FETÖ ile ilişkisi tespit edilen Armoni Eğitim ve Yardımlaşma Derneği'nde, 2004'te, sadece YEDİ AY yöneticilik yapmış ve kendisi istifa ederek ayrılmıştır. Ayrılma sebebi ise, dernekteki, şimdi FETÖ'cü olduğu netleşen isimlerle anlaşamamasıdır" dedi.

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun seçim kampanyalarının eski danışmanı Atılgan Bayar, Hilal Kaplan'ın Temmuz 2013'te Gülen'i öven bir tweetini paylaşarak, şu ağır ifadeleri kullanmıştı:

“Süheyb Öğüt, Davutoğlu'na alçakça saldıran, Serhat Albayrak tarafından korunan FETÖ'cü Armoni'nin kurucusunun oğludur. Eşi Hilal Kaplan, (o da Sabah yazarıdır) ve Feto'ya şiir yazmıştır... Ve Pelikan!.. Darbe süreci; Pelikan'ın Davutoğlu'na saldırısı ile başlamıştır!” 

Davutoğlu'nun istifası öncesinde ortaya çıkan Pelikan dosyasının Öğüt tarafından yazıldığı iddia edilmişti.

Kaplan'ın, 5 Mayıs 2010'da Taraf gazetesindeki köşesinde "Böyleyken Böyle" başlığıyla kaleme aldığı yazısında Gülen'e atıfta bulunduğu belirtilen şiiri hatırlatan Bayar, "Demek Taraf'tan maaş alanların, Fethullah'a şiir yazanların bize FETÖ ile mücadele öğreteceği bir devir görecekmişiz" diye yazdı.

Kaplan'ın tartışmada gündeme getirilen şiiri şöyle:

“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin, Gülen de görse bu güneşi, Ahmet Âbi de Nâzım da, Hrant Âbi de salınsa dağlarında özgürce, Rakel ve Gülten Abla artık huzur bulsa.”

 

"Erdoğan'ı halife olarak tanıyor ve biat ediyorum"

 

Bir dönem A Haber'de yayın danışmanlığı görevini üstlenen ve Akşam gazetesinde yazan Atılgan Bayar, Ağustos 2013'te Erdoğan’ın “İslam dünyasına uygulanan zulme ve bölünmeye karşı tek başına dik durduğunu” söyleyerek, “Erdoğan'ı halife olarak tanıyor ve biat ediyorum” tweeti atmıştı.

 

"Köpeklik yapmak için havlamayı sürdürüyor"

 

Hilal Kaplan, Atılgan Bayar’ın açıklamalarına dünkü (5 Eylül 2016) yazısında isim vermeden yanıt vermişti. “Maalesef fırsatçılar, kriz anlarını da 'nakde' çevirmek peşinde koşmayı sürdürüyor” diyen Hilal Kaplan, şunları söylemişti:

“Karanlık ilişkileri herkesin malumu bazı tipler, kişisel çıkarları için, birilerine köpeklik yapmak için havlamayı sürdürüyor. Ne var ki, köpeklere takılanlar istikamete varamazlar. Dolayısıyla bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da köpekleri muhatap almaya lüzum yok. Ancak tasmayı tutanlar ayaklarını denk almazlarsa, bu çirkinliği deşifre etmeye mecbur kalacağım. Alnı ak olanlar için, şeffaflık en büyük güçtür.”

 

Arınç 'troliçe' demişti

 

Hilal Kaplan, Eski Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç ile de karşılıklı ağır ifadelerin kullanıldığı bir tartışma yaşamıştı. Arınç, 30 Ocak 2016'da "Bir zaman troller diyorduk, meğer bunların kadın olanları da varmış. Onlara da bizim camiada troliçe diyorlar. Bizim camiada bunlar isim isim de biliniyor" sözleriyle Kaplan'ı hedef almıştı. Hilal Kaplan da, Twitter'da hesabından Arınç'ın Twitter fenomeni Fuat Avni ile ilgili bir sözünün de yer aldığı fotoğrafı paylaşarak altına "Trollün hası" notunu düşmüştü. Kaplan, Arınç için "Manisalı Lawrence" benzetmesi yaparak, şu ifadeleri kullanmıştı:

"Manisalı Lawrence'ın son çırpınışları ama faydasız; siyasî cenazeleri dikkate almıyoruz."

Hilal Kaplan'ın Sabah'ta "Çürümüş ruhlara cevabımdır" başlığıyla bugün yayımlanan (6 Eylül 2016) son yazısı da şöyle:

FETÖ'yle mücadelede suyu iftiralarıyla bulandıranlar, oklar kendilerini göstermesin diye hedef saptıranlar var. Bu sefer kabak gibi açıktalar ama yine de varlar.

Şahsi hesapları için bana attıkları iftiralar yetmedi, şimdi de dört yıl önce vefat etmiş rahmetli kayınpederim Salim Öğüt'e ve onun dul eşi kıymetli kayınvalidem Seher Öğüt'e iftira atmaya kalktılar.

Neymiş, rahmetli kayınpederim 2010'da Mehtap TV'ye çıkmış ve FETÖ'ye yakın sivil toplum kuruluşunda konuşma yapmış! Neymiş, kıymetli kayınvalidem iki yıl FETÖ'ye yakın sivil toplum kuruluşunda yöneticilik yapmış!

Cevap veriyorum çünkü iftirayı şahsıma atacak kadar bile mert değil bu çürümüş ruhlar. Altı yıl önce komaya girip, dört yıl önce vefat etmiş, kendi hakkını bu dünyada savunma imkânı olmayan kayınpederime ve onun dul eşine dil uzattılar... Merhum Salim Öğüt, kim onu tebliğe çağırsa, koşa koşa giderdi. Tarikatlı, modernist, partili, vs. diye bakmazdı. BBP'lisine de giderdi, Ak Parti'lisine de, MGV'lisine de. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanımızın Türkçe Olimpiyatları'na bizzat katıldığı dönemlerde, FETÖ'ye yakın olan kurumlarda da konuşma yapmış olması şaşırtıcı değil.

Kayınpederimin, Çorum Hitit Üniversitesi'ndeyken yakın olmakla suçlandığı ve şimdi FETÖ'cü olduğu ortaya çıkan Osman Eğri'nin Diyânet Vakfı Yayınları'ndan çıkan ona yakın kitabı vardır.

'Alevilik Masası' âdeta kendisine teslim edilmiştir. 2010'da komaya giren babamın, devletin bu kadar sahip çıktığı bu şahsın 'zararlı' olduğunun tespiti nasıl mümkündür? İftiralarda bahsedilen bir diğer isim, sözde 'anti- FETÖ'cü' olduğu için istifa eden kişi ise, tüm ilahiyatçı arkadaşlarını fişleyip ihbar eden birisidir. İstenirse buna tanıklık yapmak isteyen kayınpederimin arkadaşları da, fişleme dosyaları da mevcuttur.

Kayınpederim de her zamanki dürüst kişiliğiyle, bu ayıbını fakülte toplantısında yüzüne vurduğu için kendisi istifa etmek zorunda kalmıştır.

Zaten o dönem Yeniçağ gazetesinde çıkan yazıları da, kendisinin nasıl bir zihniyete sahip ilahiyatçı olduğu hakkında fikir verebilir.

Merhum kayınpederimin tek bir temel derdi vardı. Mekke'deki Ümmü'l Kur'a Üniversitesi'nde master ve doktora seviyesinde tamamladığı usûlü'lfıkh ilminden aldığı güçle, 'tarihselcilik' denen, dini yozlaştırdığını düşündüğü modernist akıma karşı İslâm'ı ve Kur'an'ı muhafaza ve müdafaa etmekti.

Müellifi olduğu eserlerin büyük kısmı da 'modernist/ tarihselci' tabir edilen ilahiyatçılara reddiyelerdi. O'nu, İslâm'ı silikleştirip yok etmeye çalışanlarla aynı anlayışa sahip olmakla suçlamak, Salim Öğüt'e atılan en büyük iftiralardan birisidir.

Ebubekir Sifil Hoca'nın, vefatının ardından, Millî Gazete'deki köşesinde, kayınpederim için yazdığı gibi, "Müslüman bir ilim adamının omuzlarındaki yükün herhangi bir insanınkinden kat kat fazla olduğunun idrakiyle bir uçtan bir uca dolaştı Türkiye'yi; konferanslar verdi, sohbetler yaptı.

Ahir zaman iğvalarına karşı uyardı insanları. Sözü hiç eğip bükmedi. Doğruyu söyledi, doğru biçimde söyledi; söyledikleriyle çelişmeyen bir hayat yaşadı."  Velhasıl kayınpederim gibi temiz bir şahsiyetin neden FETÖ'cü olmadığını yazmak zorunda bırakanlardan iki cihanda da davacı olacağım.

Kayınvalidem ise, 15 Temmuz sonrası FETÖ ile ilişkisi tespit edilen Armoni Eğitim ve Yardımlaşma Derneği'nde, 2004'te, sadece yedi ay yöneticilik yapmış ve kendisi istifa ederek ayrılmıştır. Ayrılma sebebi ise, dernekteki, şimdi FETÖ'cü olduğu netleşen isimlerle anlaşamamasıdır.

Kendisine gazeteci süsü veren tetikçiler elbette ki bu 'yedi ay' ve kendisinin istifa etmiş olması gibi 'ayrıntılara' yer vermeden aşağılıklıklarının gereğini yapmışlardır. Garip olanı, bugün FETÖ bağlantısı devlet tarafından tespit edilen Armoni'nin projesine 2015'te, İçişleri Bakanlığı'nca fon verilmiş olmasıdır. Derdi FETÖ olan bu onayı hangi bürokratların verdiği ile uğraşır ama dediğim gibi esas meseleleri, FETÖ ile mücadelesi ortada olan insanlara çamur atmaktan başkası değildir. Yine kayınvalidem, Armoni'de yaşadığı kötü tecrübenin ardından, 2005 sonunda, FETÖ kumpaslarının mağdurlarından olan Deniz Feneri Derneği'nin Çorum'daki tek resmî temsilciliğini ve gönüllü koordinatörlüğünü üstlenmiştir. Dernek bu vazife için normalde maaş vermesine rağmen, hayır işi olduğu için annem bu işi tamamen gönüllü olarak beş yıl kadar yürütmüş ve Çorum'dan taşındıkları için bırakmıştır. Deniz Feneri Derneği'nin, FETÖ'cü kumpas davası açıldıktan sonra dahi kayınvalidemle çalışmayı sürdürmüş olmasına da tetikçilerin neden değinmediği ortadadır.

Eşim Suheyb Öğüt, 2 Aralık'ta, daha 17 Aralık olmadan, herkes Pensilvanya'ya ricacı olmaya giderken, bu örgütün ipliğini pazara çıkaran ve darbeci olduklarını ilan eden ilk yazılardan birini yazmıştır. Bundan bir yıl önce de, 2012'de Türkçe Olimpiyatları'nı kolonyalist zihniyetle suçlayan bir yazı kâleme almıştır.

Ayrıca kendisi, FETÖ'nün Selam-Tevhid kumpası kapsamında dinlediği isimlerden biridir.

Şahsımın medya arşivi herkese açıktır ve 17 Aralık'tan itibaren kâlemimde milim sapma olmadan bu örgütle nasıl mücadele ettiğim, hatta 'FETÖ'yle mücadelede çok merhametli gidiliyor' dediğim için nasıl linç edildiğim ortadadır.

Hal böyleyken, sizin bize attığınız bu çamur tutmaz ama ben sizin nasıl bir bataklıktan türediğinizi tek tek yazacağım. Bataklık sineklerinden başlayarak...