Hilmi Yavuz: AKP'nin entelektüel yoksulluğu, İslam'ı sadece bir siyasi iktidar vasıtası olarak idrak etmesinde

Hilmi Yavuz: AKP'nin entelektüel yoksulluğu, İslam'ı sadece bir siyasi iktidar vasıtası olarak idrak etmesinde

Yarına Bakış gazetesinin köşe yazarı Hilmi Yavuz, AKP'nin İslam düzleminde iktidar olduğu ama entellektüel düzlemde olamadığını ileri sürerek "AKP’nin entelektüel yoksulluğu ve acziyeti, İslam’ı sadece bir siyasi iktidar vasıtası olarak idrak ediyor oluşundadır. Eğer iktidar olunduysa, her şey mubahtır…" diye yazdı. 

Hilmi Yavuz'un bugün (19 Haziran 2016) yayımlanan 'İslam ve entelijensiya' başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye’de İslamcılığın siyasal İslam düzleminde iktidar olduğu, fakat entelektüel düzlemde iktidar olamadığı konusu hâlâ gündemde kalmaya devam ediyor. Söylemek bile fazla belki: Bu iktidarsızlıktan, İslamcı siyasal iktidarın -ki bundan AKP iktidarını kastediyorum- siyasal İslam’ın politik ve elbette formel ve sathî anlamda akaidçi tavrının mesul olduğunu düşünüyorum. AKP için birincil mesele, siyasal iktidar olabilmektir ve yine AKP’nin ‘medeniyet ihyası’ retoriğine rağmen, İslam’ı bir ahlakî ve estetik medeniyet olarak alımlama bağlamında en küçük bir niyeti olmamıştır.

Aslında AKP’nin İslam’ı, sahih bir akaid sistemi olarak temellük ettiğini de söylemek mümkün değildir. Yukarıda da belirttim: AKP için akaid, formel ve sathî bir mesele olmuş. Akaid, kamusal alanda görünür olmaya indirgenip meyhanede görünür olmamak, cuma namazlarına katılmak ve eşi başörtülü olmak gibi kriterlerle temsil edilir olmuştur. İşin asıl hazin yanı, AKP’nin, tuhaf bir biçimde, İslam’ın kamusal alandan tasfiye edilip özel alanla sınırlı kılındığı katı laikçi sistemin Kemalist iktidarına, İslam’ı kamusal alanda görünür kılmaya indirgeyerek karşılık vermesi ya da intikam almaya kalkışmasıdır ama bu indirgemeciliğin, İslam’ı ahlakî özünden, muhtevasından fütursuzca koparıp onu tamamiyle ‘şekil’e dönüştürmüş olmasına katiyyen ehemmiyet vermeden…

Asıl mesele, hiç şüphesiz, elinde İslam’ı estetik ve zihinsel müktesebatı ile bir medeniyet projesi olarak yeniden üretmeye katkıda bulunma konusunda sınırsız imkânlar bulunmasına rağmen AKP iktidarının bunu hiç mi hiç umursamaması, böyle bir mesele yokmuş gibi, onu ısrarla gözardı etmesidir. AKP’nin entelektüel yoksulluğu ve acziyeti, İslam’ı sadece bir siyasi iktidar vasıtası olarak idrak ediyor oluşundadır. Eğer iktidar olunduysa, her şey mubahtır…

İslam ve entelektüellik konusuyla Cumhuriyet gazetesinden Aydın Engin de ilgilenmiş görünüyor. 13 Haziran’da yayımlanan ‘İslam entelektüelleri ve ‘entel’leri’ başlıklı yazısında Engin, ‘Hilmi Ziya Ülken, Abdülbaki Gölpınarlı, Cemil Meriç gibi İslam üstüne düşünmüş, İslam üzerine araştırmalar yapmış, kitaplar yayımlamış İslam entelektüellerini tanı[dığını], ‘masanın ucunda da olsa sofralarında bir iskemleye ilişme fırsatı bile olduğunu], Fuat Köprülü ile tanışmadığını ama Tahir Alangu öğretmeninden ‘Köprülü’nün önemini, özellikle de İslami konulardaki araştırmalarının derinliğini uzun uzun dinledi[ğini]’ bildiriyor. Ve ekliyor: ‘Bir de günümüze gelelim: Ortalıkta ‘İslam âlimi’ diye dolanan, ancak bırakınız ‘İslam entelektüeli’ olmayı, ‘entel’ nitelemesini bile taşıyamayacak sığlıktaki adamlar var.’

Aydın Engin’in tespitlerine katılmamak elbette söz konusu değil. Ancak, Engin’in ‘entelektüel’ ile ‘aydın’ arasında herhangi bir ayrım gözetmediği anlaşılıyor. Benim bu meseleye etraflıca değindiğim ‘Okuryazar, Aydın, Entelektüel [Zaman, 21.05.2014] ve ‘Müslümanlar neden İslam’ın estetik ve entelektüel mirasını yeniden üretemedi?’ [ Zaman, 10.02. 2016] yazılarımda belirttiğim gibi, entelektüelde, bilim adamlığı değil, fikir adamlığıdır öne çıkan… Doğrudur, Cemil Meriç bu mânâda elbet bir entelektüeldi, ama onunla birlikte zikredilmesi gerekenler, Turgut Cansever, Sabri Ülgener, Nureddin Topçu ve Peyami Safa gibi entelektüeller olmalıydı; başkaları değil! İslam referanslı olmayan entelektüeller de vardı elbet: Kemal Tahir’i, İdris Küçükömer’i unutmamak gerek…

Hiç şüphesiz, İslamcı kesimde ‘entelektüellik’ iddiasıyla öne çıkmaya çalışan birilerinin, Aydın Engin’in ifadesiyle ‘entel nitelemesini taşıyamayacak sığlıkta’ olduklarına ilişkin sözlerinin de, benim 2014’den bu yana ve bu yıl yaptığım tespitlerle örtüştüğünü görmenin beni memnun ettiğini belirtmeliyim.

Benim için ayrıca fevkalâde memnuniyet verici olan bir başka mesele de, Aydın Engin’in bu konuya ilgi duymasının, İslam ve entelektüel ilişkisinin böylelikle daha geniş ve farklı bir zihin alanında tartışmaya açılmış olması imkanını sağlamasıdır.