Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, "Alex benim için önemli bir futbolcu değil. Alex, Fenerbahçe gibi yıllardan beri çok kötü top oynayan bir takımın içinde anlık parlamalarıyla gol yaratan bir adam. Bu Fener'de oynar ama bir düzen içinde oynayan bir takımda, 90 dakikanın sadece 10 dakikasında oynayan bir adamın yeri yok. Alex Fener'i kurtarır işte o kadar" dedi.
Sabah gazetesinden Bora Eğriçayır'ın sorularını yanıtlayan Hıncal Uluç, spor gündemini değerlendirdi:
Galatasaray, Kasımpaşa karşısında zorlandı ancak kazanmasını bildi. Fenerbahçe ile oynadığı derbide de bölüm bölüm iyi oynadı. Yeni bir takım olmanın sıkıntılarını mı yaşıyor?
Geçen sene Galatasaray'ın en büyük sıkıntısı forvetti. Bu seninin ilk maçında Burak, Necati ve Baros tribünde oturuyordu! Galatasaray'ın Burak, Necati ve Baros'u tribünde oturtabilecek kadro gücünü, takım gücünü bir düşünün...
Kasımpaşa karşısında iki Galatasaray ve iki Emre seyrettik. Birinciler geçen senenin yanlışlarını aynen devam ettirenler, ikinciler bu sene yepyeni bir şekilde ortaya çıkanlar.
Galatasaray savunmadan hızlı çıktığı zaman Kasımpaşa'yı darmadağın etti. Hemen hemen her çıkışta gol pozisyonlarına girdi. Ama geçen seneki kötü Barcelona taklidi, 76 tane hazırlık pasından, 97 tane yana ve geriye vuruştan sonra santrayı geçtikleri zaman da kaptırdıkları toplarla yenmeyecek kontrataklar yediler. Çünkü ağır ağır çıktığın zaman senin savunman da ağır ağır ilerliyor ve takım tamamen hücuma geçmişken, kontratak başladığı zaman donup kalıyorlar.
Maçın tamamında neredeyse topa sahip olan, futbol oynayan takım Galatasaray; istatistiklere bakıyorsun, Kasımpaşa, Galatasaray'dan daha fazla şut atmış, daha çok isabetli şut atmış. Niye; Kasımpaşa topu kaptığı anda üç pasla hücum alanına geliyor. Galatasaray 5 akınından birinde ancak hızlı çıkış yapabiliyor!
Demek ki Fatih Terim, Kasımpaşa maçını defalarca izlemeli... Yavaş oyunun Galatasaray için ne kadar büyük zarar, zaman kaybı ve tehlikeli olduğunu; topu kaptırdığın anda rakip takımın kaleciyle karşı karşıya kaldığını fark etmeli...
Galatasaray hızlı çıkmalı, rakip savunmaya hazırlanma, toparlanma imkanı veren o manasız, o anlamsız yan ve geri paslardan vazgeçmeli...
Geçen seneden kalan bir kötü huy daha var. Galatasaray'ın oynadığı bütün maçların arşivi vardır. Fatih hocamdan rica ediyorum; duran toptan yenen gollerin hepsi için ayrı bir DVD yaptırsın ve bütün takımıyla beraber seyretsin. Duran toplarda kafayı rakipler vuruyor. Adam dışarı atarsa dışarı gidiyor, içeri atarsa gol yiyorsun. Galatasaray savunması, ister korner, ister yandan serbest vuruş olsun duran topla ilgili adam paylaşmayı bilmiyor.
Muslera'nın önüne baraj gibi duvar örmeyi, 7-8 kişi boş dizilmeyi marifet sayıyorlar ve de savunmadaki adamlar topu katiyen takip etmiyorlar. Yani ne alan savunması, ne adam savunması yapıyorlar. Oysa yapmaları gereken tek şey top savunması... Duran topta ortalanan top kurşun gibi, saatte 190 km. hızla Federer'in servisi gibi gelmiyor. Yumuşak, kavisli bir top geliyor. O topu rahat rahat görüp, rahat rahat yer alıp, rahat rahat kafayı vurabilirler.
Oysa bütün kafaları Kasımpaşalı oyuncular vurdu. Galatasaray'ın bu iki hatasında bir değişiklik yok. Zaman zaman o yeni oyunları, hızlı oyunları uyguladılar. Onun da neticesi görüldü.
Emre Çolak orta sahaya geçtikten sonra çok etkiliydi.
Bir bakıyorsun Emre takımın oyun kurucusu, beyni, fevkalade akıllı, olağanüstü işler yapıyor. Bir bakıyorsun en kötü huylu Tugay! Topu ayağına alıyor, geriye dönüyor, etrafında bir tur atıyor, lüzumsuz bir adamı eksiltmeye uğraşıyor, bu işi yaparken topu kaptırıyor, kontratak başlatıyor; Kasımpaşa gol pozisyonuna giriyor. Bu aynen geçen seneki kötü huyları...
Ama bazen o kötü huylarını hatırlıyor; topu daha almadan ne yapacağına karar vererek hızla akını başlatıyor, topun yönünü değiştiriyor, başka bir yere atıyor, asist yapıyor ve Kasımpaşa savunmasını hep avlıyor. Bu ikinci, yeni Emre...
Eski Emre bu takımda oynamaz. Tribünde oturur, yedek bile olmaz. Ama yeni Emre, Galatasaray'ın eski Emre'sini, hakiki Emre'sini, şimdi Atletico'nun yedek Emre'sini unutturur. Bunun kararını da kendisi verecek. Çünkü Galatasaray'ın öyle bir kadrosu var ki bu kadrodan kesildiğinde bir daha yerini bulman zor.
Aydın mesela olağanüstü top oynadı. Geçen sene de kendisine fırsat verildiği zaman olağanüstü oynuyordu ama Fatih hocam nedense Aydın'a fazla şans vermedi. Bu defa Engin'in aldığı ceza yüzünden o şansı buldu Aydın ve 'Benim bu takımda her zaman yerim var' diye ilan etti.
Kadronun genişliğinin hoca için zordur. Çünkü tercihlerde büyük sıkıntı çeker. Çok da yararlıdır. Hem rekabet yaratır. Devamlı 'Benim bu takımda ölüm oynar' diyemezsin. Ölüyü bırak, yaralı olduğun anda biri gelir yerini kapar, bir daha o formayı giyemezsin. Cezadan, sakatlıktan da korkun olmaz.
Bu kadro zenginliği içerisinde Galatasaray'ın başarısı büyük çapta Fatih Terim'e bağlı... Bu takımın gerek savunmasında gerek hücumunda taktiklere ihtiyacı var, adama değil. Yeterli adam var.
Galatasaray'ın orta sahada bir oyun kurucuya kavuştuktan sonra daha atak oynamaya başladığına şahit olduk. Bu durumda bir 10 numara eksikliğinden bahsedebilir miyiz? Mesela Hagi-Alex karışımına veya ikisinden birisine ihtiyacı var mı?
Galatasaray'ın şu anda eksiği yok. Alex benim için önemli bir futbolcu değil. Alex, Fenerbahçe gibi yıllardan beri çok kötü top oynayan bir takımın içinde anlık parlamalarıyla gol yaratan bir adam. Bu Fener'de oynar ama bir düzen içinde oynayan bir takımda, 90 dakikanın sadece 10 dakikasında oynayan bir adamın yeri yok. Alex Fener'i kurtarır işte o kadar!..
Hagi süperstar... Dünyanın en iyi takımı da elinde olsa Hagi geldi mi oynar. Yani senin mükemmel bir takımın var ama Messi gelmiş. 'Ben bu takımı bozmam' diyebilir misin?
1982 Dünya Kupası başladığında Fransa; 'Avrupa'nın Brezilyası' dedirtecek güzellikte bir top oynadı. 82'nin efsanesi Fransa'ydı ve bu efsaneyi yaratan da orta sahasıydı. Tigana, Giresse, Genghini, Fernandes... Muhteşem bir orta dörtlüydü ve de orta sahanın asıl adamı Platini sakattı. Bu dörtlü arka arkaya 3 maç muhteşem oynayınca, ben de oradaydım; basın toplantısında teknik direktör Hidalgo'ya sordular; "Senin muhteşem bir orta dörtlün var. Peki Platini iyileşince ne olacak?" Adam dedi ki; "Elinde Platini gibi bir adam varsa onu koyarsın, etrafına da 10 kişi koyarsın ve bir takım olur."
Getir Hagi'yi ben yeniden kurayım Galatasaray'ı. Tereddüt dahi etmem.
Kaka'nın transferi son dönemde sıkça konuşuldu; geleceği muamma ama Kaka gelirse, Hagi özlemini dindirebilir mi?
İki tane adamın Galatasaray'a gelmesi mümkündü. Biri Ronaldinho, öbürü Kaka. İkisini de Fatih Terim istemedi. Zamanında aynı durumda olan ve bitmiş denilen Popescu ve Taffarel'i alıp onları Avrupa'nın süperstarı yapan Fatih Terim bu defa Ronaldinho ve Kaka'yı istemedi. Bu yüzden o transferler olmadı.
Ronaldinho şimdi Atletico Mineiro'da harikalar yaratıyor.
Fatih Terim'in düşüncesinin ne olduğunu hakikaten anlamakta güçlük çekiyorum. 'Galatasaray'da dengeler bozulur' diyorlar. Hangi denge? Fatih Terim'in olduğu yerde ben bir denge sorunu olacağını hiç düşünmedim. 2000 yılında Avrupa Şampiyonu olan takımda bir denge sağlandıktan sonra...
Fatih hocamla bir türlü bir araya gelip de 'Kaka ve Ronaldinho'yu niye istemediğini' konuşamadık. Ben olsam tereddütsüz alırdım; Galatasaray'a çok yararlı olacakları kesindi. İkisi de büyük futbolcu...
Hagi'den beri Galatasaray'da olmayan tribün heyecanını geri getirirdi bu transferler... Kim ne derse desin; bu dünya bir yıldızlar dünyası... Politikada yıldızların peşinden gidiyor. Oyları ona veriyor. Sanat dünyasında istediğin kadar kalite malite, entel takıl... Hayır, yıldızların yer aldığı filmler, oyunlar, konserler başka bir heyecan yaratıyor. Spor dünyası da öyle...
Bu Galatasaray'ı seyretmeye giderim ama bu Galatasaray'da 'Gidip bu gece seyredeyim' diyeceğim bir adam yok.
Bana deseler ki; 'Bu akşamki maçta Hagi 10 dakika oynayacak' giderim. O 10 dakikalık Hagi'yi seyretmeye giderim. 2000 yılından beri ben futbol maçı izlemek için stada gitmiyorum. Ama dese ki Fatih hocam 'Bir gösteri maçıdır, 10 dakika gelin' giderim arkadaş. Öyle birisi Hagi... Bugünkü takımda öyle biri yok!
Galatasaray-Kasımpaşa maçının ardından '7 yabancı oynattığı gerekçesiyle' kural hatası iddiaları ortaya atıldı. Biraz zorlama gibi görünüyor ama yine de sormak istiyorum; Galatasaray'ın bir kural hatası yaptığını düşünüyor musunuz?
Fenerbahçe medyası bu tür zorlama tartışmaları sever. Orada belki tabela hakeminin ya da maçı anlatan spikerlerin bir hatası olabilir. Türk oyuncunun yerine yabancı alındığı söylenmiş olabilir. Oysa değişikliğe bakarsanız; çak yaparak Elmander'in yerine Melo giriyor. Yabancı ile yabancı değişti, aynı anda üstelik...
Oyunun durduğu anda görünen, yazılan, kaydedilen gerçek şu; bir Türk, bir yabancı çıkıyor, bir Türk, bir yabancı futbolcu giriyor. Orada artık kimin adımını sahaya önce attığı önemli değil! Fenerbahçe medyası böyle bulanık suda balık avlamayı sever. Bunu da yadırgamıyorum; onlar da öyle oyalanıyor.
Fenerbahçe ilk maçında Elazığ ile 1-1 berabere kalırken, Kuyt'ın attığı gol tartışma konusu oldu. Bir oyuncu yerdeyken hakemin oyunu devam ettirmesi doğru mu ve tabii devamında Kuyt'un vuruşu yapması etik miydi?
Aslında sezonun başında böyle bir pozisyonun olması iyi bence... Çünkü bu fair-play konusu bizde fena halde istismar edilmeye başlandı. Topu kaptıran savunma oyuncusu rakip akını kesmek için kendini bilinçli, hileli olarak yere atmaya başladı. Galip durumdaki takımlar oyunu durdurmak için ara vermek için, maçın hızını kesmek için kendilerini yere atıp, rakibin taca atmasını sağladı. İşin tadı dünyada kaçtı ve nitekim İngiliz Futbol Federasyonu, 'futbolcuların centilmenlik adına topu dışarı atmasını kaldırdı, böyle bir durumda kararı hakem verecek, gerekirse hakem düdük çalıp oyunu durduracak. Hakem düdük çalmadığı sürece maç devam edecek.'
Bizde de yapılması gereken bu... Türkiye Futbol Federasyonu, artık gerçekten çok kötüye kullanılan, kötü niyetlilerin oyuncağı haline gelen çok güzel bir eylemi sınırlamalı...
Gerçekten çok güzel başlamıştı. Hollanda ile Rusya karşılaşıyordu ve ben de tribündeydim. Aynen Elazığ-Fenerbahçe maçında olduğu gibi bir gol pozisyonunda oyuncu, devam etmedi ve topu dışarı attı. Bu büyük övgü alınca dünyaya yayıldı, adet oldu.
Bu aslında bir meslektaş dayanışması... Çok güzel, çok iyi niyetli bir yaklaşım... Adı üstünde fair-play... Ama dediğim gibi kötü kullanılıyor, kötü kullanıldığı için de aynen İngilizlerin yaptığı gibi kararı oyuncudan alıp hakeme vermeliyiz.
Tartışmanın başlaması bu bakımdan gayet iyi oldu. O zaman bizde de bu karar olsa; bugün şunu tartışıyor olurduk: Hakem durdurmalı mıydı, durdurmamalı mıydı? Bu yıllardan beri süre gelen tipik küçük takım-büyük takım olayıdır, hakemler büyük takımın lehine olduğu zaman devam ettirirler, büyük takımın aleyhine olduğu zaman durdururlar. Bunun adını da 'yorum hatası' olarak koyarlar!