Hıncal Uluç, Aziz Yıldırım'a yüklendi

Hıncal Uluç, Aziz Yıldırım'a yüklendi
90 Dakika programında değerlendirmelerde bulunan Hıncal Uluç, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ı eleştirdi. Yıldırım’ın kulüp başkanı olarak mükemmel olduğunu belirten Uluç, futbol başkanı olarak ise çok kötü olduğunu söyledi. Hıncal Uluç, 90 Dakika programında haftanın öne çıkan spor olaylarını değerlendirdi. Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ı eleştiren Uluç, “Fenerbahçe başından sonuna kadar yanlış. Ben bunu birinci günden beri söylemekten bir hal oldum. Bu yanlışın da bir tane sorumlusu var, o da Aziz Yıldırım. Ne Aragones, ne futbolcular ne de başkası. Bir yanda kurumsal olarak, finans olarak Avrupa'nın en iyi 20 takımından birini yaratan adam, öte yanda baş üstünde baş tanımadığı ve kendisine rakip olabilecek herkesi temizleyen bir adam. Yıldırım, antrenör dahil, ben futbolu bilirim, takımı sahaya nasıl çıkarması gerektiğini de söylerim diyebilecek kadar ileri gittiği için Fenerbahçe bugün bu hale gelmiş. Bir yanda dünyanın en güzel şatosunu kuruyor, öte yandan bir fiskeyle onu kağıttan bir şatoya çeviriyor. Bana sorsanız son 50 yılın en iyi başkanı da en kötü başkanı da Aziz Yıldırım. Kulüp başkanı olarak mükemmel, futbol başkanı olarak felaket. Bursaspor-Fenerbahçe maçının hakeminin kötü maç yönettiğini ifade eden Uluç, "İki tane tartışılan konu var. 1-) Fenerbahçe'nin golündeki 35 santimlik ofsayt. Fenerbahçe'nin birinci golü aynen geçen haftaki birinci golü gibi ofsayttan geldi. Geçen haftaki çok net ofsayttı, hakem nasıl kaçırdı anlayamadık. Bu haftaki kaçırılabilecek bir ofsayttı. Diğer tartışılan konu ise penaltı. Bana sorarsan pozisyon penaltı ve çok profesyonelce davrandı Vederson. Hücumu kesmesiyle Bursasporlu oyuncunun önünden çekilmesi anlık. Ayrıca değmemiş, engellememiş gibi bir görüntü yarattı. Bu şekilde olup da Türkiye'de verilmeyen penaltı sayısı Türkiye'de bin. Her maçta bunun örneğini bulabilirsin. Bu penaltı da verilmeyebilirdi, ama doğru olan verilmesi. Hakemlerin penaltıyı çalmaya ödü patlıyor. Savunmalar neredeyse kasap gibi oynuyorlar, o yüzden hücum oyuncuları, teknik oyuncular birbiri ardına sakatlanıyor Türkiye'de. Bu konularda artık hakemlerin cesur olması gerekiyor. Maçın futbol kalitesi üzerine söyleyecek hiçbir lafım yok. Her hafta daha beter sıkılıyorum. Seyrediyorsun, keçi boynuzu bile değil. Sivasspor-Beşiktaş maçında iki olağanüstü gol var. Bu maçta öyle seyirlik bir keyif de yok. Bursaspor'un bir maçı katiyen diğerine uymuyor. Belli bir çizgisi olsa Bursaspor o sahası ve seyircisiyle tepedeki 5 takımdan biri olurdu. Ama bir bakıyorsun, Fenerbahçe'yi Galatasaray'ı perişan ediyor öteki maçta sahada yok. SİVASSPOR-BEŞİKTAŞ Kamanan ve Balili'nin Türkiye'nin her kulübünde oynayabileceğini ifade eden tecrübeli yorumcu, "Kamanan ve Balili, iki tane hücum oyuncusu. Türkiye'de bu oyuncuların oynamayacağı, Fenerbahçe, Galatasaray dahil, kaç takım ismi bana verebilirsiniz? Bu iki adam kenarda oturuyor, buna kimsenin itirazı yok; çünkü içerde en az onlar kadar önemli ve iyi forvet oyuncusu var. Mehmet Yıldız ve Tum. Sivasspor'un Türkiye'nin her takımında oynayacak, milli takım da dahil, 4 tane forveti var. Ama bu transferleri yapan Sivasspor'un oyun kuracak bir tane adamı yok. Bu muhteşem hücum adamlarına topu getirecek, Sivas'ın her maçını bir gol panayırına çevirecek bir oyun kurucusu yok. Esas aranan adamı bulamamışlar. Genelde Sivasspor'un orta sahası koşuculardan kurulu. Öyle olduğu zaman da Sivasspor'un o muhteşem forvetleriyle göze hoş gelen bir futbolu yok. Beşiktaş'a gelince, Mustafa Denizli'yi herkesin iyi tanıyor olması gerekir artık. Denizli, rakibi iyi analiz etmesiyle ünlü bir hoca. Rakibini çok iyi analiz ettiği zaman da oyununu hep rakibe göre kuruyor. ‘Ben Beşiktaş'ım, ben büyük takımım, benim futbolum budur. Rakip bana göre oynasın' düşüncesinde olan bir teknik adam değil. Daha önce, kendisi hangi takımın başında olursa olsun, sahaya kazanmak için çıkardı. Rakibi nasıl yenerim? diye düşünürdü. Şimdi öyle yapmıyor. Şimdi çok daha temkinli bir Mustafa Denizli var. Futbolcu cin gibidir. ‘Soyunma odasında teknik direktör takımı kara tahtaya yazdığı zaman futbolcu teknik direktörün ne düşündüğünü anlar' sözü Mustafa Denizli'ye ait. Sivasspor maçındaki şu kadroyu tahtaya yazdığı anda Beşiktaşlı futbolcunun anlayacağı bir tek mesaj var. Hoca beraberliğe razı. Sahaya çıkardığı takım hocanın tamamen beraberliğe razı olduğunu ortaya çıkarıyor. Bu yüzden de maçtan sonra müthiş bir neşe içindeydi. Öbür taraf zaten keyifli. Farkı da korumuş. Ertesi gün Galatasaray da yenilince bu keyif bala dönüştü. Şurası açık, iki takım da beraberliğe çok razıydı. Goller dışında lider ile ikinci arasındaki mücadele futbol zevki açısından çok düşüktü" diye konuştu. GALATASARAY-ESKİŞEHİRSPOR Lincoln'ün Galatasaray'a geldiği günden itibaren sarı-kırmızılı kulüple alay etmekte olduğunu dile getiren tecrübeli yorumcu, "Adam geldiği günden bu yana Galatasaray ile oynuyor. Arkadaşlarıyla, seyirciyle, yöneticiyle oynuyor ve buna tahammül ediyor Galatasaray. Takımda olanlar inanılacak gibi değil. Galatasaray büyük bir trajedi yaşıyor. Bir yönetim trajedisi yaşıyor. Bir kulüp bu kadar başıboş olmaz. Bülent Korkmaz'a söyleyecek bir şey bulamıyorum ben. Adam daha geldiği gün çıktığı maçta antrenörlükten ne kadar bir haber olduğunu gösterdi. Ben de ertesi gün büyük bir utanç içinde onun için söylediğim olumlu sözleri geri alıyorum dedim. Bir saniye bile bu kulübün başında kalmamalı, gönderilmeli dedim. Göndermediler, çantada keklik bir UEFA Kupası gitti, ortada rakip takım yok. Maçı orada 1-1 bitiriyorsun ve burada 2-0 öne geçiyorsun hala tura devam edemiyorsun. Daha sonra da kendi sahanda küme düşme savaşı veren Eskişehirspor'a ikinci kez yeniliyorsun. Bülent'in henüz hoca olmadığı kesin; ama Bülent, Galatasaraylı da değil. Ben Bülent'i çok da iyi Galatasaraylı zannederdim. Çok iyi Galatasaraylı olsa dün geceki maçtan sonra Florya'ya gider, Adnan Polat'a emaneti iade ederdi. Ben bu takımı yönetmeye layık değilim diye. Hamburg rezaletinden sonra Lincoln'ü takımda tutmaya devam ediyorsun, Trabzon'a götürüyorsun, kenarda oturtuyorsun. Galatasaray maçın sonunda oynadığı futbolla Lincoln diye bağırıyor. Oynatmıyorsun. Bülent, o adamı Hamburg rövanşında sahaya sürdü takımın lideri olarak. Lincoln de orada topa ayağını uzatmayarak hem Bülent'le hem de Galatasaray ile dalga geçti. Bülent de onu yine oyundan almak durumunda kaldı. Lincoln de bir kez daha kulübeye değil soyunma odasına gitti. Bu sefer küfür etmedi sadece. Ama ben bu kulübün taraftarı değilim diye ilan ediyor kulübeye gitmeyerek. Daha sonra sen bu adamı Eskişehirspor maçında yeniden kulübede oturtuyorsun. İnanılacak şey değil. Bu maçta da takım 1-0 gerideyken, Kewell'ı oyundan alırken Lincoln'ü değil Mehmet Güven'i oyuna sokuyorsun alay eder gibi. O zaman Lincoln neden oturuyor o kulübede? İzinsiz gidiyorsa bu oyuncu, Lincoln'ün takımla ilişiği kesilmiştir ve FIFA'ya da belirtilmiştir demedikten sonra diğer oyuncuları nasıl disiplin altına alacaksın? Ben Galatasaray'ın bu kadar kötü yönetildiğini hatırlamıyorum. HAFTANIN OLAYI Haftanın olayı olarak Arkasspor'un Avrupa Challange Kupası'nı kazanmasını gösteren Uluç, "Türkiye için çok önemli bir spor olayı. Gazetecilikte yarım asrı geçiyorum. Bu geçen süre içinde pek çok başarılara tanık oldum. Şahit olmadığım bir tek şey var. Devamlılık. Biz bir başarının arkasını getiremiyoruz. Bunlar tatlı bir anı olarak kalıyor. Arkas bir İzmir kulübü. Avrupa çapında bir kupa kazanıyor. Türkiye'de kimin haberi var ona bir bakın. Şampiyon olduktan sonra bir iki tane haber yayınlandı küçük de olsa. Final maçının oynandığı gün bir Türk kulübünün Avrupa'da final maçına çıktığından kaç kişinin haberi var Türkiye'de? Spor kanalları dışında haber bültenlerinde hiçbir haber yok. Neden yok? Bir küçük örnek vereyim. Bu başarıyı Arkas değil Fenerbahçe, Beşiktaş ya da Galatasaray adını taşıyan bir takım kazansaydı, hem maçtan önce hem de maçtan sonraki şampiyonluktan herkesin haberi olurdu" dedi.