Hıncal Uluç: Yılmaz Erdoğan'ın büyüklüğünü şimdi daha iyi anlıyorum

Hıncal Uluç: Yılmaz Erdoğan'ın büyüklüğünü şimdi daha iyi anlıyorum

Sabah yazarı Hıncal Uluç, Dolmabahçe ve Maçka Parkı'nda eş zamanlı olarak düzenlenen terör saldırılarıyla ilgili olarak "Terörün hedefi, bombanın patladığı yerdeki 200 kişi değil ki. Hedefleri ülkede yaşamı değiştirmek, korku, panik havası vermek. Hele haber televizyonlarını 24 saat kendi reklamlarına kilitlemek (Hepsi de aynen bunu yaptı), insanların sokağa çıkmalarına engel olarak, ekonomik krizin temellerini atmak" görüşünü savundu. "Bomboş İstanbul sokakları, yarıdan fazla boş mekanlar amaçlarına ulaştıklarını gösteriyor" diyen Uluç, "'Yılmaz Erdoğan'ın büyüklüğünü şimdi daha iyi anlıyorum' dedim, karşımda, tam da elini uzatsa dokunacağı denizin kenarında oturan Necati'ye, 'En can arkadaşını elleriyle mezara verdikten 4 saat sonra sahneye çıktı ve yüzlerce seyirciyi güldürdü'" diye yazdı.

Hıncal Uluç'un "Aydınlık sabahlara uyanmak.." başlığıyla yayımlanan (13 Aralık 2016) yazısı şöyle:

BKM'nin patronu Necati ile bir brunch gurubumuz var.. Bu pazar için Huqqa'da sözleşmiştik. Sabah telefonlar başladı aramızda..

"Programa aynen devam ediyoruz" diye.. Frankfurt'tan arkadaşım Dr. Erdoğan Karatay da eşi ile İstanbul'daydı. Onları da çağırdım.. Huqqa, Boğaz'ın kenarında bir mekan.. İki kat. Sokak girişi ve de deniz kenarı.. Hava da günlük güneşlik.. Öyle ki, deniz kenarında camlar da açık.. Kazakla oturmak mümkün.. Böyle bir günde normalde Boğaz'a inen yollar tıkalı olurdu.. Bomboş.. O bir hafta evvelden yer ayırtmazsan, brunchlarında yer bulamayacağın Huqqa'nın da yarıdan fazlası boş.. Neden?. Cumartesi gecesi terör eylemi olmuş.. İstanbul'un yaşadığı en vahşi eylemlerden biri.. Aradan 18 saat geçmemiş.. Kimsede çıkıp brunch keyfi yapacak hal kalmamış.. Kimileri panikleyip evine kapanmış.. Kimileri, hele biraz ünlü olanları "İstanbul kan ağlarken brunch keyfi yapanlar" diye medya, özellikle sosyal medya linçinden çekinmişler, belli. Bizim takımın kafası ayni.. "Asıl böyle günlerde bir arada olmalı.. Sokağa çıkmalı ve hayatımızı yaşamalıyız.. Teröre meydan okumak, dik durmak, eğilmemek böyle olur!."  Terörün hedefi, bombanın patladığı yerdeki 200 kişi değil ki!.. Hedefleri ülkede yaşamı değiştirmek.. Korku, panik havası vermek.. Hele haber televizyonlarını 24 saat kendi reklamlarına kilitlemek (Hepsi de aynen bunu yaptı), insanların sokağa çıkmalarına engel olarak, ekonomik krizin temellerini atmak.. Bomboş İstanbul sokakları, yarıdan fazla boş mekanlar amaçlarına ulaştıklarını gösteriyor.. "Yılmaz Erdoğan'ın büyüklüğünü şimdi daha iyi anlıyorum" dedim, karşımda, tam da elini uzatsa dokunacağı denizin kenarında oturan Necati'ye.. "En can arkadaşını elleriyle mezara verdikten 4 saat sonra sahneye çıktı ve yüzlerce seyirciyi güldürdü.. 'Erdal (Tosun) böyle anılır' dedi.. Ben sabah, televizyonlara ilk açıklamayı yapan Başbakan Binali Yıldırım'ın yerinde olsam 'Kanları yerde kalmayacak'tan önce "İstanbullu vatandaşlarım, pazar programınız neyse onu aynen uygulayın. Hatta programınız yoksa bile yapın.. Sokaklara çıkın.. Mekanları doldurun. O alçaklara, o hainlere 'Bizi korkutamaz, panikletemez, yaşamımızı değiştiremezsin' deyin. Alçakça eylemlerine rağmen, sarsılmadığımızı, dimdik ayakta durduğumuzu, o vahşetlerine boyun eğmeden yaşamımızı aynen sürdürdüğümüzü el birliğiyle gösterelim" derdim.. 15 Temmuz gecesinin o korkunç terörist darbesi, onca satın alınmışa rağmen nasıl çöktü.. Bir "Lider" ortaya çıkıp "Meydanlarda toplanın" dediği için.. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan pazar öğleden sonra "Terör belasıyla mücadelede bir defa milletimin, halkımın sonuna kadar bu mücadeleyi sürdüreceğimizden şüphesi olmasın. Eğer bizi bunlarla korkutmayı hedefliyorlarsa, biz öyle korkup meydanları bu alçaklara, kahpelere bırakacak kadar alçalmadık" dedi. Terörle mücadele, sadece iktidarın, sadece güvenlik güçlerinin işi değildir. Terör, "Topyekun" mücadeleyi gerektiren bir dünya belasıdır. Topyekun mücadelede herkese görev düşer.. Bize düşen görev ne?. Meydana çıkmaktan korkmamak.. Acımızı, yasımızı bastırıp, içimiz kan ağlarken, meydana çıkmak ve "Ey alçaklar işte hayatımız aynen devam ediyor. Yaratmak istediğiniz panikte şimdi siz boğulun" demek.. Terörün istediği, eve kapanmanın yaratacağı moral bozukluğu değil sadece.. Özellikle küçük, günlük gelirlerle yaşayanların ekmeğine mani olarak, kriz yaratmak.. Çıkmazsak bir düşünün, köşe başındaki simitçi nasıl yaşar?. O zaman tam tersini yapmak, top yekun mücadelenin ilk şartı.. Çıkmalı.. Mekanları, AVM'leri, caddeleri, dükkanları doldurmalı. Alış veriş yapmalı.. Yemeli içmeli.. Ekonomik hayatı aynen hatta fazlasıyla sürdürmeliyiz ki, o harcamalarımızla aile geçindirenler, çocuk okutanlar perişan olmasın.. Servis elemanları, bahşişle yaşayan garsonlar, primle geçinen tezgahtarlar.. Daha kimler kimler.. Terör evlere kapanırsak değil, meydanda olursak, bozguna uğrar. Ötesini de güvenlik güçlerimiz, o kahramanlar, o şehitlerin ruhlarını cisimlerinde taşıyanlar getirirler zaten.. Paniklediğimiz, daha aydınlık sabahlara uyanacağımızdan şüpheye düştüğümüz an, teröre yenilmiş oluruz. Yenilmeyeceğiz. Daha "Aydınlık Sabahlara uyanacağız.."  Enerji Bakanımız, bir kaç yıl önce fiilen patronumuz, Sevgili Berat Albayrak'tan bir ricam var.. Şu "Yaz saati" uygulamasını bir daha gözden geçirsin, ne olur, bugünlerde.. Her sabah çocuklar ve onları okula gönderecek aileler, karanlıkta uyanıyorlar ya.. Sembolik.. Simgesel.. Bizleri aydınlık sabahlara uyandır, Sevgili Bakanım.. Sabahları gözümüzü güneşi doğmuş, aydınlanmış bir ülkeye açalım.

*** Uyandığımda, (Her sabah 8.00) etraf alacakaranlıktı. Kahvaltımı ettim.. Kahvemi içip gazetemi okudum, Mutfak camından güneş ışıkları sızmaya başlayınca kedilerimi ve balıklarıma mamalarını vermek için bahçeye çıktım.. Sonra tentenin altındaki rejisör koltuğuma oturdum.. Bahçe yerleri kaplayan sarı yapraklar, kuru dallarla dolu.. Birden tam karşımda, o kuru dalların arasından fırlamış, göklere doğru uzamış bir metreden fazla incecik bir dalın üzerinde, aralığın 13'ünde açmış bir beyaz gül görmem mi?. Babam ne severdi, Yahya Kemal'in o satırlarını.. Kış gecelerinde, odun sobasının başında toplandığında ailemiz, ne güzel okurdu.. Dinleye dinleye ezberlemiştik.. Baktım, farkında olmadan o dizeleri mırıldanmaya başlamışım, kuru dallar arasında baş kaldıran o beyaz güle bakarken.. "Ölüm asude bahar ülkesidir rinde; Gönlü her yerde buhurdan gibi tüter. Ve serin serviler altındaki kabrinde Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter."  Bu muhteşem vatan, her metrekaresi şehit kanı ile ıslanarak kurulmadı mı?. Her köşesi bir şehit kabri değil mi, aslında?. Bu sabah, kışın ortasında "Bir gül" niye açtı, sizce?.