“Hitler Yahudilerden nasıl nefret ediyorsa, Erdoğan Kürtlerden öyle nefret ediyor”

“Hitler Yahudilerden nasıl nefret ediyorsa, Erdoğan Kürtlerden öyle nefret ediyor”

Haber Nöbeti / DİYARBAKIR

Diyarbakır’da, yine gencecik bir insanın cenazesindeyiz. 16 yaşındaki Mahmut Bulak, önceki gün başından vurularak öldürülmüş. Yine bir anne kendinden geçerek feryat ediyor. Ve yine beyaz tülbentli yaşlı bir kadın canhıraş bir şekilde Kürtçe derdini anlatıp sonunda “Barış dixwazin”  diyor; “Barış istiyoruz.” Tüm bunlar daha önce defalarca tanıdık olduğum görüntüler. Ama bu kez farklı bir şey oluyor: Yaşlı kadının sözünü başörtülü genç bir kadın kesiyor: “Hayır, barış istemiyoruz!” Devamında, bir gazeteci için aktarması kolay olmayan intikam cümleleri kuruyor. “Kürtler bitmez, bir tane gidecek 10 tane gelecek, Ben kendim dağa çıkacağım” diyor.

“Et tırnaktan ayrılmaz” diyenler,  haberiniz olsun et tırnaktan ayrılıyor.

Hem bölgedeki meslektaşlarımızla dayanışmak hem de orada yaşananları aktarmak için başlattığımız Haber Nöbeti’nin ikinci haftasında izlediğim bu cenaze bana Kürt meselesinin geldiği noktayla ilgili çok şey anlatıyor.

10 Şubat’ta gerçekleşen cenazede halası Aysel Aksoy, Mahmut’un kız arkadaşıyla buluşmak için evden çıktığını yanında ablası da olduğunu söylerken, diğer hala Newroz  Bulak atıyor kendini kameraların önüne. “Ben bu haksızlığı kabul etmiyorum(...)Beni de vursunlar, ben de teröristim. Ben gerillayım gerilla! Ulan gelin beni de vurun! Şehit namırın.” Sivil bir çocuğun öldürülmesine karşı insanların “hepimiz teröristiz, hepimiz gerillayız” dediği bir yer Diyarbakır.

Ve halanın sözlerinden biraz sonra, “Katil Erdoğan” diye bağırırken bir kadın, bir erkek sesi kesiyor onu: “Hayır! Katil sahipsizliktir, katil devletsizliktir!”

16 yaşındaki bal gözlü bir çocuk şehide dönüşüyor cenazede. Normal şartlarda, Mahmut’un Facebook profil fotoğrafı olacak fotoğrafı büyütülmüş, bayrak olmuş, etrafında zafer işaretleri yapılıyor, intikam sloganları atılıyor. Kimse “Yaşasın halkların kardeşliği” demiyor cenazede. 15-16 yaşlarındaki gençleri biliyordum ama 9-10 yaşlarında bir çocuğu yüzünü maskeyle kapatmış halde görüyorum. Çocuklar için savaş oyun olmuş, savaşçılar rol modeli olmuş.

Mahmut Bulak’ın bedeninin üzerine toprak atılırken, kalabalığın içinde bir adam yere çökmüş, kafasını kollarının arasına almış, içine gömülmüş. Yumruklarını sıkmış mı göremiyorum ama buradaki herkes görüyor: Bu cenazenin bir sonraki adımı pek çok insan için ya hendek ya dağ...

Cenazenin ertesi günü taziye evinde Mahmut’un babası Ferhat Bulak ve amcası Kadir Bulak’la konuşuyoruz. Bundan 25 yıl önce Ankara’ya gitmiş Bulak ailesi. Hem iş için, hem PKK’ya katılan kardeşleri nedeniyle devlet onlara Diyarbakır’da yaşama şansı tanımadığı için. Üç yıl önce dönmüşler memleketlerine “barış oldu” diye, sevinerek.

İnşaat işçisi Ferhat Bulak, tek oğlu Mahmut’u “Hırsızı var uğursuzu var” diye liseden almış, ne zaman dışarı çıksa onu yalnız bırakmazmış, çatışmalarla ilgili de “Seni öldürürler, çıkma, kendine dikkat et” diyormuş. Babası, Mahmut için “Ağzından küfür çıkmıyordu. Küfür atmasını bilmeyen bir çocuk taş  atamaz ki!” diyor.

Baba Ferhat Bulak soruyor: “Gelip niye burada çocuklarımızı öldürüyorlar?” Sonra devam ediyor: “Niye bizi yönetmek için uğraşıyorlar. Benim oğlum burada polis olurdu. Buradaki Kürt çocukları buranın polisleri olsun. Buradaki  Kürt çocukları buradaki insanları yönetsin.” Devletten kopuşun, hendeklerin, özyönetimin ilk nüveleri hep böyle acılı kalplerde atılıyor işte.

Mecali kalmamış baba, artık çıkmayan sesiyle bunları söylerken, amca Ferhat Bulak daha gür sesle isyan ediyor: “Bugün hiçbir kürdün can güvenliği yok, insanlar kahvaltı yaparken veya sokakta karşıdan karşıya geçerken öldürülmeyeceği belli değil. Bizim gibi binlerce aile var, hiç acı yaşamamız bir aile yok. Kürt halkının kaderi olmuş bu. Bu kaderi de  yıkmak için tüm Kürtlerin birleşmesi lazım.”

Ölümlerin ardından hiçbir yere varmayan soruşturmaların yarattığı hissiyatı da şöyle anlatıyor amca Bulak:

“Savcı ‘Düşmanınız  var mıydı?’ diye söylemde bulunmuş. Öldürmüşler, alay ediyorlar bizimle! Bizim  gücümüze giden hukuk sisteminin olmaması. Bunu hazmediyoruz,  asıl üzüntümüz bu.”

Kadir Bulak’a göre “Hitler Yahudilerden nasıl nefret ediyorsa, Erdoğan da öyle nefret ediyor Kürtlerden.”

Tüm bunlar bir cenaze sıcaklığıyla söyleniyor diye düşünmek istiyor insan. Ancak başka yerlerde başka insanlarla yaptığımız sohbetlerden biliyoruz ki, maalesef öyle değil. Ayrıca Diyarbakır’da cenaze sıcaklığı hiç bitmiyor ki... Mahmut Bulak’ın mezarının etrafında 90’larda doğmuş olan onlarca genç insanın mezarı var. Mahmut, Aralık ayında, sokağa çıkma yasağının olduğu sırada Sur’da öldürülen 16 yaşındaki Çekwar Çubuk’un yanında yatıyor.

Mahmut’un babası, Ferhat Bulak “Ben, hayatımın geri kalanını Kürt çocuklarının ölmemesi için harcayacağım” diyor. “Nasıl?” diye soruyorum, cevap vermiyor. Yanıtı hepimiz biliyoruz.

TUĞBA TEKEREK - HABER NÖBETİ /DİYARBAKIR