Türkiye tarihinin en uzun süren ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında ilk defa toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK), Gülen cemaatına yönelik olarak, “Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar” şeklinde alınan karar için Zaman yazarı Bülent Korucu, “Hizmet Hareketi’nin nabzına gelince ‘Kırmızı Kitap’la var olmadık ki, onunla yok olalım’ rahatlığı hissediliyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Paralel yapı” olarak nitelediği Gülen cemaatinin “kırmızı kitap” denilen Milli Güvenlik Kurulu Siyaset Belgesi’ne alınacağı yönündeki sözleri, dün (30 Ekim 2014) yapılan ilk MGK toplantısında gerçekleşti.
Zaman yazarı Bülent Korucu, MGK’da alınan bu karar hakkında, “Hizmet hareketi” dediği Gülen cemaatı için “Gerçekten de bu hareket Kırmızı Kitap’a ve uydurma MGK kararlarına rağmen bugünlere geldi. Bu konuda bağışıklık sistemi fazlasıyla güçlü” ifadelerini kullandı.
Korucu’nun bu görüşlerini aktardığı Zaman’daki “Kim korkar Kırmızı Kitap’tan!” başlığıyla yayımlanan (31 Ekim 2014) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir süredir Hizmet Hareketi’ni ‘Kırmızı Kitap’a yazdırmakla tehdit ediyor. Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin günlük kullanımdaki adı Kırmızı Kitap. Milli Güvenlik Kurulu’nun devletin can damarlarına yerleştirildiği 27 Mayıs’ın bir hediyesi.
Hasan Celal Güzel, Neşe Düzel’e verdiği bir mülakatta ‘Kırmızı Kitap’ı gizli anayasa olarak niteliyor. Güzel, bürokratik oligarşinin devleti yönetme aracını şöyle anlatıyor: “Bu, anayasa büyüklüğünde kabı kırmızı olan ‘Milli Siyaset Belgesi’dir. Bu kitabı devlete ancak müsteşar olduktan sonra görürsünüz. Kırmızı Kitap, bakanlara verilmez, müsteşarlara verilir. Çünkü devletin asıl sahibi bürokrasidir, bakanlar değildir. Bakanlar, idare edilmesi gereken çocuklardır. Ben bakan olup da Kırmızı Kitap’tan haberdar olana pek rastlamadım. Bu kitap MGK’da son haline getirilir.” Güzel’in ve diğer tanıklıkların anlatımından, kendini devletin gerçek sahibi gören ve kanunların tarif ettiği devletin dışında bir mekanizma kuran ikinci bir devlet ortaya çıkıyor. Avrupa Birliği müktesebatı ve Ergenekon davaları ile geriletilen ve etkisi azalan bu mekanizmaya şimdi Erdoğan’ın ihtiyacı var. Daha önce eleştirdiği YÖK gibi diğer mekanizmaları ele geçirince kendi ihtiyacı doğrultusunda kullanmıştı. Şimdi yaşanan da aynı.
Problemin kaynağı şu; idarenin eylem ve işlemlerinden hukuki ve siyasi sorumluluğu taşıyan bir hükümet var. Bir de başbakanın boynundaki davula vuracak tokmağı bırakmak istemeyen cumhurbaşkanı… Başbakanı, bir günah keçisi mesabesine indirgeyen bu anlayış, sistemin özüne ve bütün kurallarına aykırı. Anayasayı değiştirip başkanlık sistemine geçersek neden olmasın, Erdoğan davulu istediği gibi çalsın. Erdoğan’ın başbakanlığı müsteşarlık seviyesine düşürme girişimleri bununla da sınırlı değil. Köşk’te (yoksa Ak Saray mı diyecektik!) yatırımların takip edileceği bir birim kuruluyor. Başına da Binali Yıldırım gelecekmiş. Yani resmi başbakan yapılmayan Yıldırım, gayri resmi ama daha etkili gölge başbakan olarak konumlanacak. Başbakan Ahmet Davutoğlu, yatay şehirleşmenin gerekliliği üzerine nutuklar atadursun… İmar rantı üzerinden zenginleşmeyi ahlaki ve hukuki yönden eleştirmeye devam etsin… Büyük ihtimalle gölge başbakan Binali Yıldırım, Erdoğan’ın talimatıyla mevcut düzeni sürdürecek adımları atacak. Siyaset ve bürokrasiyi MGK eliyle, ekonomiyi de gölge başbakanla ele geçirdikten sonra Bakanlar Kurulu’na başkanlık edenin adı Ahmet olmuş, Bülent olmuş fark etmeyecek. Başlıktaki soru bu açıdan önemli ve belki de ‘Asıl kim korkmalı?’ diye değişmeli.
Hizmet Hareketi söylemi bu işin sadece kılıfı. Muhayyel bir öcü kurgulayıp, onunla savaşır görünürken çıkan gürültü ve toz bulutu asıl yapılanları örtüyor. 700 bin liralık saat, milyon dolarlık kutularla ilgili kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapamadan 17 Aralık’a başka türlü nasıl takipsizlik kararı verilecekti? Sağlık Bakanlığı’nda herkesin tanıdığı ve paralel olmadıkları müsellem bürokratlar nasıl kıyılacaktı? GDO’lu pirinç ya da rüşvet operasyonu yapan savcı ve polislerden nasıl intikam alınacaktı? Paralel paravanı çok kullanışlı bir araç. Şimdi de ülkeyi Ak Saray’dan yönetecek bürokratik devletin inşasını örtecek.
Kırmızı Kitap’ın hukukta karşılığı olmadığını herkes biliyor. Mahkemeler “Kırmızı Kitap’ın 111. sayfası 3. paragrafı mucibince” şeklinde karar verecek diye bekleyen yoktur herhalde. Hizmet Hareketi’nin nabzına gelince “Kırmızı Kitap’la var olmadık ki, onunla yok olalım” rahatlığı hissediliyor. Gerçekten de bu hareket Kırmızı Kitap’a ve uydurma MGK kararlarına rağmen bugünlere geldi. Bu konuda bağışıklık sistemi fazlasıyla güçlü.