Hürriyet yazarı Kanat Atkaya, Hollanda ile Türkiye arasında yaşanan "ziyaret" kriziyle ilgili olarak "Roket hızıyla tırmanan gerilim sırasındaki tek “sağlıklı” yaklaşım, bir grup protestocunun portakal kesip, suyunu sıkıp içmesiydi herhalde. O eylemi sağlıklı kılan da C vitamini katkısıdır yalnızca" dedi.
Kanat Atkaya'nın "Tek sağlıklı eylem portakal suyu içmek" başlığıyla yayımlanan (14 Mart 2017) yazısı şöyle:
Bu kadar yanlıştan bir doğruya varmak mümkün olabilir mi?
İçeride safları sıklaştırmak için dışarıyla ipleri germenin sağlayacağı bir fayda olabilir mi?
Resmen ırkçı, kafatasçı, yabancı düşmanı, korku ve nefret taciri dengesiz bir fanatiğin kurduğu oyuna gelmek akıl kârı mı?
Sınırları sadece hakaretlerin, küçümseyici ifadelerin, gurur kırıcı demeçlerin aştığı bir ortamda mantığı ve sağduyuyu dinleyen çıkar mı?
Yaşananlar, Hollanda’nın yaptığı, diplomatik rezaletin daniskası...
Yasal hakkını kullanan protestocuların üstüne at üstünde cop çekip yürünmesi, köpeklere ısırtılması alçakça ve utanç verici uygulamalar.
Hemfikir olunmayacak noktalar değil bunlar; öfkeyle, utançla kızararak izleniyor olan biten.
Peki ne olacak?
Bu kadar yanlıştan nasıl bir doğru çıkacak?
Öfke ve sandık güdümlü hamasetten mürekkep toz bulutunu aralayıp, bağlanılmış ideolojik iskelelerden palamarı çözüp “gerçeklere” bakmayı denesek mi?
İki ülke arasında 400 yıllık ilişkilerin günümüzde ulaştığı noktayı “ekonomik”açıdan özetleyen bir haber derlemişti dün Cumhuriyet’ten Necdet Çalışkan.
İki ülke arasında geçen yıl 6.6 milyar dolarlık bir ticaret hacmi oluşmuş.
3 milyar dolar tutarında ithalat yapmışız, 3.6 milyar dolarlık da ihracat. Bir başka deyişle aldığımızdan 600 milyon dolar daha fazla mal satmışız ki; bunu yapabildiğimiz ülke sayısı çok değil, malumunuz...
İşlerin epeyce kötü gittiği 2016’da bile Hollanda ile ithalat yüzde 1.5 artmış, ihracat da yüzde 14.
Türkiye’ye en çok yatırım yapan ülkeler sıralamasında Hollanda ilk sıralarda, hatta 2016 itibariyle ilk sırada.
2016 yılının ilk 6 ayında 407 milyon dolar ile Türkiye’ye en çok yatırımı, toplam yatırımın yüzde 19’unu Hollanda yapmış.
Yani “işlerin ekonomik olarak iyi gittiği” nadir ülkelerden biri... Türkiye’de 3 bin kadar Hollanda sermayeli şirket var, on binlerce kişiye istihdam sağlıyor.
Keza, Türkiye de 2002-2015 arasında Hollanda’da 9 milyar dolardan fazla yatırım yaptı. Bu süreçte iki ülke arasında 30 milyar doları aşan bir trafik oluştu.
Kriz tırmanırken, karşılıklı tehditler, bedeller, faturalar havada uçuşurken Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin “(ekonomik yaptırımlar için) Şu anda o noktada değiliz, öyle bir şey söz konusu değil” dediğini de hatırlayalım; pek duyulmadı tahminimce...
Bunları niye sayıp döküyorum...
Hayatta her şey para değil elbette.
Ama devletler neticede çıkarlarını gözetir, öfkeyle değil akılla yönetildiğinde güçlenir.
Bu kadar güçlü bağların “dönemsel” efelenmelerle kopmayacağının örneklerini de yakın tarihte epeyce gördük.
İtalya’yla (pizzacılar bile boykot edilmişti, hatırlayın isterim), İsrail’le, Rusya’yla yaşananlar en yumuşak hafızalarda bile yerini bir şekilde koruyordur herhalde.
Türkiye ve Hollanda arasında roket hızıyla tırmanan gerilim sırasındaki tek “sağlıklı” yaklaşım, bir grup protestocunun portakal kesip, suyunu sıkıp içmesiydi herhalde.
O eylemi sağlıklı kılan da C vitamini katkısıdır yalnızca.
Yoksa “portakalın meyve olarak” Hollanda ile hiçbir ilgisi yok; sadece kraliyet ailesinin rengi turuncudur.
Bayraklarında turuncu renk bulunmaz; kutlamalarda, özellikle de spor karşılaşmalarında çılgınca sevilen, giyilen, yüceltilen bir renktir.
Dilim dilim afiyetle yenilen, suyu sıkılıp içilen portakalın Hollanda ile “meyvesel”bir bağı bulunmamaktadır.
Zaten o kadar kuzeyde portakal ne arasın di mi ama?
Neyse, akıl-fikir pencereden uçmuşken portakala gelene kadar...
Özetle biraz sakin, biraz akıllı...