Honeyland: Hatice Muradova'nın 'bal ülkesindeki' yaşamını anlatan Kuzey Makedonya yapımı belgesel

Honeyland: Hatice Muradova'nın 'bal ülkesindeki' yaşamını anlatan Kuzey Makedonya yapımı belgesel

92. Oscar ödüllerinde uluslararası film ve belgesel kategorilerinde aday gösterilen Honeyland, Makedonya'da Türk azınlığa mensup bir arıcı olan Hatice Muratova'nın hikayesini anlatıyordu.

Film, güçlü ekolojik mesajının yanı sıra bir kadının merkezde olduğu hikayesi ile dünya çapında beğeni topladı.

Aynı zamanda hem belgesel dalında hem de uluslararası film dalında aday gösterilen ilk yapım olarak tarihe geçti. Belgeselin hikayesini daha dikkat çekici yapan ise neredeyse kaza eseri başlamasıydı.

Makedonyalı yönetmenler Tamara Kotevska ve Ljubo Stefanov, kısa bir doğa belgeseli için dağlık bir alanda araştırma yapıyordu. Çekim yaptıkları sırada, yabani bal arılarının kovanları ile karşılaştılar. Bu kovanlar onları, Avrupa'nın son yaban arıcılarından olan Hatice ile tanıştırdı. Hatice, nesiller boyunca aktarılmış olan yöntemlerle yabani bal elde ediyordu.

Yönetmenlerin, "delice bir macera" olarak tanımladığı çekimler, yaz sıcakları ve kış ayazı arasında 3 yıl sürdü. Montaj masasında geçen bir yılın sonunda, ilk filmlerini ellerine aldılar.

Honeyland, eski usullerle arıcılık yapan Hatice'nin, yaşadığı ücra köye taşınanlarla karşılaşmasını ve bu tanışma sonrası yaşadığı sorunları gözlemliyor.

Belgeselin yönetmenleri, filmin hayatlarını derinden etkilediğini söylüyor. Honeyland, doğayı korumanın önemi kadar, insan ilişkileri üzerine de çok şey anlatıyor.

Paylaşmak için yaşamak

Hatice, hayattaki düsturu olan "Yarısı bana, yarısı sana" sözünü, dağda bal topladığı sırada tekrarlıyor. Bu, modern dünyada anlamını yitirmekte olan bir mesaj.

Hatice, Bekirlice isimli, elektriği, yolu, akan suyu olmayan terk edilmiş bir köyde hasta annesi ile birlikte yaşıyor.

Tek geliri, Üsküp'te kurulan pazarda sattığı bal. Bu balın da yarısını alıyor, diğer yarısını arılara bırakıyor.

Belgesel filmin yönetmeni Ljubo Stefanov, Hatice'nin hayatını basit bir ilke üzerine inşa ettiğini söylüyor:

"Arılarla ve doğa ile paylaşmak, hayatın devamlılığının anahtarıdır."

Hatice'nin hayatı, göçebe Sam ailesinin, inek sürüleri, gürültülü araçları ve söz dinlemez yedi çocukları ile köye yerleşmeleri ile değişiyor.

Sam ailesi köye ilk taşındığında, Hatice onları kucak açarak karşılıyor, yayla balcılığı konusunda nesiller boyu öğrendiklerini bu yeni komşuları ile paylaşıyor.

Ancak ailenin babası olan Hüseyin, bu balı daha fazla hasat etmek, daha fazla kâr etmek istiyor. Kendi balının tamamını hasat ettiği için arıları, Hatice'nin kovanlarına saldırıyor ve bu kovanların yok olmasına neden oluyor. Komşular arasında sorunlar başlıyor.

Yönetmen Kotevska, Sam ailesini yıkımın sembolü olarak göstermeyi amaçlamadıklarını, hayatta kalmaya çalışırken, "hepimizin verdiği yanlış kararlara ayna tutmaya çalıştıklarını" anlatıyor.

Bilgelik, güçten daha kuvvetli olabilir

"Arılarla iletişim kurabilmeniz için önce onlara yaklaşacak içsel kuvvetiniz, sonra da onları sakinleştirebilmeyi öğrenecek sabrınız olması gerekiyor. Bu yaşam tarzı, güçlü olmayı değil bilge olmayı gerektiriyor" diyor yönetmen Kotevska.

Kotevska, yayla arıcılığının Hatice'yi fevkalade bir insana dönüştürdüğü gözlemini dile getiriyor:

"Hatice, çoğu zaman hiç koruyucu kıyafet kullanmadan arılara yaklaşıyor. Arılar onu ısırmıyor, sanki ona güveniyorlar.

"Hatice'den her duyduğumuz şey bir şekilde arılara gönderme yapıyor. Hayatı boyunca arılarla çalışmış, bildiği her şeyi onlardan öğrenmiş."

Yönetmenler, yayla aracılığının bölgedeki yalnızca birkaç kişi tarafından bilindiğini ve yapıldığını anlatıyor. Arıcılık, buradaki köylülerin, hiçbir zaman ana gelir kaynağı olmamış ama nesilden nesile incelikleri aktarılmış.

'Tek başına olabilirsin ama yalnız değilsin'

Hatice, arılara ailesi gibi davranıyor, onlara çocukları gibi göz kulak oluyor" diyor yönetmen Kotevska ve devam ediyor: "Onlar sayesinde, hayatı ne kadar zor olursa olsun, kendini yalnız hissetmiyor."

Belgeseldeki bir sahnede Hatice annesine, kendisine gelen evlilik tekliflerine neden hayır dediklerini soruyor. Nazife, onun değil ölen kocasının bu teklifleri geri çevirdiğini söylüyor.

Yönetmen Stefanov, "Bu bölgedeki geleneksel toplumlarda, etnik kökenden ve dinden bağımsız olarak son doğan kız çocuğun, anne ve babası ölene kadar ailede kalması geleneği var" diyor.

Ancak Hatice'nin kendi ailesini kurma özlemi var ve bu filmde, Sam ailesinin çocuklarından biri ile kurduğu bağ ile ekrana yansıyor.

"Hiç gerçekleşmeyen aile kurma özlemi, arılara gösterdiği sevgide vücut buluyor" diyor yönetmen Kotevska:

"Çevresinde yaşayan her canlıda, mutluluk ve yoldaşlık kuruyor. Yaşadığı sürece bu şekilde tekrar tekrar mutluluğu bulmaya devam edecek."

Görüntüler sözlerden çok daha güçlü olabilir

Honeyland, birçok kişiye yabancı gelecek, ücra topaklarada çekilmiş bir belgesel. Ama kahramanının vücut dili, doğa ile olan ilişkisi ve duyguları sayesinde bu dünyaya uzak izleyiciyle de bağ kurabildi.

Hatice de Sam ailesi de bu bölgede yaşayan Türk azınlığa mensuplar ve filmde de yerel Türkçe'yi konuşuyorlar.

Stefanov, eskiden bu bölgede 10 Türk köyü olduğunu ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra birçoğunun Türkiye'ye göç ettiğini anlatıyor.

Kuzey Makedonya'da bugün 78 bin civarında etnik Türk yaşıyor. Ülkenin 2,1 milyonluk nüfusu içinde, yüzde 4'e denk gelen bir azınlık.

Yönetmen Kotevska, Türkçe ile yaşadıkları zorluğu anlatırken, "Dili anlamamak çekimler sırasında bizim için problemdi ama yine de onları konuştukları dilde çekmeyi tercih ettik" diyor.

Kotevska, montaj sürecinde yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor:

"Montaja geldiğimizde, bir hafta ya da daha fazla bir süre tam anlamıyla tıkandık. Bu elimizdeki görüntülerle ne yapacağımızı düşündük. Sonunda en iyi çözüm olan, sessiz montajı tercih ettik. Bu da bize, görsel hikayenin gücünü aktarma imkanı verdi.

"Gelecekte yapacağımız, filmler konusunda da bize en önemli ders bu oldu. Artık görsel olarak oluşturulan hikayelere karşı iyi bir gözümüz var."

Kotevska, çekimlerin başından itibaren birçok sıkıntı ile başa çıkmak zorunda kaldıklarını ve bunlara karşı yöntemler geliştirdikleri anlatıyor:

"Bu sıkıntılar bizi, oldukça yaratıcı yaptı. Ürettiğimiz bazı çözümler bayağı eşsizdi"

Arılar ve insanlar çok benziyorlar

Hatice, diğer türlere kıyasla, arıların çok düşük ve aşırı yüksek sıcaklıklara karşı dayanıklı olduklarını söylüyor. Filmi izlerken, bunun, bu coğrafyanın insanları için de böyle olduğunu görüyoruz.

Ancak benzerlikler bununla sınırlı değil.

Yönetmenlerin, en başlarda dikkatini çeken Hatice'nin annesi ile kurduğu ilişki olmuş. Kotevska, Hatice'nin işçi bir arıya olan benzerliği karşısında şaşkına düştüklerini anlatıyor. Anne Nazife ise kraliçe arıya benzetiliyor. Film süresince Nazife hiç evden çıkmasa da bilgeliği ile kızına kriz anlarında kılavuz oluyor.

Komşuları ile yaşadıkları sıkıntılar da arılarla paralellikler kurarak yansıtılıyor:

"Sam ailesinin köydeki varlığı, Hatice'nin arılarına saldıran diğer arı kolonisi gibiydi. Çekimler sırasında bu karşılaştırmayı kurabilmiş olmaktan dolayı çok memnunuz."

Tıpkı Bekirlice köyündeki iş bölümü gibi, belgeselin yönetmenlik koltuğu Stefanov ve Kotevska tarafından paylaşılıyor. Tamara Kotevska, bu yıl Oscar'a aday gösterilen az sayıdaki kadın yönetmenden biri aynı zamanda.

Kotevska, kadın olduğu için Hatice'ye daha yakın olan yönetmenin o olduğunun düşünüldüğünü ancak bunun doğru olmadığını söylüyor:

"Yönetmenler olarak olduğumuz insanlar gibi, kendi kişiliklerimizle katkı yapmamız gerekiyordu. Bu kısmı çok önemliydi. Cinsiyet tartışma konusu olmamalıydı"

Honeyland directors Tamara Kotevska and Ljubo Stefanov with the Oscar statue in the background Honeyland (Bal Ülkesi) yönetmenleri Tamara Kotevska ve Ljubo Stefanov Oscar ödül töreninde

'Yüksek binalardan, yıldızları göremedim'

Hatice, Oscar ödül töreni için Los Angeles'a gitmeden önce aralarında New York ve Türkiye'nin de olduğu birçok gösterime katıldı.

Los Angeles'a ilişkin gözlemini ise "Yüksek binalardan, yıldızları göremedim" cümlesiyle paylaşıyor.

Filmden elde edilen gelir, Hatice'ye bir başka köyde yeni bir ev alınmasını sağladı.

Ancak Hatice Muradova, arı sezonunu halen eski köyünde geçiriyor.

Onun el değmemiş doğa içindeki yaşamı, film festivallerinin parıltılı dünyasından çok uzakta.

Hollywood sonrası yeniden o yaşama döneceğini ve baharla birlikte yeniden taş kulübesinden üzerinden yıldızları izleyeceğini söylüyor.

Oscarlar

Honeyland'in en güçlü aday olarak gösterildiği belgesel kategorisinde ödülü American Factory isimli yapım aldı.

Hatice Muradova ise Oscar ödül törenine yerel giysisi ile katıldı ve sonrasında yapılan Oscar partisinde de ekiple birlikte yer aldı.