T24- Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın 4’üncü konuk şefi olan Cem Yılmaz, Salı günü tüm hünerlerini gösterecek. FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINIZLütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki konserde snop bir seyirci istemediğini belirten Yılmaz, şefliği en çok “görkemli bir eğlence vadettiği için” kabul etmiş. Vatan gazetesinden Banu Duran'a konuşan Yılmaz, orkestrayı yönetirken yanlış bir el hareketi yapsa bile, bestekârlar arayamayacağı için müsterih olduğunu belirtti...Duran'ın, bugünkü (7 Şubat 2010) Vatan gazetesinde yer alan haberi şöyle:
Klasik müzik dinler misiniz? Çiçeği burnunda şef Cem Yılmaz Doğruyu söylemek gerekirse, öyle yoğun bir klasik müzik dinleyicisi değilim. “Kim kimdir”i tarihleriyle biraz biliyorum ama çok popüler olanların dışında, şu bestecinin karakteri şudur, şu bestecinin karakteri budur diye tanıma kabiliyetim yok. Ama birinin adı anıldığı zaman, konseri varmış İstanbul’a geliyormuş dendiği zaman hayatta olup olmadığını anlayabiliyorum (gülüşmeler).
En çok hangi besteciyi seviyorsunuz diye sorsam mı acaba...
Milos Forman’ın filminin etkisiyle Mozart. Müzikal bir dinleyici olmaktan ziyade o filmden Mozart’ın hayatıyla ilgili öğrendiklerimin etkisi var. Kendisinin 25’inci senfonisinin bu programda olmasını da ben istedim. Çok coşkulu ve duygusal bir eser. İçinde bana yakın duygular var.
Hiç klasik müzik konserine gittiniz mi?
Yok, hiç gitmedim.
E o halde sizden önceki konuk şefleri de izlemediniz...
TV haberlerinden takip ettim. Bunu samimi söylüyorum ki, Bülent Eczacıbaşı ve Rahmi Koç’un orkestrayı yönetme hadiselerine özellikle dikkat ettim ve çok özendim. “Bu ne kadar güzel bir fikir” diye düşündüm. Ben de şeflik yapmak çok istedim ama bunu bir yerde dillendirmedim. İşin eğlence boyutundan ziyade o mesleğin dışında birisinin bunu yapmaktan zevk alıp almadığıyla ilgilendim. Dışarıdan biri olarak bir orkestrayla karşı karşıya kalmak zevkli, heyecanlı olur diye düşünmüştüm açıkçası...
İş başa gelince nasılmış, heyecanlı mıymış gerçekten?
Kesinlikle, çok pozitif hislerim. Aslında ben çok da ilgisiz değilim konuya. İlk sorunun cevabı olarak, klasik müzik dinlemem diyorum ama neticede bir enstrüman çalan insanın duygusunu anlayabiliyorum. Uyum meselesiyle ilgileniyorum. O nedenle o kısmın bana daha heyecan vereceğini düşünüyordum, öyle de oldu. Yeni kişilerle ve enstrümanlarla tanıştım.
“Karışık müzik” dinleyicisiyim
Peki siz hangi tür müzik dinliyorsunuz?
Tırnak içinde “karışık” diye tabir edilen bir müzik dinleyicisiyim. Rock müzik ya da elektronik müzik dinleyicisiyim diyemem. Bu konularda özel bir zevkim olduğunu söyleyemem doğrusu.
Sizden beklenti çok yüksek değil mi bu konserde?
Aslında benim bir komedyen olarak bu meseleye dahil olmamla ilgili genel fikir şu; “Acaba ne fırlamalıklar yapacak gene?” Ama benim şahsen ilgilendiğim konu, bu işi hiç yapmamış bir adamın çalışıp, uyum sağlamasıyla ilgili bir şey sahnelemiş olmak. Orkestrayı yönetmek denilen meselenin, o performans sırasında sopayı sallamak olmadığını da göstermiş olacağız insanlara. Benim orada bulunduğum an, zevkini çıkarma anı, işin kendisi değil. Onu vurgulamak lazım.
Hayalimdi, hemen kabul ettim
Size “Konuk şef olur musun?” teklifi geldiğinde, “Neden ben” dediniz mi?
Yoo... Hayalini kurmuştum bunun, hemen kabul ettim. Tahmin ediyorum ki, eğlenceli olması için beni seçmişlerdir. Çok sevindim, çünkü gerçekten bunu hayal ediyordum. Çevremde çeşitli meslekteki arkadaşlarıma sohbet arasında, “Siz orkestra yönetmek ister miydiniz?” diye sordum, bir kişi de “Hayır” demedi. İşi küçültmek istemiyorum ama size çok görkemli bir eğlence vadediyor bu iş. O kısmı beni birinci olarak ilgilendiren şey. Diğer kısmı, vakfın çalışması. O da işin güzel ve bizim dışımızda da varlığını sürdüren kısmı zaten.
Gürer A: Cem’in yetenekli olduğunu tahmin ediyorduk, gerçekten de öyleymiş. İyi ki şef olmamış benim ekmeğimle oynardı.
En havalı şef siz misiniz? Malum sizden önceki şefler üzerine para verip orkestrayı yönetti ama sizi seyretmek için biz üzerine para veriyoruz.
O espri bana yakıştı, yani bir espri olarak o iş öyle. Onlar da eğer bu işi yapmak istemese öyle bir mesai ayırmazlardı... Bende iş, seyirlik bir şey de olacak. Benim orkestrayı yönetmemden ziyade yönetememem de bir mesele. Bizim çok da snop bir seyircinin karşısına çıkacağımızı düşünmüyorum. Öyle bile olsa onu kolaylıkla kırabilirim. İşin ciddi bölümüne zaten yılda belki 250 gün ayırıyor arkadaşlarım, e bir günü de şöyle neşeli geçirsinler canım. Çünkü iş çok ciddi. Ama snobe etmenin manası yok, özellikle de o geceyi. Şeften daha şef bir seyirciye hitap etmeyeceğimiz kesin. Biraz hoşça vakit geçirmek isteyenler gelsin. Benim orkestrayı yönetiyor gibi görünmem, herkes orkestrayı yönetemez anlamına da gelecektir ki, bu iyi bir şey.
Yönetmiyor ama yönetiyor gibi mi yapıyorsunuz, anlamadım?
Tam olarak öyle değil. Yönettikten sonra da söyleyebilirim ki, ben orkestrayı yönetemem ama görünmek meselesinde bir hile yok. “Yönetiyor görünüyor ama aslında...” falan da değil... Mesleğin kendisini diyorum yani, bir günde o mesleğin bütününü taklit edemezsiniz, o gerçekliğe vurgu yapmak istiyorum.
Gürer A: Amerika’da bir ankette insanlara, “Ne olmak istersiniz?” diye soruyorlar. İnsanların yüzde 60’ı orkestra şefi olmak istediğini söylüyor. Demek ki insanlarda bir orkestrayı yönetme isteği var. Türkiye’de de sorulsa, belli bir kültür düzeyinin üzerindeki insanlar da eminim isteyecektir. Herhalde Cem de isterdi.
Cem: Elbette hocam. İnsanın müzik dinlerken kulağıyla yaptığı şey de o.
15 yıldır bir şey öğrenmemiştim
Sonuçta profesyonel bir orkestrayı yöneteceksiniz. Siz yanlış bir el hareketi yapsanız bile onlar doğruyu çalar mı?
Bir iki kişi yanlışımı çaktırmayıp, yardımcı olmaya çalışır eminim. Yani 75 kişiysek eğer, beni seven 4 kişi “Yanlış çaldı ama hadi biz düzeltelim” dese, geri kalanı ne olacak? 75 kişi bu yani, hepsine güvenemeyiz (gülüşmeler). En azından şeyden müsterihim, bestekârlar arayamaz. Ayıp oluyor ya, öyle mi yazmıştık diyemezler (gülüşmeler).
Kaç saatlik ya da günlük bir çalışmayla 9 Şubat’ta sahneye çıkmış olacaksınız?
Ben uzun zamandır öğrenmeye açtım. Karikatürden beri yani 15 yıldan beri sıfırdan bir şey öğrenmemiştim. Onun için çok mutluyum. Bu olay beni rahatlattı çok, uzun zamandır kapalı olan bir kapı açılmış oldu.
Sosyal sorumluluk projelerinde sınırınız ne, mesela bir hayır işi için soyunun ya da bu orkestrayı çıplak yönetin denseydi?
Sosyal projelerde devamlı varım zaten. Uygunluğu, amacı elbette önemli. Ama her türlü sosyal yardım projesinde olmam tabii niye olayım? Mesela, “Birinin yurt dışında eğitim alması için orkestrayı çıplak yönetir misiniz” diye teklif gelse tabii ki de kabul etmem.
Bu provalar sırasında bayağı yorulduğunuzu gördüm. Kaç kilo verdiniz?
Tersine, yönetirken 2 kilo aldım.
Konser afişini sizin tasarladığınızı okudum gazetelerde. Doğru mu?
Yok, afişi ben tasarlamadım. Ben yalnızca poz verdim.
Bir kez daha şeflik yapar mısınız?
Her zaman yaparım, ne zaman isterlerse.
Son olarak Hocanız Gürer Aykal’la ilgili birkaç cümle rica edeyim...
10 bin Cem Yılmaz olacağına, 2 Gürer Hoca olsaydı, memleket için daha iyi olurdu.
Boynuna bir fular dolayıp yönetmenim dersin ama şeflik öyle değil
Yönetmenlikte bir şey bildiğinizi zannediyorsunuz. Şeflikte ise hiçbir şey bilmediğinizi görüyorsunuz. Film setinde kolaylıkla boynunuza bir fular dolayıp, ben bu setin yönetmeniyim dersiniz. O iş, kural kaygısı biraz daha geniş ve daha karikatür yanları olan bir şeydir. Ama orkestra şefliği öyle bir şey değil ki. Hiçbir şey bilmediğinizi anlayarak adapte olmaya çalışıyorsunuz, öbüründe de bildiğinizi zannederek istediğinizi yapıyorsunuz.
Cem kemanlara sheltoks sıkmayı düşünüyor
Cem Yılmaz’la önceden tanışıklığınız yoktu sanırım. Tanıştıktan sonra nasıl bir Cem Yılmaz portresiyle karşılaştınız?
Gürer A: Kişisel tanışıklık yoktu ama izliyordum, biliyordum. Tanıdığım zaman son derece ayakları yerde, son derece zeki ve yetenekli bir insan olduğunu 2 dakikada anladım.
Cem Bey gerçekten de orkestra şefi olabilir miydi sizce?
Tabii olurdu. Müziğe çok yeteneği var, eğitim alsaydı ve orkestra şefliğini seçseydi gerçekten olurdu.
Bir orkestra şefinde olması gereken en önemli özellik nedir?
Ne yaptığını bilmek, ayaklarının yere basması ve müziğe karşı kabiliyet.
Cem Bey’in en güldürdüğü an?
Korsakov’un Arının Uçuşu eseri çalınırken orkestra kemanlarına sheltoks sıkma düşüncesi. “Yapalım mı?” dedi. Ben de “Yap” dedim.
Eee yapacak mı konserde böyle bir şey Cem Bey?Bilmem.
Orkestra şefi olmanın zorluğu ne; fiziksel yorgunluk mu, mesela kolunuz ağrıyor mu?Bedensel yorgunluk hiçbir şey değil, en fazla beynin yorulması dert. Kolum da ağrımaz, çünkü müziği çiziyorsun, müziği tanımlıyorsun orada.
Ortalama ne kadar çalıştınız?
Zavallı Cem’le ben 3 aydır çalışıyoruz. Haftada 2 günden, 4’er saat çalıştık.
Gürer Aykal’dan konuk şef değerlendirmesi
Ahmet KocabıyıkBu işe başlayan, diğerlerini yüreklendiren kişi. Alman müziğini çok iyi bilir, sever ama yönettiği eser bir Fransız eseriydi. Yakında başka şeyler de yönetecek.
Rahmi Koç Çalışmaktan hiç yorulmayan biri. Provalarımız 4-5 saat sürerdi, hem de aralıksız. Müthiş bir enerjisi var. Ben yorgun düşüyordum o hâlâ çalışıyordu.
Bülent EczacıbaşıMüthiş çalışkan. Tüm orkestrasyonun ne olduğunu ezberledi, öğrendi.Cem Yılmaz En çok güldüğüm ve keyifli çalıştığım öğrencim.