T24 - Hrant Dink’in öldürülmesinde ağır kusuru olduğu için tazminata mahkûm edilen İçişleri Bakanlığı 100 bin liralık manevi tazminat için ‘sebepsiz zenginleşme’ye neden olur gerekçesiyle itiraz etmişti. Yazar Umur Talu bakanlığın itirazına, ''Muhtemelen mahkeme şablonları ve piyasa kültürünüzle, başını kanına koymuş da hala o kaldırımda, küçük gazetesi önünde yarı huzursuz yatan ölüsünü bile "sebepsiz zenginleşmek istemek"le suçluyorsunuz'' dedi. Habertürk gazetesi yazarı Umur Talu'nun ''Sebepsiz bir yuh'' başlığıyla yayımlanan (10 Ağustos 2011) yazısı şöyle: Siz belki onu "doğuştan" kimliğiyle seviyor... Ya da ölüsünden bile nefret ediyorsunuz ama... Hrant Dink'in iradesiyle seçtiği kimliği "sosyalist"ti. Aklı ve vicdanıyla edindiği kültür, kimlik ve omurga sosyalistti. O yüzden, Sayın İçişleri Bakanı, bürokrasi ile avukatları: Dink "sebepsiz zenginleşme"ye karşı olduğu gibi, sanırım zenginleşmeye de karşıydı. Siz ise utanmadan... Muhtemelen mahkeme şablonları ve piyasa kültürünüzle, başını kanına koymuş da hala o kaldırımda, küçük gazetesi önünde yarı huzursuz yatan ölüsünü bile "sebepsiz zenginleşmek istemek"le suçluyorsunuz. Cinayet çetesiyle kankalık, katilin ağbisine ağalık eden, muhbirlik ettiren, dosya geciktiren, attığı bombaya münferit diyen, ihbarları es geçenler sizin görevliniz... Ama siz, "Gidin tazminatı katillerden isteyin" diyorsunuz. Ne diyelim... Biz de, kusara bakmaz ve hemen dava etmezseniz, "Yuh" demek istiyoruz! Asla şahsınıza değil, bu alemin kahpeliğine, kepazeliğine yuh demiş olalım, ama inanın, tüm kalbimizle bir yuh çekmek istiyoruz. "İçişleri"nin tazminata mahkumiyete karşı temyiz savunmasında deniyor ki: "Kişinin idarenin hukuka aykırı işlem veya eylemi sonucunda ağır elem ve üzüntü duymuş olması gerekir." Sizin hesaba göre, tetikçi ve avanesiyle bütün o kankalıklar, münferitlikler, hatıra fotoları, muhbirlikler, ihbar sümenaltları "hukuka aykırı" değil... Yahut canlarını kaybetmiş aileninki "ağır elem ve üzüntü" değil. N'olacak ki; çoluk çocuk bir de cinayet işlemişse! *** Sokak ortasında öldürülenler için "tazminat sebepsiz zenginleşmeye sebep olur" diyen bu piyasa ve adalet kültüründe, öyle "sebepsiz zenginleşme"ye hiç yer yoktur zaten; tüm zenginleşmeler helal kesimdir ve vardır elbet bir sebebi. Fakat, dur daha... Devlette devamlılık var ya... Onca yılın ölüleri, cezaevinde küllerini, dere yataklarında kemiklerini, işkencelerde etlerini, aklını veya üniformasıyla yüreğini bırakanlar, bir bakmışsın, hep bir olmuş, hep bir yakalara yapışmış... Sebepsiz bir huzur arar olmuş. Dur daha... Onca zamandır AİHM'de seri mankum bir devletimiz var. Neden benim bu kadar yanlışım, bu kadar zulmüm, bu kadar ölüm var demiyor da, içişlerim, "öldürül ama tazminat isteme" diyor. İçim dışıma çıkıyor! Bir de şu var O zaman ben size tersinden bir davayı çıtlatayım yine. Bir yayınevinde üç insanın gırtlağını kesenler Zirve Katliamı davasında yargılanıyor. Kimi kamu görevlisi de onlarla ilişkiden tutuklandı. Tabii hepsi henüz masum. Dava sonuçlanmadı. Ama katilleri hala mahkum edemeyen sistemde ben acele mahkum oldum. Çünkü o kamu görevlilerini, tutuklanma gerekçeleriyle, isim de anmadan, genelleyerek sertçe eleştiren yazı yazmıştım. Yazı sonunda da, tek paragraf, katliam sanıklarından birini arayan telefonlar arasında, bir savcıya ait numaranın çıkmasına değinmiştim. Çok sayıdagazetede bu haber çıkmıştı. Savcı o gazetecileri dava etti; hepsi beraat etti. Hatta savcı davadan vazgeçmek istedi.
Bu arada beni de dava ettiler. Mahkeme yazımı suçsuz buldu. Derken, Yargıtay'ın bir dairesinde, şimdi tutuklu olanlar için yazılmış paragraflar, nokta nokta ile kes yapıştır, sanki savcı için yazılmış gösterildi ve beraatım bozuldu. Mahkeme de uyup mahkum etti. Çünkü, katliam sanığıyla mesajlaşmış o telefon savcıya devlet tarafından tahsis edilmişti ama o günlerde kendisi bir yakınına tahsis etmişti! Yani, telefon doğru, mesaj var, haberler beraat etmiş ama o haberlere atıf yapan, isim geçmeyen bir paragrafım montajla mahkum oldu. 26 bin TL'ye. Şimdi temyizde. O rakam da az bulunmuş! Yanlış anlamayın, tazminatım öldürülenlere, acı ve elem içindeki ailelere değil. Bir cinayetin acısına dahi "sebepsiz zenginleşme" diyenlere ithaf etmeliyim. Davanın ayıp bir tarafı da şu: Yazımın çıktığı, .bu gibi yazılarımı hala birer onur belgesi gibi arşivinde saklayan gazete ve (kamu ile özel) şirketleri ise davadaki "müşterek" sorumluluktan kaçtı; davayı ortada bıraktı ve mahkumiyeti tamamen üstüme yıktı. Bu ayıbı da o demokratlara, o "hukuk insanları"ına ithaf ediyorum! Daha da edeceğim. Parasından ötürü değil; zift karasından! Her iki davada da yerim, kahpece öldürülenlerin, "acı ve elem"in yanı; katillerin veya onlarla yarenlik edebilenlerin değil! Hukuktan, hukuk ve demokrasi kültürüne sahip hukukçulardan umudu kesmeyerek. Başkaları sokak ortasında öldürtülmesin; başkalarının gırtlakları kesilmesin... Çocuklardan katiller yaratılmasın diye!