Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, damadı Berat Albayrak'ın Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan istifası sonrası yapılan ilk grup toplantısında, yargıyla ilgili de "açılım" işareti verdi.
Hakimler ve Savcılar Kurulu, yıllardır harekete geçmediği, 3 yıldır hiçbir işlem yapmadığı iş insanı Osman Kavala konusunda, bu konuşmanın hemen ardından harekete geçti.
AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanması zorunluluğunu anımsatarak, hakkında bir beraat, iki tahliye kararı olan, AİHM'nin tutuklanmasını haksız ve hukuksuz bulduğu, buna rağmen tahliye edilmeyen ve hakkında yeni dava açılan Kavala ile ilgili tüm bu işlemleri yapanların isimlerini, verdikleri kararları istedi.
Aslında o kararları verenlerden biri, hemen HSK'nin yanı başında. Kavala hakkında "casusluk" iddiasıyla son iddianameyi hazırlayan eski İstanbul Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz, kısa süre sonra Adalet Bakan Yardımcısı oldu. Kendisine sorup, kolayca öğrenebilirdi ama Türkiye burası, evrak ülkesi. HSK, İstanbul'dan tüm evrakları istedi.
Doğal olarak, HSK'nin bu adımından sonra gözler AİHM kararı uyarınca Kavala'nın tahliye edilip edilmeyeceğine çevrildi.
Akla, Enis Berberoğlu'nun haksız yere tutuklanması, ceza alması ve vekilliğinin düşürülmesi için Anayasa Mahkemesi'nin verdiği hak ihlali kararını uygulamayacağını açıklayan mahkeme de geldi elbette.
Ancak hikâye, Berberoğlu ile başlamıyor, Kavala ile de bitmiyor zaten.
Aynı HSK, iki yıl önce, AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen, tam tahliye edilecekken sürekli eski bir dosyası, davası tedavüle sokulan Selahattin Demirtaş hakkında bu kararları yapanların da ismini istemişti. O günden bugüne bir şey değişmedi.
Ve aynı HSK, haksız yere tutuklanan, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararına rağmen 4 ay daha tahliye edilmeyen akademisyen, yazar Mehmet Altan için bu işlemleri yapan yargıçlar hakkındaki şikayetleri, "işleme koymama" kararı ile sonuçlandırmıştı.
Bununla da yetinmemiş, o dört yargıçtan birini ödüllendirerek Yargıtay üyesi yapmış, diğerlerini de himaye etmişti.
Altan'ın avukatı Figen Çalıkuşu, bu isimlerin nasıl olup da korunduğuna dair, 2020 başında yeni bir şikayette bulundu ama elbette bir tepki yok.
Çalıkuşu'na, bu kararın alındıktan 13 ay sonra tebliğ edildiğini, son başvurusuna henüz yanıt bile verilmediğini de anımsatalım.
Bu atmosferde, HSK'nin Kavala ile ilgili işleminin, Avrupa Konseyi'ne, AİHM'ye ileride sunulmak üzere gerçekleştirilen bir "evrak oluşturma" işleminden mi ibaret olduğunu yoksa dosyaların, bu hukuksuzluklara imza atanların durumunu gerçekten görüşme amacını mı taşıdığını göreceğiz.
Çoktan özgürlüğüne kavuşmuş olması gereken Kavala'nın tahliye edilip edilmeyeceğini de.
Ama bununla da bitmiyor.
Demirtaş'ın tahliyesi, Berberoğlu'nun milletvekilliğinin yeniden kazandırılması, Altan'a bunları yapanların cezalandırılması meseleleri de duruyor önlerinde.
HSK, bu düğümleri çözebilirse, o zaman "reformdan" söz edebiliriz.
Aksi takdirde "yargı reformu" adı verilen ve sadece belli isimleri tahliye amacı taşıyan düzenleme gibi, atmosferde salınıp duracak yeni reform söylemi de.
TIKLAYIN | HSK’den Kavala açıklaması: "Rutin işlem"