Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, Balyoz davasında savcıların ASELSAN raporunu çarpıttığını ve sanık avukatlarının bununla ilgili Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) başvurmasına rağmen HSYK'nın usulsüzlüğü görmezden geldiğini yazdı.
Sedat Ergin, Balyoz davasının kaderini belirleyen ve olası bir darbe durumunda destek verecek kişilerin listesinin yer aldığı 11 numaralı CD'de, "zaman tutarsızlığı olduğunu ve bunun da ASELSAN raporuyla ortaya konulduğunu" belirtti.
Ergin'e göre, 2003'te son hali verilen CD'de ileriki yıllarda gerçekleşen olayların yer aldığını belirten ASELSAN raporu savcılarca aksi yönde özetlenmiş mahkemeye yanlış aksettirilmiş. Sanık avukatları da bunun üzerine HSYK'ya suç duyurusunda bulunmuş. HSYK ise soruşturmaya gerek görmeyerek savcıların tutumunu olağan karşılamıştı.
Sedat Ergin'in "HSYK, Balyoz'da hangi skandalın üzerini örttü?" başlıklı yazısı şöyle:
"Şimdi en baştan alalım.
Özel yetkili savcıların hazırladığı Balyoz davasının birinci iddianamesi mahkeme heyeti tarafından 18 Temmuz 2010 tarihinde kabul edildi.
İddianamenin 50’nci sayfasında 'İsmi geçen kişilerle ilgili olarak askeri ve idari makamlardan, bakanlıklardan, üniversitelerden ve çeşitli kurullardan gelen yazı cevapları 6 klasöre konarak adli emanete alınmıştır' ifadesi yer almaktaydı.
Dava başladığında mahkeme heyetine başvuran avukatlar, bu delillere erişme talebinde bulundu. Mahkeme heyeti, bu dosyaları adli emanetten getirterek avukatlarla paylaştı.
Bu klasörlerden çıkan bir belge de ASELSAN’dan gelmişti ve 16 Mart 2010 tarihini taşıyordu. Bu yazı, tek başına iddianamenin omurgasını oluşturan 11 numaralı CD’nin bütün dayanaklarını çürütüyordu.
Bunu anlayabilmek için kısaca 11 numaralı CD’yi anlatalım. Balyoz iddianamesinin en önemli delilini 11 numaralı CD oluşturuyor. Çünkü, iddia edilen darbe planlarının büyük bir bölümü bu CD içinde yer alıyor. CD içinde darbe olduğu takdirde görev almayı kabul eden ya da 'müzahir davranacağı' değerlendirilen ASELSAN, HAVELSAN gibi muhtelif kamu kuruluşlarında çalışan personele ilişkin listeler de var.
Aklımızdan çıkarmamamız gereken nokta, iddianameye göre, 11 numaralı CD’nin 5 Mart 2003 tarihinde 'son kez kaydedilerek', 'kapatılıp' ünlü plan seminerinin başladığı günün sabahı dönemin Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’a teslim edilmiş olduğudur.
CD, 5 Mart 2003’te kapatıldığına göre, bu tarihten sonra meydana gelen hiçbir olayın bu CD’nin içinde yer almaması gerekir. Yani iddianamenin ana kabulüne göre, zaman 5 Mart 2003’te durmuştur bu CD açısından. Dolayısıyla, içinden 2003 sonrasına ait bir durumun çıkması mantığa ters düşer.
Balyoz savcıları, soruşturmaya başladıklarında yerinde bir adım atarak CD’yi incelerken karşılarına çıkan bu listelere bakıp doğruluğunu anlayabilmek için adı geçen personelin çalıştığı kurumlara bir yazı göndererek sorarlar:
'2002-2003 yıllarında sizde bu personel çalışıyor muydu?'
ASELSAN’ın savcılara yanıtı 16 Mart 2010 tarihinde gelir. Bu yanıtta ismi geçen personelin büyük çoğunluğunun 2002-2003 tarihlerinde görev yaptığı belirtilir. Ancak yazının son sayfasında listede 2003 yılında henüz ASELSAN’a girmemiş olan, kuruma daha sonraki yıllarda katılmış olan bazı personelin isminin de bulunduğu belirtilir.
Bu durumda olan 4 kişi var. Örneğin İbrahim Büyükgenç 14 Haziran 2007 tarihinde ASELSAN’da işe girmiştir. Volkan Tosuner ve Evren Palanduz yine 2007’de, Aykut Hozatlı ise 2006’da girmiştir. Listede adı geçen Rafet Yücel kurumda hiç çalışmamıştır yazıya göre.
Şimdi kritik soruyu yöneltelim. 2006-2007 yıllarında ASELSAN’da işe girmiş olan bu kişilerin kurumda 2003 yılında çalışmaları mümkün müdür?
Yanıt: Hayır...
Soru: O zaman bu kişileri 2003’te gösteren bir belge doğru kabul edilebilir mi?
Yanıtı okurlarımızın takdirine bırakıyoruz.
Bundan anlamamız gereken gerçek, bu listelerin 2007’den sonra hazırlanmış olduğudur. Bu takdirde de iddianamenin CD’nin 5 Mart 2003 tarihinde kapatıldığı yolundaki kabulü çökmektedir.
Salt ASELSAN’ın yazısı bile 11 numaralı CD’nin 'problemli' olduğunun bir kanıtıdır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160’ıncı maddesi, savcılara lehte delilleri de toplama görevi veriyor. Oysa Balyoz savcıları, iddianameyi hazırlarken sanıkların lehine çıkan bu delilleri iddianame içinde değerlendirmekten kaçınmıştır. Bununla da yetinmemiş, delilleri adli emanete kaldırma yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla uzun bir süre bu lehte delillerden kimsenin haberi olmamıştır, mahkeme heyeti de dahil...
Savcıların düşündürücü bir tutumu daha var. İddianamenin 218’inci sayfasında ASELSAN da kastedilerek 'Kurumlarla yapılan yazışma sonucunda belgede ismi yer alan şahısların belirtilen yerlerde görev yaptıkları anlaşılmıştır' deniliyor.
Oysa ASELSAN’ın yazısı, durumun bu kesinlik içinde belirtilmesine engel oluşturuyor. Bu haliyle iddianamenin bu bölümünün gerçeği yansıtmadığını söylemek bir hata olmaz. Sanık avukatlarından Celal Ülgen, 'savcıların davanın gerek soruşturma gerek kovuşturma aşamalarında tamamen önyargılı davrandıkları, sanık lehine olan bulguları görmezlikten geldikleri, sanıkların ve vekillerinin bu belgelere ulaşmalarını olabildiğince engellediklerini, ayrıca yazışmaların içeriği üzerinde kamuoyunu ve mahkemeyi yanılttıkları' iddiasıyla 3 Şubat 2011 tarihinde HSYK’ya suç duyurusunda bulunmuştur. HSYK, bu şikâyet hakkında inceleme başlatmışsa da soruşturmaya gerek görülmediğini 2012’de bir yazıyla Ülgen’e bildirmiştir.
Bir başka deyişle, lehte delillerin ortadan kaybedilmesi ve iddianameye yansıtılmaması meselesinin üzerine kalın bir örtü çekilmiştir."