HSYK yasasını eleştirmiş, Erdoğan'ın 'vatan haini' suçlamasını reddetmişti

HSYK yasasını eleştirmiş, Erdoğan'ın 'vatan haini' suçlamasını reddetmişti

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanlığı'ndan istifa eden Muharrem Yılmaz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisini "vatana ihanetle" suçlamasının ardınan, "Vatanseverliğimi kimseye sorgulatmam. Bu vatan hainliği gibi şey kabul edilemez" demişti. Eski Başkan Yılmaz, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısındaki değişikliğe ilişkin "İçinde bulunduğumuz döneme bakınca hukuk devleti nosyonunun ve kuvvetler ayrılığı ilkelerinin içselleştirildiğinden emin olamıyoruz" şeklinde eleştirmişti.

CNN TÜRK'te yayınlanan Eğrisi Doğrusu programında Taha Akyol ve Emin Çapa'nın sorularını yanıtlayan TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, Başbakan Erdoğan'ın, "TÜSİAD'ın Başkanı böyle bir ülkeye küresel sermaye gelmez ifadesini kullanamaz. Eğer kullanıyorsa bu, bu ülkeye karşı ihanettir" sözlerini üzüntüyle karşıladığını belirten Yılmaz şunları söylemişti:

"Bir genel kurul konuşmasında yapılması gerektiği gibi bir dünya analizi yaptım. Ülkemizin ekonomisi, dünya gelişmelerinden nasıl etkilenecek analizini yaptım. Dünyada artık sermaye azalıyor. Sermayenin azaldığı bu ortamda kalkınmasını finanse edebilmek için tüm kalkınmaya çalışan ülkeler, dünyadan sermaye çekmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla dikkat etmemiz lazım, azalan sermayenin Türkiye'yi tercih etmesi için yatırım ortamımızı iyi hazırlamamız lazım. Dünyada bu gelişmeler devam ederken biz de aksine herkesi ürkütecek, tedirgin edecek, 'Türkiye nereye yöneldi' dedirtecek bir ortam yarattık. Bunu ben yaratmadım. Bu vakadır, vakayı tespit edip gerekli uyarıda bulunmak TÜSİAD başkanının görevidir. Ben bunu yaptım. Bu şartları sağlamazsak dünya sermayesi gelmez, ülke sermayesi de gelmez, var olanlar da gider. Bu konuda biri söz söyleyecekse benden başka kim söyleyecek. Türkiye'deki yabancı sermayeli şirketler hepsi benim üyem, niye uyarmadın diye bana sorarlar. TÜSİAD başkanıyım, Türkiye ekonomisinin yarısını üretiyorum ben. Türkiye'de yabancı sermayenin nasıl hareket edeceğini birisi söyleyecekse ben söylerim, ben söylemek zorundayım. Dünyadaki muadil örgütlerle ben çalışıyorum. Türkiye'nin yatırım ortamını, 'caziptir' hem içeride, hem dışarıda kefil olmaya çalışıyorum. Türkiye'de çözüm sürecinin ekonomik ayağını biz üstlendik. Bütün bu çabalarım Türkiye'deki refah ve zenginliğin yaratılabilmesi için, yatırım yapılması lazım. Ben de bunun gayreti içerisindeyim. Ben, doğrusu Vatanseverliğimi kimseye sorgulatmam. İşimi gücümü bırakmışım uğraşıyorum. TÜSİAD başkanı olarak vazifemi, TÜSİAD'ın bana yüklediği sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyorum. Bu vatan hainliği gibi şey kabul edilemez. Bu kadar kolay vatan hainliğinden bahsedilemez. Vatanseverliği sorgulanan bir adam olarak hatırlanamam. Ben bu sözlerin inşallah en kısa zamanda telafi edilip geri alınmasını diliyorum."

 

HSYK kararı eleştirisi

 

Eski Başkan Yılmaz, HSYK‘nın yapısını değiştirecek düzenlemenin hukukun bağımsızlığını ve kuvvetler ayrılığı ilkesini tehlikeye attığını savunmuştu.

Eski TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz ‘’Hukuk devleti, insan haklarına dayanan, insan haklarını koruyan, güçlendiren ve en önemlisi kendisi de koyduğu kurallarla bağlı olan devlettir. Kendi kuralına uymayan devlete ise hukuk devleti dememiz mümkün değil, bu yapıya kanun devleti de denemez. Literatür böyle bir yapıya ancak 'polis devleti' tanımı yapmaktadır’’ şeklinde konuşmuştu.

Anayasal hukuk düzeninin hüküm sürdüğü bir ülkede hukuk devleti nosyonunu tartışıyor olmanın veya tanımlamaya çalışmanın ilginç algılanabileceğini ifade eden Yılmaz, "Ancak bir de yaşadığımız dönemin gerçekleri var ki bunlara bakınca hukuk devleti nosyonunun ve kuvvetler ayrılığı ilkelerinin henüz arzu ettiğimiz ölçüde içselleştirildiğinden emin olamıyoruz ve hatta bu konuda kaygılarımız her geçen gün artıyor" ifadesini kullanmıştı.

‘Paralel Devlet’ gibi bir yapının tartılmasından üzüntü duyduklarını kaydeden TÜSİAD Başkanı devlet içinde siyasi bir güç savaşı olduğunu ve hukukun buna alet edildiğini öne sürerek,  ‘’yargının bir güç mücadelesi alanı haline geldiği, hukukun, siyasi mücadelenin bir aracı haline getirildiği, ağır bir gündem ile karşı karşıyayız’’ demişti.