HSYK'da sürpriz çıkış: Yargıda bazı dini grupların etkin olduğu algısı var!

HSYK'da sürpriz çıkış: Yargıda bazı dini grupların etkin olduğu algısı var!

Özel yetkili mahkemelerde görev yapan hakim ve savcıların atanmalasından sorumlu olan HSYK 1. Daire'nin Başkanı İbrahim Okur, bu mahkemelerde çalışan savcıların, 'Biz böyle yapmasak ülke elden gidiyor. Biz bu direncimizle memleketi kurtarıyoruz''duıygusuyla hareket ettiklerini söyledi. Halkta artık ''ÖYM'lere, özellikle İstanbul'daki ÖYM'lere giden mutlaka tutuklanır'' izlenimi bulunduğunu, tutuklulukların üzun sürdüğü kanısının yaygın olduğunu anlatan Okur, bu mahkemelere ilişkin diğer algıyı da ''Bazı dini gruplar mahkemler üzreinde etkki'' ifadesiyle açıkladı.

 
HSYK 1. Daire'nin Başkanı Okur bu açıklamaları Cuhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Utku Çakırözer'e, yaptı. Çakırözer'in, ''ÖYM’ler Kaldırılmamalı, Yetkileri Sınırlandırılmalı'' başlığıyla yayımlanan söyleşisi şöyle:
 
 

'ÖYM’ler Kaldırılmamalı, Yetkileri Sınırlandırılmalı'

 
 
Hükümet özel yetkili mahkemelerle ilgili nasıl bir düzenleme yapacağını tartışırken, bu mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcıların atamalarından sorumlu HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, Cumhuriyet’e verdiği demeçte kamuoyunun çok yakından takip ettiği ÖYM’lerde görülen davalar ile hükümetin yapmayı düşündüğü değişiklik konusunda şu değerlendirmeleri yaptı:
 
Son uyarı kararname öncesi: Son HSYK kararnamesinden önce nisan ayında Türkiye’deki tüm özel yetkili mahkemelerin hâkim ve savcılarını İstanbul Üniversitesi, İstanbul Kültür Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’ndeki hukuk profesörleriyle bir araya getirdik. Ben birkaç başlıkta özellikle ÖYM’lere ilişkin rahatsızlıklarımı şöyle aktardım: 1. Halkta artık “ÖYM’lere ve özellikle de İstanbul ÖYM’lerine giden mutlaka tutuklanır” algısı doğdu. 2. Tutuklulukların uzun sürdüğü inancı çok yaygın. 3. Bazı dini grupların mahkemeler üzerinde etkin olduğu iddiası da yoğun biçimde speküle ediliyor. Sonra şu sonuca bağladım: Siz beğenseniz de beğenmeseniz de bu algılar yargıya güveni her geçen gün zedelemekte. Bu güveni en yüksek noktada tutmak hepimizin ama öncelikle sizlerin görevi olmalıdır.
 
Zekeriya Öz’ün zırhlı aracının sırrı: ÖYM mahkeme hâkim ve savcılarının çok farklı bir psikolojisi var. Dış dünyadan kopmuşsunuz, kapalı çalışıyorsunuz. Duruşmada tehdit alıyorsunuz. Ayrıca tehdit mektupları geliyor. Zekeriya Öz’e Mercedes verilmesinin arkasında eşine ve çocuklarına yönelik suikast ihbarları yatıyor. Başbakan soruşturmayı desteklemek için verdi diye biliyor, ama işin içinde tehdit vardı.
 
Onlara göre ‘ülke elden gidiyor’: ÖYM savcı ve hâkimlerinin ruh halini, basketbol ya da voleybol maçında başlamadan önce saha ortasında kafa kafaya vererek galibiyet kararlılığı sergileyen sporcuların ruh haline benzetiyorum ben. Bu psikolojinin de etkisiyle kendilerine eleştiri getiren herkesi, mesela beni, gerçekleri görmemekle suçluyorlar. “Biz böyle yapmasak ülke elden gidiyor. Biz bu direncimizle memleketi kurtarıyoruz. Siz bu dosyaları görseniz, içindekini okusanız böyle düşünmezsiniz” inancındalar. Algı problemi olduğunu da kabul etmiyorlar, “Yargı algılara göre hareket etmez” diyorlar.
 
Çağlayan’a taşınma nedeni: Sürekli tehdit altındaysanız, sürekli eleştiriliyorsanız kendiniz gibi olanlarla bir takım gibi oluyorsunuz. Bu psikolojiyi biraz kırmak için İstanbul’daki özel yetkili mahkemeleri Beşiktaş’tan Çağlayan’a taşıdık. Diğer hâkim ve savcılarla aynı ortamı paylaşsınlar, aynı yemekhaneyi paylaşsınlar istedik. İzmir, Ankara ve Diyarbakır’da ÖYM’ler hep adliyelerin içinde. Dikkat ederseniz onların uygulamaları İstanbul kadar tartışılmıyor.
 
Şık ve Şener’in tahliyesinin eğitime etkisi: ÖYM’lerle ilgili uygulama yanlışlarını düzeltebilmek için bu yıl ÖYM hâkim ve savcılarıyla iki sempozyum, iki de meslek içi eğitim düzenledik. Mesela ilk eğitim seminerinin başladığı gün Ahmet’le (Şık) Nedim (Şener) serbest bırakıldı. Kararı veren hâkim eğitime gelmemişti ama HSYK’nin “Bu mahkemelerde bir yanlışlık olduğu için sizi eğitime alıyoruz” iradesinin etkisi oldu mu bilemiyorum. Bence “güzel bir tesadüf” oldu.
 
Kasıt değil özensizlik: Ben ÖYM savcı ve hâkimlerinin davalarda “bodoslama” gittiği, ne varsa yakıp yıktığı kanaatinde değilim. Çok yoğun iş tempoları var. Dolayısıyla özensizlik olabiliyor. Nitekim eğitimin faydası da bunları göstermek ve düzelmelerini sağlamak. Eğitimlerin yararını gösteren bir başka önemli örneği de gözaltına alma hadiselerinde yaşadık. 28 Şubat dosyasında savcı davet yaptı. Polise de “Gündüz saatinde alın” dedi. Kimse gece yarısı toplanmadı evlerinden.
 
Sorun mahkemede değil, zihniyette: ÖYM’ler kalsın mı, kalksın mı? Yasalarımızda, özellikle terörle mücadele yasasında o geniş suç tanımları durdukça; Yargıtay kararlarında, birey hak ve özgürlüklerine karşı devletçi refleks korunduğu ve öncelikli göründüğü müddetçe ÖYM’ler kalkmış ya da kalkmamış hiç fark etmez. Kaldırılabilir ama mentalite değişmeyince sonuç değişmez. Bugün, 80 özel yetkili savcı varsa, yasalar ve Yargıtay içtihatları değişmedikçe yarın 4 bin 500 savcımızın her biri özel yetkili gibi çalışmayı sürdürecektir.
 
Kaldırma yerine yetkiler sınırlandırılmalı: Kişisel düşüncem bu mahkemelerin yetkilerini düzenleyen kanunda düzenleme yapılarak yetkilerinin sınırlandırılmasıdır. İspanya’da örneğin terör mahkemeleri tek bir merkezde yapılıyor. Bunun yerine kaldırmayı seçerseniz örneğin KCK soruşturmaları bir merkez yerine her ilde yapılır hale gelecek. Her birinden farklı sonuçlar çıkacaktır. İçinden çıkılmaz hale gelebilir. O zaman uygulama farklılıklarını ve yanlışlarını daha çok tartışırız.
 
Hâkim delil toplamaz: Aslında biz kanunun mantığına uygun hareket edersek, etkin soruşturmaya ihtiyaç var. Bizde bu böyle olmuyor. Savcı delil toplayamadığı için ne toplayabildiyse onu koyuyor hâkimin önüne. Bu sefer hâkim toplamaya çalışıyor. Bu da başka bir sorun getiriyor. Hâkim tartışmanın içine giriyor. Avrupa nasıl çözmüş? Adil hizmet uzmanlığı diye bir müessese var. Hâkiminin önüne dosya hazır geliyor, sadece karar veriyor. Bizde ise her işi yapıyor hâkim.
 
Savcının görevi yeniden yazılmalı: ÖYM’leri kapatmak yerine ilk etapta savcıların görev tanımıyla ilgili madde yeniden yazılabilir. Terörle mücadele kanununda suç tanımınını, örgüt tanımının gözden geçirilmesi gerekli. Bir de güçlü savcılık ve etkin soruşturma sistemi sağlanmalı. Bunlar yapıldığında pek sorun kalmaz. Yargıtay’ın da kendisini gözden geçirmesi lazım. Onların da artık oturup özgürlükçü liberal bir yaklaşım benimsemesi lazım.
 
Solcusu da cemaatçisi de var: Toplumda ÖYM hâkim ve savcılarının cemaat kontrolünde olduğu şeklinde bir algı var ama ben bunun böyle olmadığını bilenlerdenim. Türkiye toplumu ne ise, hâkim ve savcılarımız da onun yansıması. Özel yetkili mahkemelerde her görüşten arkadaşlar var. Sağcısı da solcusu, milliyetçisi, muhafazakârı da, cemaatçisi ve öbür cematten olanı da var.